Dedeler neden erken ölür?

Emirhan Akman

Emirhan Akman

Tüm Yazıları

“Her canlı ölümü tadacak ve sonunda dönüp huzurumuza geleceksiniz.”

Hayatımın uzun bir süresini hayatın çoğunluğunun kitaplardan öğrenilebileceği fikrine inanarak geçirdim. Son iki yıl üç kritik sarsıntı geçirdim, yaşadığım üç olay beni köklü bir şekilde dönüştürdü buna eminim. İlki eşime evlenmem, ikincisi dedemin ölümü ve üçüncüsü oğlum Alp Cihangir’in doğumu. Üç sarsıntı diyorum çünkü ancak sarsıntı yerleşik fikirleri altüst eder. Her sarsıntı kötü değildir yanlış anlamayın ama sarsıntı milattır, sonrası aynı kalamaz. Hayatın kitaplardan öğrenilebileceği fikrini önce eşim yıktı ne önyargı bıraktı bende ne de akıl, çok aşık oldum. Kitaplardan böyle öğrenmemiştim, belki de öğreneceğim satırlar vardı fakat ben hazır değildim. Biliyorum ki her kelimenin anlaşılması için bir vakit vardır, sınanmadıysan kelimelere nüfuz edemezsin. Bazı duygulara aşina değilsen yabancısındır, yabancı kelimelerin sıcaklığına erişemez. Kötü kitap dediğin kitap kötü değildir belki, belki de sen çok yaşam acemisisindir, unutma.

Bugün yazıyor olmamın nedeni dedem… Dayımla, annemle, eşimle sohbet ederken hâlâ rahmetli diye bahsedemiyorum dedemden fakat bugün dedem öleli bir yıl oldu. Dedemin ölümünü belki bin kez kurdum kafamda, kabus olarak uykumdan uyandırdığı da oldu bu fikrin, onunla sohbet ederken tuvalete diye kaçıp hüngür hüngür ağlattığı da. O günün geleceğini biliyordum, o günün geleceği günü yıllarca bekledim. Belki babalar biraz geç ölüyor, anneler de öyle ama dedeler hep çok erken ölüyor. Kitaplarda dedelerin hep erken öldüğü yazmıyor mesela, dedelerin bu kadar çok sevilebileceği de… Muhakkak ki dedem huzura döndü, yani evine. Lakin ben nereye gidersem gideyim, hangi şehre, hangi ülkeye, hangi komşuya, hangi okula hiç fark etmez hep dönüşüm dedemin evine olurdu… Önce anne ve babama değil, önce dedem ve anneanneme. Dedem dönüş demekti, köye dönüş, çocukluğuna, kim olduğuna dönüş. Şimdi bir tek anneannem kaldı, evin geniş yolları daralıyor, patikaya dönüşüyor, çoraklaşıyor, dikenlerle doluyor hissediyorum…

Bu zamana kadar her ne başardıysam ilk dedeme anlatmak istedim ve en çok da o önemserdi. Son dönemlerinde kağıt gazetede yazılarım çıkmaya başladığı için görmeyen gözleri, çeviremediği nefesi, pek uyanık tutamadığı zihniyle yazılarımı okuyordu. Sonsuza dek anlatacağım, dedem insana saygı duyardı. Beni bir kez olsun kendisinden korkutmadı ama öyle bir şey yapardı ki, siz onu üzmekten korkardınız ondan değil. Öyle bir denge kurardı ki hem aranızda sonsuz bir duvar olurdu, hem de yanına sokulup en iyi hikâyenizi anlatabilirdiniz. Mesela yalan söylerken yalan söylediğinizi, bazen sırf onu mutlu etmek için hiç yapmayacağınız şeyleri anlattığınızı bilirdi ama hiç bozmazdı, sadece gülerdi.
Dedem çok erken yaşta babasız kalmış, doğduğu toprakları arkasında bırakmış Bulgaristan’dan ata toprağı Türkiye’ye dönmüş bir adamdı. Pek güvenmezdi herkese, onun kendine ait kişilik testleri vardı, önyargılarla hareket ederdi. Hayatta yalnız olduğunu bildiği için pek yanlış yapma lüksü yoktu, kalbinin en derininde bu fikir saklıydı. Bize de bunu yansıtırdı, hem öne atılmamızı isterdi hem de biraz için için korkardı. Dedem biraz da büyük adam olmamızı isterdi, hayatın her şartına hazırlıklı olmaya zorlardı. Mesela spor yapan insanı çok severdi… Sporu yaşama karşı bir kalkan olarak düşünürdü, güçlü olmalı derdi insan. Bizim ailede kurallı yaşamayı dedem öğretirdi… Gece perdeler kapanacak, o içeri girdiğinde herkes kendiliğinden toparlanacak, o bizi bir yere çağırıyorsa ‘neden’ diye sormayacağız. Bunların hiçbirisini zorla yaptırmazdı, dedem öğretme ustasıydı. Onunla yaşarken mecburen öğrenirdiniz bunları, doğal, kendiliğinden olurdu çünkü saygı duyardınız… Son dersini de ölmeden çok kısa bir süre önce vermişti. Durumunun kötü olduğunun farkındaydı ve ölmek istiyordu, açıkça ifade ediyordu bunu. Böyle yarım, eksik, muhtaç yaşamaktansa ölmek çok daha makul diyordu… Ve ben her duamda ona şöyle dua etmeyi öğrenmiştim, “Allah’ım benim isteklerimi değil dedeminkini kabul et.” Allah’a şükür öyle de oldu, bize kalsa belki sadece nefes alabildiği için acılarla yaşamasını tercih edecektik fakat Allah bizim değil onun duasını kabul etti. Böylece gerçek sevginin sevdiğimiz kişi için en iyi olanı dilemek olduğunu ondan öğrendim…

Doğduğu toprakları bir daha göremeyen, babası çok erken yaşta vefat etmiş, kız kardeşleri ve annesiyle tek başına koca bir hayat kurmuş İbrahim Karabakkal bir öğle vakti ellerini yanağının altına almış bir şekilde, kendi sıcak yatağında kimseye rahatsızlık vermeden son nefesini verdi…
Dedemi çok sevdim, çok seveceğim… Borcumu ancak ona layık bir torun olarak ve kelimelerle ödeyebilirim, elimdeki tek güç bunlar.

Dede Vefat İbrahim Karabakkal