BBP Cumhur İttifakı’nın neresinde? İçerden sorulan güzel sorular
Metehan Küpçü başkanlığındaki Büyük Birlik Partisi Kocaeli, 10 Temmuz Pazar günü BBP Genel Başkanı Mustafa Destici’nin de katıldığı İzmit İlçe Kongresiyle Kocaeli’deki kongre sürecini tamamladı. Gerçekleştirilen kongrede ben de salondaydım ve bu doğal olarak BBP’yi daha yakından gözlemleme ve tanıma fırsatı anlamına geliyor. Çünkü kongreler parti teşkilatlarının efor testidir. Burada açıkça ifade etmeliyim ki BBP Kocaeli beklediğimden çok daha güçlü ve organize bir görünüme sahipti. Hem salonu dolduran kalabalık hem de genel olarak organizasyon oldukça diri bir atmosferde gerçekleşti. Burada tabi ki genel başkanın katılımı doğal bir itici güce sahip. Bu apaçık bir gerçek. Ancak göreve yaklaşık 3 ay önce başlayan Metehan Küpçü ve yönetiminin, kısa süre içerisinde kongre maratonunu tamamlaması da bir dinamizm göstergesi. Fakat anlık görünümler değil dinamizmi istikrarlı bir yapıya dönüştürmek gerekir ve bu da güçlü bir kondisyon ister. Bu gereklilik yerine getirildiği takdirde belirli bir başarı sağlanacaktır. Tabi her şey bir ölçek meselesi. Bundan sonra İzmit İlçe Kongresi’nde ortaya konulan güçlü görüntüde, Metehan Küpçü’nün etkisinin ne olduğunu zaman gösterecek.
CUMHUR İTTİFAKI’NIN SESSİZ KİTLESİNİN İÇ SESİ: BBP
İzmit İlçe Kongresi’ne katılan BBP Genel Başkanı Mustafa Destici’nin konuşmasının merkezinde iktidarın bazı politikalarına yönelik eleştiriler vardı. Hiç kuşkusuz bunların en önemlisi, bir Cumhur İttifakı üyesinin ‘Terörsüz Türkiye’ sürecine yönelik sert eleştirileriydi. Çünkü sağ muhafazakâr ve milliyetçi siyasi gelenekte bu gibi durumlar çok rastlanan türden şeyler değildir. Daha çok ‘kol kırılır yen içinde kalır’ anlayışı hakimdir. Ancak Destici yaptığı konuşmada ‘Terörsüz Türkiye’ sürecine karşı ciddi eleştiriler yöneltti.
Destici konuşmasına, Türk tarihinin önemli şahsiyetlerine ve Malazgirt, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı gibi Anadolu’daki Türk varlığının pekiştirildiği savaşlara değinerek başladı. Çünkü hedefinde, 15 Temmuz için reklam panolarına asılan afişlere yazılan ‘MİLLETİN ADI TÜRKİYE’ ifadeleri vardı. Konuşmasındaki tarihsel vurgunun ardından Destici, “Devletimizin adı Türkiye Cumhuriyetidir. Milletimizin adı Türk milletidir. Bayrağımız al bayraktır. Dilimiz Türkçedir. Bu değerlerimiz dokunulmazdır. Dokunan yanar” ifadelerini kullandı. Bu ifadeler doğrudan doğruya ‘Terörsüz Türkiye’ süreciyle birlikte dillendirilmeye başlanan ‘Türkiyelilik’ söylemine bir karşı çıkıştı.
MÜZAKERE VAR MI YOK MU?
Doğrudan doğruya ‘Terörsüz Türkiye’ sürecine yönelik eleştirilerde bulunan Destici, özellikle Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin kesinlikle müzakere olmadığına yönelik söylemlerine, “Yayınlanan İmralı tutanaklarında ‘terörist başı’ “ben baş müzakereciyim” diyor. Müzakere olmayan yerde baş müzakereci olur mu?” sorusunu yönelterek düşüncesini açıkça dile getirdi. Sözlerinin devamında da ‘Terörsüz Türkiye’ sürecinin başlamasının ardından kurulan ‘Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nu hedef alarak, “Mecliste komisyon kuruldu. Bu tür süreçlerin en önemli özelliği şeffaf olmasıdır. Halkın olup bitenleri duyması gerekiyor. Kapalı kapılar arkasında gizli oturumlar yaparak bir milletin geleceği tayin edilemez. Milletin buna müsaade etmeyeceğini göreceğiz. Millet terörle teröristle pazarlık yapılmasına müsaade etmez” diyerek sert bir tepki gösterdi. Yani Destici, hem sürecin şeffaf bir şekilde yürütülmediğini söyledi hem de PKK ile ‘pazarlık’ yapıldığına yönelik şüphe ve sorulara bir yenisini daha ekledi
Oysa sürecin mimarları ve aynı zamanda BBP’nin İttifak ortağı olan MHP ve AK Parti, ‘pazarlık’ olduğuna yönelik söylemleri katiyen reddediyor. O halde ya burada MHP ve AK Parti’nin bildiği ancak BBP’ye söylemediği bir şeyler var. Ya da BBP’nin içerden bildiği ancak açık açık ilan etmediği başka bir şey var. Çünkü aynı ittifak içerisinde bulunan ve küçük kültürel farklılıkların dışında aynı ideolojik temeli paylaşan partilerin böylesine kritik bir noktada karşı karşıya gelmesi alışıldık bir şey değil.
Bana kalırsa BBP’nin bu konuda sergilediği duruş ve sorduğu sorular, sağ muhafazakâr ve milliyetçi seçmenin kendi başına sessizce oturduğu odanın kapısını aralıyor. Nicelik olarak bakarsak -ki söz konusu olan şey siyasetse nicelik nitelikten önce gelir- BBP’nin sorduğu sorular ve getirdiği eleştiriler ne kadar etkili olur, kaç kişiye ulaşır burası tartışılır. BBP’nin İttifak içerisinde bulunan bir parti olarak bu soruları sorması ve eleştirilerde bulunması, siyasi olarak bir şeyler kazandırır mı? Sanırım bunu, ‘Terörsüz Türkiye’ sürecinin nasıl ilerleyeceği belirleyecek.