Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Av. Enes Aliş

ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ’NİN TARİHİ

Son günlerde İsrail ve Filistin arasında yaşanan gerilim neticesinde artan şiddet olayları vicdanı olan tüm insanları derinden etkilemiştir. Bu insani krizden etkilen her birey doğal olarak şu soruyu sormaktadır; Uluslararası Ceza Mahkemesi bu katliamın sorumlularını yargılayacak mı? Bu sorunun yalnızca hukuki bir cevabı olmadığını politik bir tartışmayı da beraberinde getirdiği bir gerçektir. Ancak biz bu ve akabinde gelecek köşe yazılarımızda işin yalnızca hukuki perspektifini okuyucularımıza aktarmaya çalışacağız. İlk yazımızıda Ulsulararası Ceza Mahkemesinin kuruluşuna giden tarihi süreç incelenecek olup, sonrasında Mahkemenin yetki alanı, yargılama usulü, uygulanacak hukuk kuralları, inceleyebildiği suç tipleri gibi hususlar da değerlendirilerek İsrail’in Filistin halkına yönelik eylemleri özelinde değerlendirmelerimizi aktaracağız.

Tarihte ilk defa XIX. yüzyılda devletler arasında savaş suçları kavramı kullanılmaya başlanmış; savaş araçları ve metotları tartışılmıştır. Bu tartışmalar ile savaşın insancıllaştırılmasının gerekliliği vurgulanmış ve savaşta insan haklarının korunmasına dair ilk adımlar atılmıştır. Bu adımlardan en önemlisi ve ilki 1864 tarihli “Savaşta Yaralananların Korunmasına Dair I. Cenevre Sözleşmesi”dir. 1870-1871 tarihleri arasında yaşanan Alman- Fransız Savaşı’ndan sonra ilk defa, Kızıl Haç’ın Uluslararası Komitesi savaş suçlularının uluslararası bir ceza yargısına tâbi tutulmasını talep etmiştir. Komite, savaş suçlularının kınanmalarının dışında, objektif ve tarafsız bir mahkeme tarafından yargılanmaları ve cezalandırılmaları gerektiğini vurgulamıştır. Uluslarararası ceza mahkemesi kavramı da ilke defa burada kullanılmıştır.

I.Dünya Savaşı’nda yaşanan insan hakları ihlalleri yabancı devlet organlarının ceza sorumluluğunu yeniden tartışmaya açmıştır. 1919’da başlatılan Paris Barış Görüşmelerinde, müttefik devletler uluslararası suçları tanımlamak üzere komite oluşturmuşlardır. Bu Komite’nin yaptığı çalışmaların bir kısmı 28.06.1919’da imzalanan Versaille Barış Sözleşmesi’nde dikkate alınmıştır. Bu Sözleşme’de, müttefik devletlerin birer hakiminden oluşan bir mahkemenin kurulması ve sorumlu kişi olarak Kral II.Wilhelm’in ceza sorumluluğunun araştırılması öngörülmüştür. Ayrıca Sözleşme, müttefik devletlere, savaş kurallarının ihlâlini bir askeri mahkemede cezalandırma yetkisi de vermiştir. Ancak, Kral II.Wilhelm’in Hollanda Kralı olan kuzeninin yanına kaçması ve Hollanda’nın II.Wilhelm’i iade etmemesi nedeniyle bu hükmün gereği yerine getirilememiştir.

I.Dünya Savaşı’ndan sonra siyasi saikli şiddet eylemlerinin artması üzerine 1927-1935 tarihleri arasında terör kavramı bir dizi konferansta ele alınmıştır. 9.10.1934’te Marsilya’da Yugoslav Kralı Alexander ve Fransız Dışişleri Bakanı Louis Barthou’nun suikast sonucu öldürülmesi üzerine, 1937 tarihli “Terörizmle Mücadele ve Terörizmin Önlenmesine Dair Sözleşme” ile “Uluslararası Bir Ceza Mahkemesi’nin Teşkili Hakkında Sözleşme” Tasarıları hazırlanmıştır. Bu Sözleşmeler II.Dünya Savaşı sürecinin başlaması nedeniyle yeteri kadar ülke tarafından onaylanamamış ve yürürlüğe girememiştir.

