Evlerin ışıkları bir bir yanarken

Birini sevmeyi öğrenmek için, birkaç sevmeyi bilen insan, tercihen sevmeyi bilen bir anne baba ile büyümek, karşılıksız sevgiyi, sevilmeyi tatmış olmak gerekiyor olabilir.

Daha önce hiç bulunmadığınız bir yerde, akşam olup da, evlerin ışıkları yanmaya başladığında, az sonra döneceğiniz yer, ne kadar konforlu bir otel odası olsa bile, içinize bir burukluk çöker. Hele de tatilin son günleri ise. Bende 3 günden sonra hep “Ne işim var burada?” duygusu olur. Işıkları yanan evlerdeki tanıdık duygu, sizi kimsesiz ve yalnız hissettirir. Nadiren de olsa, her şeyden uzaklaşma tatillerinde bir tanıdık denk gelir bazen. Evine davet ettiğinde önce gitmek istemeyiz ama gittiğimizde de otel odasında tekrar uyumak azap olur. Evlerin ışıkları başkadır, ışıktan yıkılan oteller ve odaları ise başka.

Yaşadığı yere birkaç ay önce gelmiş olan birileri için, tanıdık ve sevecen bir yüz bulmak önemlidir. O yabancı yerde kaybolup kaybolup hüzünlendiğinizde, dönüp ona sığınmak istersiniz. Çok konforlu, çok harika, çok iyi ağırlama olması bile gerekmez çoğu zaman. Çünkü o sizin oradaki tek tanıdığınız, dolayısıyla tek güvendiğiniz kişidir. Güler yüzle sizi karşılayan, size kapı açan o tek kişiye sarılırsınız uyum sağlamaya çalıştığınız süre boyunca.

Yaşadığım yere, böyle birkaç ay önce gelmiş olan, çok ihtiyaç halinde, bazen çok hasta, çok yalnız ve çok yabancı hisseden canlar gelir. Ben her zaman güler yüzle karşılarım ve ekmeğimi paylaşırım. Hasta ise dinlenmesi için bir imkan yaratmaya çalışırım. Bazen günlerce uyuyarak dinlenmek isterler. Ne yaşadıklarını bilmem. Ama yorulmuşlardır. Genç olanları çoğunlukla korkmuştur. Korkudan uyuyamamak nedir herhalde hepimiz biliriz. Güvenli bir yerde, güvendiğiniz birilerinin yanında, böyle saatlerce ya da günlerce uyuyarak atlatabilirsiniz ancak o korku dolu yorgunluğu.

Yaşadığım yere böyle canlar gelir. Bebekken terk edilmiş olanları, ölüme yattıkları bir uykudan uyanmak istemezler bazen. Onlara hayatın güzel olduğunu ve yaşamaya değer olduğunu hatırlatmanız gerekir. Sadece bir lokma yemekle olmaz bu. Sevgi dolu bir kucaklama ve sevgi dolu bakışlar gerekir. Yaşlıyken kaybolup gelenlerin yaraları daha derindir. Korkuları, baş edemeyecekleri bir şeyler yaşadıklarını gösterir. Onları güler bir yüzle davet etseniz bile o sarı sıcak sofraya gelmek istemezler ama ne yapacaklarını da bilmez haldelerdir. Biraz sohbet, biraz paylaşma, sevgi ile uzanan bir el, gözlerinde tekrar ışıklar yanmasını sağlayabilir bazen.

Yaşadığım yere böyle gelen canlar, tüm bu yaşam ve ölüm sınırındaki travmalarını atlattıktan sonra, etrafta gezinerek tekrar uyum sağlamaya çalışırlar hayata.

Sonra akşam olur. Evlerin ışıkları bir bir yanmaya başlar ve onlar da tanıdık bir yere sığınmak için hemen koşarlar. Karanlık basınca, evimin ışıkları yanmasa bile, tek güvendikleri ve tek tanıdıkları olduğum için, orada sürekli eve bakarak beklerler. Bir umut, belki gelir derler.

Hep öyle demez miyiz? Tanıdık ve sevecen bir yüz, size sevgiyle açılan bir kapı, her şeydir. Bazen hayatla ölüm arasındaki o ince çizgiden düşmenize engel olan tek şeydir.

Evlerin ışıkları yanıp da o tanıdık yüz size kapısını açtığında ve gülümsediğinde, tüm korkularınız, tüm travmalarınız dışarıda kalır, siz o sevgi dolu bakışın ardından, o sarı ışıklı eve girerken.

Bu sadece insanlar için böyle değildir. Elbette değildir. Tüm canlar için böyledir.

Sokak canları için de. Senin için de, zengin için de, fakir için de böyledir.

Tüm canlar için böyledir…

“Başkalarından bize gelen sevgiyi çoğu zaman bizden onlara akan sevginin geri yansıması oluşturmuyor mu dersiniz?” Haldun Taner

Sokakcanları sevgi Akşam
Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız