Yüce, Komik ve Güzel

Melih Can Şenol

Melih Can Şenol

Tüm Yazıları

Sanata ilişkin konuşurken genellikle onu ‘güzel’ ile ilişkilendiririz. Örneğin izlediğimiz bir filme, okuduğumuz kitaba veya baktığımız bir tabloya ‘güzel’ deriz. Ancak burada bir sorun var. Her sanat eseri zannedildiği gibi ‘güzel’ olana yönelmez. Bazı filmler, tablolar veya şiirler bizde bir yücelik duygusu uyandırırken bazısı güldürür. Bazıları ise derin bir hüzün duygusu uyandırır. Yani sanatın estetik biçimleri farklı maskelerle çıkar karşımıza.

Söz gelimi bir esere “güzel değil ama görkemli” ya da bir insana “güzel değil ama hoş bir çehresi var” gibi yaklaşımlar gösteririz. Bu küçük ayrımlar bile, güzelliğin sanki diğer estetik değerlerin üstünde konumlandığını gösterir. Sanki güzellik, bütün sanat eserlerinin ulaşması gereken yüce bir ideal gibi…
İşte aslında işin zevkli yanı burada yatar. ‘Güzel’ dediğimiz şey kendine içkin olarak yüceyi, komiği ve diğer estetik biçimleri barındırır. Yani sanılanın aksine ‘güzel’ kendi başına katışıksız bir biçim değildir. Ona içkin olan ‘yüce’ karşısında edilgenliğimizi hissederiz. Komik ise yücenin tam tersidir. Yani komik olan, nesneyi küçültür, bizi yüceltir. Klasik anlamda gülmenin koşulu budur. Çünkü ideallik algısındaki özne kendisini ‘gülünç’ durumda bulmak istemez.

İşte bu iki kutup arasında gidip gelerek güzeli buluruz. Yüceyle karşılaşırız, sonra komiğe kayarız; sonra yeniden yüceye. Bu gelgitler sanatın en verimli anlarını doğurur. Büyük eserler, bu kararsızlığın tam ortasında ortaya çıkar. Çünkü güzellik dediğimiz şey, tek bir yüzüyle değil, bu salınımın tamamıyla var olur.

Sonuçta güzellik, sadece “güzel” dediğimiz şey değildir. Bazen görkemde, bazen bir kahkahada, bazen de ikisinin arasında bulduğumuz dengededir. Ve belki de bize asıl estetik hazzı veren şey, bu dengenin peşinde koşmanın kendisidir.