II.Dünya Savaşı’nda yaşanan şiddet olayları, özellikle Yahudilerin toplu olarak katledilmesi, uluslararası ceza yargısına olan ihtiyacı tekrar hatırlatmıştır. Müttefikleri arasındaki tartışmalar sonucunda, savaş suçlarının kapsamlı bir şekilde takibi ilk amaç olarak belirlenmiş ve 13.01.1942’de imzalanan St. James Deklarasyonu’yla BM Savaş Suçları Komisyonu’nu kurulmuştur. Bu Komisyon’un amacı savaş suçlarını ve insanlığa karşı suçları belgelemekti. St. James Deklarasyonu aynı zamanda Uluslararası Nürnberg Askeri Mahkemesi’nin kuruluşunu da hazırlamıştır. Bu Deklarasyonu, müttefiklerin ceza soruşturması arzusunu ortaya koyan 30.10.1943 tarihli “Moskova Deklarasyonu” ve 08.08.1945 tarihli “Avrupa’daki Savaş Suçlularının Takibi, Cezalandırılması ve Uluslarararı Askeri Mahkeme’nin (Nürnberg) Statüsü’ne Dair Londra Deklarasyonu” izlemiştir.

II.Dünya Savaşı sonrasında savaş suçlusu nazileri yargılamak için Nürnberg Uluslararası Askeri Mahkemesi, savaşın galibi olan ABD, Sovyetler Birliği, Fransa ve İngiltere tarafından kurulmuştur. Bu devletler mahkemeye birer hakim ve birer temsilci göndermişlerdir. Hızlı yargılama ilkesine tabi olan mahkeme ceza hukukunda kabul gören ispat kuralları ile bağlı değildi. Mahkeme, hangi delillerin sunulacağına kendisi karar verebilmekte ve iddia makamı tarafından tutulan tutanaklar delil olarak kullanılabilmekteydi. Mahkeme yalnızca barışa karşı suçlar, savaş suçları ve insanlığa karşı suçları yargılamakla yetkiliydi. Mahkeme suçlu bulduğu kişileri ölüm cezası veya adil gördüğü başkaca bir cezaya ile cezalandırabilmekteydi.

Mahkemenin yalnızca galip devletler tarafından belirlenen hakimlerden teşekkül etmesi ve sadece Alman sorumluların yargılanması, galip devlet vatandaşlarından hiç kimsenin yargılanmaması gibi sebepler dolayısıyla eleştirilmiştir. Ancak tarihte ilk defa farklı devletlerden teşekkül etmiş bir mahkeme tarafından savaş suçlarının cezalandırılması yönünden önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu Mahkemede yirmi dört dava açılmış ve bu davalardan yirmi ikisi tam on ay sonra 01.10.1946’da karara bağlanmıştır. Bu hükümlerden on ikisi ölüm, üçü müebbet hapis, dördü uzun süreli hapis cezasına mahkûmiyet olmak üzere toplam on dokuzu mahkumiyet, üçü ise beraattir.

Müttefik devletler tarafından 19.01.1946 yılında kurulan Uluslararası Tokyo Askeri Mahkemesi de Nürnberg örnek alınarak savaşın Uzak Doğu cephesi için kurulmuştur. Mahkeme, Japonlar tarafından işlenen savaş suçlarını, barışa karşı suçları ve insanlığa karşı suçları yargılamaya yetkili kılınmıştır. Japonya’da devletin ileri gelenlerinden yirmi sekiz kişiye karşı dava açılmış; hepsi mahkûm edilmiştir. Bu mahkûmiyetlerden yedisi ölüm, on altısı müebbet hapis ve diğerleri uzun süreli hapis cezasıdır.

