Değerler sorunu

Melih Can Şenol

Melih Can Şenol

Tüm Yazıları

“Ahlâk değerlerinin bir eleştirisine zorunluyuz; değerlerin kendilerinin değeri öncelikle sorgulanmalı-…”

Bu ifadeler Nietzsche’nin, Ahlâkın Soykütüğü adlı eserinde değerler sorununa yönelik izlenecek yolun ne olması gerektiğini vurgular. Nietzsche, değeler soruşturmasını köklere kadar gerileterek “özgür istenç” sorununa değin götürür ve başlangıç noktası olarak burayı belirler. Çünkü Nietzsche’ye göre özgür istenç, kendilerine ceza verme hakkı tanımak isteyen ilk din adamlarının ürünüdür. Nietzsche’ye göre bunun nedeni, insanları özgür istence sahip olduklarına yönelik bir yargıya inandırmak suretiyle, sorumluluk duygusunu var etmektir. Sorumlu kılınan kişi ise sorumlu tutulduğu “görevi” yerine getirmediği durumda cezaya çarptırılır. Yani “ilk din adamları” özgür istenci ortaya çıkartarak cezalandırma imkânını elde etmek istemişlerdir. “Nerede sorumluluk arandıysa, onu arayan intikamın içgüdüsüydü” Nietzsche’nin bu ifadesi, sorumlu kılma ile intikam arasındaki ilişkinin içgüdüselliğini vurgular. Burada aynı zamanda içgüdülerin yaratım sürecini incelemektedir. Buna göre içgüdünün yaratım süreci: “Dürtünün bilinç düzeyinde bir istenç olabilmesi için, bilincin dürtüye amaç olarak uyarıcı bir durum sunması ve böylece dürtü için fantazm olan neyse onun anlatımını ayrıntılı bir biçimde işlemesi gerekir.” Yani Nietzsche, insanın içgüdülerini birey olmanın koşulu olarak görmektedir. İnsanı birey yapan ilk unsur içgüdülerdir. İçgüdülerin, ahlâk ile arasındaki önsel ilişkiyi Kaufman şu şekilde ifade eder:

“(Nietzsche) “Ahlâksal yargılarımız ve değerlendirmelerimiz”in bilinçsiz fizyolojik süreçlerin ussallaştırılmaları olduğunu ileri sürer. Bunu bir eylem ahlâksal duygumuzu incittiği için kızgın olduğumuz değil ama kızgınlığın birincil ve ahlâksal yargının ise bir ussallaştırma olduğunu anlıyorum”

Nietzsche, ahlâki değerler sorununu iyi ve kötü kavramları üzerinden şekillendirir. Buna göre iyi, insandaki güç duygusunu ve güç istemini güçlendiren, yükselten her türlü şeydir. Kötü ise zayıflıkla ilişkilidir. Gücü azaltan, kişiyi zayıflatan her şey olarak tanımlanır. Nietzsche, iyi ve kötü olarak belirlenen şeylerin yaşama etkisi üzerinden bir değer taşıdığını belirtir. Nietzsche’ye göre “ahlâksız fenomenler yoktur, yalnızca fenomenlerin ahlâki bir yorumlanışı vardır.” Yaşamın insanlar ölçüsünde çeşitliliği ve bu değerlerin farklılık göstermesi, ahlâki değerler olarak belirlenen yargıların sağlıklı ve hastalıklı olarak değişiklik göstermesine neden olur. Nietzsche’ye göre, “ahlâktaki her doğalcılık, yani her sağlıklı ahlâk bir yaşama içgüdüsünün egemenliğindedir — yaşamın herhangi bir buyruğu belirli bir “yapmalı” ve “yapmamalı” yasasıyla yerine getirilir, böylelikle yaşamın önündeki herhangi bir engel ve düşmanlık bertaraf edilir…” Yani ahlâk, hayatı onayladığı, gücünü artırdığı ölçüde sağlıklıdır. Karşıtını oluşturan hastalıklı ahlâk ise yaşam gücünü tüketen ve yaşamı olumsuzlayan ahlâktır. İnsan kendisinde varolan zayıflığı, hastalığı dünyaya yükleyerek yaşamı olumsuzlar. Nietzsche’ye göre insanın bu eğilimi onu doğa karşıtı yapar. “…Doğa karşıtı ahlâk, yani şimdiye dek öğretilmiş, saygı duyulmuş ve vaaz edilmiş olan hemen her ahlâk, tam tersine, tam da yaşamın içgüdülerine karşı yönelir — bu içgüdülerin kâh gizliden gizliye, kâh yüksek sesle ve küstahça yargılanışıdır. “Tanrı kalbin içini bilir.” demekle, yaşamın en düşük ve en yüce arzularına hayır der ve tanrıyı yaşamın düşmanı olarak görür… Tanrının hoşuna giden aziz, ideal hadımdır… “Tanrının krallığı”nın başladığı yerde, yaşam sona erer…”

Nietzsche, ahlâki değer yargılarına ilişkin iki farklı yönelim olduğunu belirtir. Ahlâkın soykütüğüne yönelik yürüttüğü araştırmada, dünya üzerinde var olmuş pek çok ahlâki yönelimin, nihayetinde efendi ahlâkı ve köle ahlakı olduğunu söyler. “Şimdiye kadar dünyada hükmetmiş ya da halen hükmeden çok sayıda ince ve kaba ahlâk boyunca yaptığım gezintide, belirli özelliklerin düzenli olarak birbirinin yerini aldığını ve birbirine bağlandığını gördüm: sonunda iki temel tip belirdi ve bir fark ortaya çıktı. Efendi ahlâkı ve köle ahlâkı var…” Değerlerin birbirinin yerine geçmesi ve buna bağlı olarak gelişen egemenliğine yönelik vurgu önemlidir. Çünkü bu “düzensizliği” ve “güç mücadelesini” bildirir niteliktedir. İleride ele alacağımız bu kavramlar ise Nietzsche felsefesinin en önemli ve özgün taraflarını verir.

Nietzsche, efendi ve köle ahlâkı belirlenimiyle, iki ahlâkın birbirinden farklı değer kavrayışını ifade eder. Ahlâkın yönlendirici kavramları olan iyi ve kötü kavramları ise bu iki ahlâki yönelimde farklılık gösterir. Nietzsche öncelikle iyi kavramının etimolojik kökenlerine yönelir. Buna göre iyi kavramı, en genel çizgileriyle söylenecek olursa; soylu bir ruha işaret etmektedir. Nietzsche’ye göre, “…iyi olanlar, kendi başlarına iyiydi, yani, soylu, güçlü, yüksek konumda, yüksek ruhlu duyar; kendilerini öyle duyuyorlar ve öyle ortaya koyuyorlardı; eylemleri iyi, yani birinci sınıftı; tüm alçak ruhlu, bayağı ve köylü olanın zıttına.” Yani iyi ve kötü belirlenimler önce, efendi ahlâkına sahip kişiler tarafından yapıldı. Efendi ahlâkına sahip kişiler kendi hakları olarak gördükleri “ad verme-değer verme” güçleri sayesinde iyi ve kötüye anlam kazandırmışlardır. Efendi ahlâkı ile köle ahlâkı arasındaki “uzaklık pathos’undan, ilkin değerler yaratma hakkını yakaladılar; değerler için adlar buldular.”

Nietzsche’ye göre efendi ahlâkı, değerlerini; güç, sağlamlık ve sevinç gibi yaşamı olumlayan kavramlar aracılığıyla yaratmaktadır. Efendi ahlâkı, “güçlü bir bedene sahip olmayı, capcanlı, zengin, coşku dolu sağlığı, sağlığı korumaya yarayan savaşı, serüveni, avcılığı, dansı, savaş oyunlarını ve genellikle, sağlam, özgür, sevinçli eylemleri temel alıyor.” Nietzsche, yaşamı olumlayan bu ahlâkın iyi dediği şeyin karşısına “fena” kavramını koyar. “Ad veren” efendi, sağlıksıza, köleye, güçsüze yani hayat karşısında zayıf düşene “fena” adını verir.

“Fena” olanı ifade eden köle ahlâkı, efendi ahlâkının içerisinden çıkmıştır. Varolma zemini ise korkudur. Kölenin efendiye karşı duyduğu korku ve yaşam karşısındaki zayıf konumlarından doğmuştur. Nietzsche’ye göre bu ahlâkın temelinde kölenin duyduğu hınç duygusu yatmaktadır. İstekle güç arasındaki boşluk hıncın oyuğudur. Berkowitz’in deyişiyle: “İnsanın arzuladıklarıyla, arzuladıklarına ulaşma çabalarının sonuçları arasında bir eşitsizlik olduğunda, hınç tahtına oturur.” Arzularına ulaşacak gücü bulamayan insan, güçlüye karşı hınç ile dolarak, güçlüyü cezalandırmak onun yerini almak ister. Fakat bu savaşa güç bulamayan köle, onun değerlerini tersine çevirmekle bu durumu aşmak ister. Bu nokta Nietzsche felsefesinin temel söylemlerinden birini; değerlerin yeniden değerlendirilmesi çağrısının temelini gösterir.

Nietzsche’ye göre, tarihsel süreçte Yahudilik köle ahlâkının temsilcisiyken Roma ise efendi ahlâkını temsil etmektedir. Nietzsche, kölelerin değerleri ters yüz etmek suretiyle egemen olduklarını düşünür. Öyleyse değerlerin yeniden değerlendirilmesiyle zayıflığın egemenliğine bir son verilmelidir. “Yahudiler, o rahip ruhlu halk, düşmanlarına ve istilacılarına karşı çıkarken, en sonunda sadece düşmanlarının değerlerini yeniden değerlendirmekten başka bir şey yapmadılar…” Köle ahlâkını oluşturan, değerleri ter yüz edilmesi olgusunu, Nietzsche şu şekilde açıklar:

“Yahudilerdi, aristokratik değer eşitliğine (iyi=soylu=güçlü=güzel=mutlu=Tanrının sevgilisi) karşı çıkarak, onları tersine çevirmeye çalışan bu tersine çevrilmeyi, korkunç bir tutarlılık içinde dipsiz nefretlerinin (güçsüzlüğün yol açtığı nefret) dişleriyle sağlayan; yani, “yalnızca sefiller iyidir, yoksullar, güçsüzler, yoksunlar, hastalar, acı çekenler dindarlardır yalnız; Yalnızca onlar Tanrının övgüsüne layıktır — bunun dışındakiler, soylular, güçlüler, ebediyyen zalim, iç karartıcı, hırslı, doyumsuz, Tanrısız, ebediyyen uğursuzdunuz, lanetlenmiş, beddua almış!”

Nietzsche, Yahudiler tarafından, değerlerin ters yüz edilmesiyle ortaya çıkartılan köle ahlâkını Hristiyan inancının miras olarak aldığını söyler. Bu durum da efendi ahlâkının ortadan kalkmasıyla sonuçlanmıştır. Yaşamın değerini yok eden, gücünü zayıflatan bu eğilime karşı, değerlerin yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Efendi-köle, hınç ve güç kavramlarıyla değer arasındaki ilişki Nietzsche felsefesinde güç istenci öğretisiyle bağlantılıdır. Çünkü güç, yaşamı olumlayan, zenginleştiren ve insanın doğal arzularının önünü açan yegâne istektir.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız