Güç parçalarının ve güç odaklarının dünyası; durağanlıktan uzak sürekli devinen bir dünyadır. Akışın, değişimin tek gerçek olduğu ve süregiden bir güç mücadelesinin alanıdır. Şüphesiz dünyayı değişim dünyası ve şeyler arası mücadele olarak tanımlamak yeni bir düşünce değildir. Düşünce sahnesine daha önce de katılmıştı bu yorumlar. Örneğin, Antik yunan felsefesinde, değişim fikrini düşüncesinin merkezinde konumlandıran Herakleitos; dört unsurun, sevgi ve nefretin mücadelesiyle birleşip ayrışması üzerinden açıklayan Empedokles. Yahut tüm batı felsefesinin dipnot düştüğü Platon’da içinde yaşadığımız dünyayı değişim dünyası olarak görmektedir. Fakat Platon’a göre bu dünya bilgimizin nesnesi olamaz. Bilginin nesnesi olarak, duyulur dünyanın karşısına, idealar dünyasını koyar. Yani Platon için bilgi ideaların bilgisidir ve değişmez niteliktedir. Değişmeyen bilgi anlayışı ise evrensel bilgi anlayışının ilk adımıdır.
Nietzsche, böylesi bir dünya tasavvurunu ve evrensel bilgi anlayışını reddeder. “Nietzsche’ye göre, içinde yaşadığımız bu dünyadan başka bir dünya yoktur. Bu dünyayla yapacağımız bir şey varsa, o halde, onu, başka bir metafizik ve gerçek dünyaya başvurmadan yapmalıyız.” Bu durumda da geleneksel bilgi anlayışı çökmek durumundadır. Çünkü bu dünya değişim dünyasıdır ve düşünce ve inançların evrenselliğini sağlayacak sağlam bir kaide bulunmamaktadır.
Nietzsche, geleneksel felsefenin, görünür-gerçek dünya ayrımını reddeder. “O, bizim bilişsel paradigmamızın, örneğin mantık ve matematik gibi, saygın ve güvenilir ögelerine de saldırır. Bu reddedişler, bize, aslında Nietzsche’nin, her biri de durağan ve değişmeyen bir dünya düzeni varsayan, güvendiğimiz ve saygı duyduğumuz tüm bilişsel araçlarımızı, kategorilerimizi ve doğruluk kavramımızı reddettiğini gösterir.” Reddedilenler geleneksel bilgi anlayış paradigmalarını işlevsiz hale getirir.