Nürnberg ve Tokya Mahkemelerinin Statüleri ve bu mahkemelerin verdiği kararlar, 11.12.1946’da gerçekleştirilen BM Genel Kurulu toplantılarında kabul görmüştür. Bunun üzerine, BM Genel Kurulu, içtihatlarla yaratılan prensipleri ve Statüleri yasallaştırmak ve Dünya barışı ile uluslararası güvenliği sağlamak için bu kurallara dayanan uluslararası bir ceza kanunu taslağı hazırlamakla BM Devletler Ceza Hukuku Komitesi’ni görevlendirmiştir. Çalışmaların sonucunda uluslararası suça katılan kişilerin o ülkenin iç hukukundaki cezasızlık hallerinden ya da hukuka uygunluk sebeplerinden yararlanmaksızın yargılanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda, 11.12.1946 yılında kabul edilen ve 12.01.1951 yılında yürürlüğe giren Jenosit (Soykırım) Sözleşmesi ile soykırım uluslararası bir suç olarak kabul edilmiş ve sözleşme tarafı ülkelerin iç hukuk sistemlerine bu suçu dahil etmesi gerektiği öngörülmüştür. Türkiye’de 5271 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 76’ncı maddesi ile “Soykırım” eylemini 77’nci maddesi ile “İnsanlığa karşı suçlar” başlığı altında sayılan bir dizi eylemi suç olarak düzenlemiş ve iç hukuk kurallarına dahil etmiştir. Bu sözleşmeye bugüne kadar 150 ülke imza atarak taraf olmuştur.

Birleşmiş Milletler nezdinde belirli olaylar üzerine zaman zaman Ad hoc (daimi olmayan, geçici) mahkemeler kurulmuştur. Bunlardan bazıları; eski Yugoslavyada’daki iç savaş nedeniyle yaşanan insanlık dışı olayları yargılamak üzere kurulan Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’dir. Mahkeme 15.11.1993 tarihinde çalışmaya başlamış ve halen daha faaliyetine devam etmektedir. Şimdiye kadar 170 kişi hakkında soruşturma yürütmüş, 130 kişi hakkında dava açılmış ve 40 kişi hakkında hüküm vermiştir. Bunun dışında Ruanda’da 800 bin kişinin ölümüyle sonuçlanan katliamın faillerini yargılamak için Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi kurulmuştur. Sierra Leone ve Kamboçya Birleşmiş Milletler ile ikili sözleşmeler imzalayarak belirli olayları yargılayacak özel mahkeme dairelerinin kurulmasına karar verilmiştir.

Yugoslavya ve Ruanda’dan sonra daimi bir uluslararası ceza mahkemesinin olan ihtiyaç gündeme gelmiş ve 1993 yılında BM Uluslararası Hukuk Komisyonu tarafından çalışmalar yürütülmüştür. Bu çalışmalar sonucunda Roma’da gerçekleştirilen Konferansa, 160 devlet, 17 devletlerüstü organizasyon, 250 sivil toplum kuruluşu katılmıştır. 17.07.1998 tarihinde Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü (Roma Statüsü) kabul edilmiştir. Katılan devletlerden 120’si Statü’nün lehinde oy kullanırken; 21 devlet çekimser kalmış. 7 devlet ise Statü’yü reddetmiştir. Statü’yü kabul etmeyen devletler, Amerika, Çin, İsrail, Yemen, Katar ve Libya olmuştur. Türkiye ise çekimser oy kullanmıştır.

Uluslararası Ceza Mahkemesi, daimi bir mahkeme olarak Hollanda’nın Lahey şehrinde kurulmuştur. Mahkeme, BM’in bir organı olmayıp bağımsızdır ve uluslararası hukuk tüzel kişiliğine sahiptir. Amaçlarını gerçekleştirmek ve görevlerini yerine getirmek için gerekli olan hukuki yetkilere sahiptir (Roma Statüsü m. 4).

Not: Bu yazının hazırlanmasında Nimet Güller ve Hamide Zafer tarafından hazırlanan “Uluslararası Ceza Mahkemesi El Kitabı” isimli eserden yararlanılmıştır.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER