Büyük yeşil bir kurbağa nasıl kokar?
Üzerinde sabahlığıyla, kahvesini yudumlayıp, gazetesini okuyor. Evi çocukların neşeli adımları doldurmuş, birazdan karısı seslenecek: Hadi kahvaltıya! —Eğer isterseniz kahvaltıyı birlikte hazırlamış olsunlar fark etmez— Yerinden kalkıp, temiz bir hava almak için balkona yöneliyor. Bahçe mevsime hazırlanıyor, güneş ışıkları saçılıp dağılıyor suyun üzerinde. Derken rüzgarın taşıdığı sayısız kokunun içinden bir tanesi değiyor burnuna. Dikkatlice kokluyor kokluyor… Bu koku ürpertiyor onu. Hızla içeri girip kapıyı, pencereyi kapatıyor. Kahramanımız diri aklı ve keskin zekâsıyla hemen anlıyor olanı; büyük yeşil bir kurbağa doğmuş olmalı… Acaba ne zaman sıçrayacak?
“bir kurbağa zıplıyor yaşamamızdan
her gün zıplıyor, her gün eksiliyor, her gün
Markuuuut! Torbanı sarkıt.
Her doğal güzelliğin bir ucunda aptallık
öbür ucunda o kambersiz geçen düğün.” Acının Omuzlanışı, İsmet Özel.
Kusurlarından arındırılmış, ideal bir biçime sokulmuş (Tabi kişinin kendi sanısı bu. Eğer burası Dünyaysa…) her hayatın ortasına eninde sonunda bir kurbağa sıçrıyor. Nizami ölçüleri, estetik standartları, özenle dizilmiş maskeleri; hiç zorlanmadan, bir çırpıda dağıtıveriyor. Tüm ideal yaşantısını, büyük yeşil bir kurbağanın dağıttığını gören kişi; onda sanrılar büyüten ideal ben ile gerçek denen sıradanlığın arasında, dünyaya hezeyanlarla selam veriyor artık. Yani gerçek, kusursuzluk imajının ortasına sıçrayarak giriyor.
Kuşkusuz, ideal, kusursuz imajlar insan için yeni sayılacak bir durum değil. Fakat sosyal medya gibi görsel uyaranların pornografik bir şekilde yansıtıldığı mecralarla birlikte bu uçurumun mesafesi oldukça yükselmiş gibi görünüyor. Bu yorumun çağdaş bir kuruntu olabileceğini her daim aklımda tutarak devam etmek istiyorum. Sosyal medyada kişiler aslında sahip olmadığı bir kimliği sahneye koyuyor. Aslında olmak istediği kimliği... Hastalanmıyor, hastalansa bile estetik bir bakış atmaktan alıkoyamıyor kendini. Yönetmen Ingmar Bergman’ın, “sinematografi insan yüzüdür” dediği yüze uygulanan estetik müdahalelerin sonu yok. Artık birer maskeler hem de kimliksiz birer maske… Kusursuz bir yüz, kusursuz bir bedene yönelik asla tatmin olmayan sonsuz bir iştah…
Yinelemek istiyorum; bu yaklaşımımın çağdaş bir kuruntu olabileceğini aklımda tutarak, şair İbrahim Tenekeci’nin Üzülmemek için gerekli malzemeler adlı şiirinden şu dizeleri aktarmak istiyorum:
“Söyleyin yağmura beni görmeye gelsin
Üstüme yağsın ve anlasın ki
Kusursuz olmak yakışmıyor insana.”
İnsanın soyu büyük anlam inşa etmekte her daim ustalığını gösterdi. Yıkıma uğradığında ise küçük bir çırak olduğunu gördü hep… Şimdi sorumuzu soralım, büyük yeşil bir kurbağa nasıl kokar? Duysak tanır mıyız onu?
KİTAP VE FİLM ÖNERİSİ
KİTAP
Koku, Patrick Süskind
Notre Dame’ın Kamburu, Victor Hugo
FİLM
Ölümcül Oyunlar (1997), Michael Haneke.
Kutsal Geyiğin Ölümü (2017), Yorgos Lanthimos
Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum (2020), Charlie Kaufman
Anomalisa (2015) Charlie Kaufman