Çok sıcak bir gündü. İşten gelip sıcaktan uyuyamazken yine, ev arkadaşım Hande ile elektriklerin yine bir akşam saati kesilmesine kafayı takıp 50 kere TEDAŞ'ı aradık cep telefonlarından ve sabit hattan. İkimiz ayrı odalarda uyuyakalmıştık ki elektrik geldi. Gece 00.00 gibi. Yorgunluktan yerimizden bile kalkamadık ve birbirimize seslendik. "Boşver açık kalsın" diye seslendi Hande. Ben bir şeyler mırıldandım, arkamızdaki tren yolundan bir ses geldi, hiç esmeyen hava tül perdeyi biraz havalandırdı ve tekrar uykuya daldım. Selamiçeşme Kadıköy'deki evimiz üç katlı ve yaklaşık 30 yıllık bir bina idi. En üst kattaki eve yeni geçmiştik. Daha önce ön tarafa bakan ve Ihlamur Ağacı neredeyse evin içine giren serince bir dairede idik. Üst kat hesaplamadığımız şekilde sıcaktı.
Sonra bir şekilde yataktan yere düşerek uyandım. Dizlerimin üzerinde doğrulmaya çalışırken bir gürültünün beni uyandırdığını ve gürültüyü Hande'nin beni uyandırmak için yaptığını düşündüm ve "Hande ne oldu?!" diye ona seslendim. " Dilek salona git, televizyonu tut, deprem oluyor !" diye bağırdı. Sallanarak ayağa kalktım ve önce onun odasına baktım, yatağın başlıklarına tutunmuştu ve ağlıyordu. Salona gittim. Televizyona baktım. Fişi çektim ama tutmadım çünkü Hande şok ile deprem oluyor sanıyordu ama başka bir şeydi bu. Müthiş bir uğultu ve bize doğru yağan taşların sesi gibiydi. İzlediğim filmler ve bize savaştan kaçanların anlattıkları, bunun ancak bir bombalama olabileceğini düşündürüyordu bana o an. Bunları düşünürken Hande de salona geldi. Anahtarları, telefonları, cüzdanlarımızı, üzerimize kıyafet tomarı alarak elini tuttum ve dışarı çıkarmak istedim.
Kapıyı açarken beni durdurdu. "Dilek inme!" Deprem bu! Bitmedi daha inme merdivenlere!" Diye bağırdı ağlamaya devam ederken. Baktım ki indiremiyorum onu kapıyı kapadım ve bekledik. Tam durmuştu ki yeniden başka yönde sallamaya başladı. Dua etmeye başladım. Dışarıda gökyüzünde bir aydınlık ve inanılmaz seslerle dolu bir uğultu vardı. Durduğunda Hande önde ben arkada üçüncü kattan aşağıya doğru inerken Nokia kızaklı telefonumdan babamı aradım. Sabit hattını. " Kaçın! Kaçın canınızı kurtarın!" diye inilti gibi bir üzüntüyle canhıraş bağırdı babam. Telefon kesildi ve biz zemin kata indik. Hızla bahçeye çıkarken babamın sesi kulaklarımda çınlıyordu. Bize söyledi diye düşündüm. Kaçın ve canınızı kurtarın dedi bize.