Yalnızlıktan sosyal bağlara

Dünya Sağlık Örgütü’ nün Sosyal Bağlar üzerine çalışan komisyonu, geçtiğimiz günlerde “Yalnızlık” üzerine bir araştırma sonuçlarını paylaştı. Dünya insanları 2025 yılında kendini ne kadar yalnız hissediyor, görelim.

Raporun başındaki temel kavramlar bölümündeki tanımlamalarla başlamak isterim:

Sosyal bağlantı, insanların başkalarıyla nasıl ilişki kurduğunu ve etkileşim kurduğunu ifade eder.

Sosyal kopukluğun bir biçimi olan sosyal izolasyon, başkalarıyla az sayıda rol, ilişki ve sosyal etkileşime sahip olma durumudur.

Sosyal kopukluğun bir başka biçimi olan yalnızlık ise, kişinin arzuladığı ve gerçek bağlantı deneyimi arasındaki tutarsızlıktan kaynaklanan olumsuz, öznel bir duygusal durumdur.

"Yalnızlığı düşündüğümde, güvenebileceğim birinin olmaması aklıma geliyor. Kendimi hep izole hissediyorum çünkü beni anlayacak insanların olduğunu düşünmüyorum."

Macy Maboi, bekar anne ve okul öncesi öğretmeni (Güney Afrika)

KÜLTÜRLER ARASI FARKLILIKLAR

"Kültür", paylaşılan inançlar, normlar, değerler ve davranış veya yaşam biçimleri kümesidir ve coğrafi sınırlar içinde veya dışında (örneğin diaspora kültürleri) toplulukları paylaşılan inançlar ve uygulamalar aracılığıyla birbirine bağlar. Kültür, sosyal bağlantı, sosyal izolasyon ve yalnızlığı şekillendiren bir unsur.

2024 yılında, 15 düşük ve orta gelirli ülkede 24 çalışmada yalnızlık anlayışına dair bir inceleme yapılmış. Yalnızlığın birçok ortak özelliği bulunmasına rağmen, önemli farklılıklar tespit edilmiş. Yalnızlık, neredeyse tüm çalışmalarda öznel bir durum olarak tanımlanıyor. Yalnızlığın bundan sonra en sık tanımlanan özelliği, 10 (%41,7) çalışmada, reddedilme hissi ve bir yabancı, yabancılaşmış, içine kapanık, suçlanmış veya terk edilmiş hissetme olmuş bu çalışmada. Yalnızlığın üçüncü en sık tanımlanan özelliği, sekiz (%33,3) çalışmada, yalnızlık ile yalnızlık veya tek başınalık arasındaki ayrımdır. Yedi (%29,2) çalışmada ise yalnızlık, depresyonla yakından ilişkili olarak tanımlanmış.

10 yüksek gelirli ülkede yapılan 23 çalışmanın 21'inde (%91,3) yalnızlık, genellikle cinsellik, ırk, etnik köken veya göçmenlik statüsü temelinde dışlanmışlık, reddedilmişlik, ihanete uğramışlık, dışlanmışlık veya ayrımcılığa uğramışlık gibi olumsuz kişilerarası deneyimleri içeren bir şekilde tanımlanmıştır. 22 çalışmada (%95,7) yalnızlık, kopukluk, başkalarından kopukluk, anlaşılmama ve çevredeki sosyal gruplara uyum sağlayamama duyguları ile açıklanmış. Neredeyse tüm çalışmalarda yalnızlık, yalnızlık, izolasyon ve tek başınalıkla bağlantılı ancak bunlardan yine de ayrı tutulmuş.

ZORUNLU AKRABA ZİYARETLERİ ÇARE Mİ?

Gülümseyerek okuduğum tek kısımdı rapordaki😊 Sosyal normların sosyal bağlar üzerindeki etkisi evrensel olmakla birlikte, bu normların içeriği kültürler arasında farklılık gösterir. Örneğin, ebeveynleri veya akrabaları ziyaret etme konusunda daha talepkar normlar gibi sosyal ilişkiler konusunda nispeten kısıtlayıcı normlara sahip kolektivist kültürler, sosyal izolasyon olasılığını (yani sosyal etkileşim eksikliği) azaltabilir, ancak duygusal olarak tatmin edici olmayan ilişkilere zorlanma nedeniyle yalnızlık olasılığını artırabilir.

Buna karşılık, bazı bireyci kültürlerdeki daha gevşek normlar sosyal izolasyon riskini artırabilir, ancak duygusal olarak tatmin edici olmayan ilişki riskini azaltabilir. Ya…

Dahası, sosyal normlardan sapan bireylerin – o normlara herkesi sıkıştırmaya çalışan despotlar tarafından dis yemeleri ki nedeni kendilerinin o kalıpta sıkışmış olmasına kızgınlıktır öncelikle- yabancılaşma, sahtelik, düşük öz değer, sosyal reddedilme, ilişki tatminsizliği ve/veya karşılanmamış ilişki ihtiyaçları yaşama olasılığı daha yüksektir diyor rapor. Yani geleneksel normların zorlamaları, zorbalamaya döndüğünde, bunların hepsi yalnızlığa ve daha az sosyal bağlantıya katkıda bulunur.

Yalnızlık kavramındaki kültürler arası farklılıklar deneysel olarak araştırılmaya başlanmış ve bir miktar farklılık göstermiş olsa da, sosyal bağlantı ve sosyal izolasyon üzerine daha az çalışma yapılmıştır. Sosyal bağlantı ve sosyal izolasyon kavramlarının, öznel yalnızlık deneyimine kıyasla kültürler arasında daha az farklılık göstermesi.

“Yaşam boyunca deneyimleri ve sosyal bağlılık anlayışını etkileyen dört alandan diğer ikisi, bilişsel ve duygusal gelişimle ilişkilidir. Çocuklar geliştikçe yalnızlık, esas olarak fiziksel dışlanma korkusu ve sıkıntısıyla ilişkili sosyal bağlantıların niceliğiyle ilişkilendirilmekten, utanç, aşağılanma ve sosyal kaygı gibi sosyal duygular geliştikçe sosyal bağlantıların niteliğine dönüşür. Dolayısıyla, çocuklar geliştikçe yalnız olmayı yalnız hissetmekten ayırt etme olasılıkları giderek artar . Yaşamın sonunda, yaşlı insanlar arasında sosyal ilişkilerden beklenen beklenti türleri genişler . Bu, yalnızlığın potansiyel kaynaklarını artırır. Sosyal ilişki beklentilerinin altı türe ayrıldığı bir sınıflandırmada, özellikle yaşlılıkta iki tür öne çıkar: üretkenlik (gelecek nesillere anlamlı bir şekilde katkıda bulunma ve bakım sağlama fırsatlarına sahip olma) ve saygı (değerli ve aktif olarak dahil olma hissi). Yaşam boyunca dört farklı sosyal ilişki beklentisi türü daha önemlidir: eğlence (ilgi alanlarını ve keyifli deneyimleri paylaşmak), yakınlık (yakın, anlaşılmış ve dinlenmiş hissetmek), destek (kendisiyle ilgilenildiğini hissetmek ve başkalarına güvenebilmek) ve yakınlık (mevcut sosyal bağlantılar). Kişisel beklentilerdeki ve sosyal bağlantı arzularındaki değişiklikler de önemli ve bazen yıkıcı yaşam olaylarıyla ilişkili olabilir. Bunlar arasında örneğin çocuklukta okula geçiş; ergenlik ve ergenlik ve genç yetişkinlikte akademik ortamdan mesleki ortama geçiş; yetişkinlikte evlilik, doğum ve çocuk yetiştirme; ve ileri yaşta emeklilik yer alır.”

Yine WHO’nun raporuna göre, bazı yaşam olayları daha yıkıcı olabilir ve bireyin sosyal bağlantılarını ve ağını diğerlerinden daha fazla etkileyebilir. Örneğin, ebeveynlik bir bireyin sosyal izolasyon derecesini azaltırken, yalnızlık deneyimlerini de artırabilir. Ebeveynlikte yalnızlık, özellikle kendilerini yetersiz hissedebilen ve ideal bir ebeveynin kültürel beklentilerini karşılamadıkları için yargılanmaktan korkan ilk kez ebeveyn olanlar için ebeveynlik zorluklarıyla ilişkilendirilebilir. Bu tür yetersizlik duyguları, özellikle etnik azınlık ebeveynleri veya kronik hastalığı olan çocukların ebeveynleri gibi dışlanmış ebeveynler arasında sosyal geri çekilme ve kopukluğa neden olabilir. Genellikle emeklilik, yas ve sosyal temasların kaybı gibi yaşam olaylarıyla damgalanan ileri yetişkinlik, daha yüksek bir sosyal izolasyon riski taşır ve her dört yaşlı yetişkinden birinin sosyal izolasyon yaşadığı tahmin edilmektedir. Bence hemen her yaşlı insanın bir kedisi ve köpeği olmalıdır.

Hatta bu bir Sosyal Proje olmalıdır. Benim gibi gönüllü dışarıdan kedi bakıcıları da yardımcı olabilir onlara iyi bir sistem kurulursa. Aynı şeyi azınlıkta hisseden sosyal izolasyonda hisseden tüm yaş gruplarına da tavsiye ederim. Böylelikle sokak canlarını toplama ya da yok etme faciasından kurtulur, karşılığında da topluma her yaş seviyesinde ruh sağlığı kazandırırız.

Kültürler arasında ve yaşam boyunca temel kavramlardaki farklılıklara ilişkin bu bulgular, sosyal bağlantı, sosyal izolasyon ve yalnızlığın itici güçlerinin ölçülmesi ve belirlenmesi ve bunları ele alacak politikalar için potansiyel olarak önemli çıkarımlara sahiptir.

Yalnızlığa övgü gibi algılanmasın ama, bazen de yalnız olmak gerçekten çok besleyici, çok özel, insana ilaç gibi gelen iyi bir durumdur. Ama bazen... Fakat bunu kullanabilecek yazılımlarınızın yüklenmiş olması gerek. Aşağıya bu kavrama yazılmış, şahane ötesi bir şarkı* da bırakıp, iyi Pazarlar dilerim.

*Gary Moore – Loner

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız