Suspus yaz mı? Almayalım
Çıt çıkmayan bir yaz geçirdiniz mi hiç? Babamın ve annemin plaklarının, radyonun, televizyonun sustuğu bir yaz hatırlıyorum.
Uzaktaydık. Aile büyükleri plak dinlemiyordu. Radyo ya da TV açmıyordu. Gazete almıyorlardı. Erken kalkıyor ve bahçeye iniyorlardı. Kimse konuşmuyordu. Kimse tartışmıyordu. Sessizce bahçe çapalıyorlardı. Beni bile fısıltı ile seviyorlardı.
“Günaydın yavrum” “Aynı babası/aynı annesi”
Ben cevap vermiyordum genellikle. Yüzlerine bakardım. Ben bakarken sessizce gülümseyerek yine bana bakarlardı. Mısır yaprağı hışırtılarına karışan kuş sesleri dışında bir ses arıyordum. Yoktu. Uzayda da olabilirdik pekala ya da denizin dibi. O kadar sessizdi. Jules Verne okuyordum. Babam kitap getirmemişti. Annem yanına dergi bile almamıştı. Bir tek ben ve Jules Verne.
Hiçbir şey olmuyordu. Hiçbir olay çıkmıyordu. Yemekler, sofralar bile birkaç kahkaha dışında, küçük konuşmalarla, hava ve su ile geçiyordu. Tüm muhabbet buydu. Kim kalmıştı, kim ölmüştü? Dilek duymasındı, büyükanne iyi değildi. Dul kalan başka bir dede genç bir kadınla evleniyordu ve bunlarla birlikte ve bunlardan sonra yine yiyorlardı, yine susuyorlardı.
Ne olmuyordu? Siyaset hiç ama hiç konuşulmuyordu. Dayım devam edemediği okuldan gelip, olan biteni anlatırken annemle tartışmıyordu. Babam onunla bir kadeh bir şey içip Orhan Gencebay plakları koymuyordu. Bir konu konuşulmuyordu. Ortada bir konu yokmuş gibi. Oysa kafanızı şişirecek kadar, saatlerce dertlenecek kadar çok abuk ve kötücül şeyler olmuştu, oluyordu o zaman da. Biliyordum çünkü sesi olan bir evrendi, o evrenden düşmüştüm buraya.
Sessiz bahçelere, mısır tarlalarına bakarak, evimizin ne kadar uzakta olduğunu düşünürdüm. Şu dağın ya da bir sonrakinin ardında, saatler sonra, vapurların sürekli öttüğü, denizin sürekli köpürdüğü, hiçbir şey olmuyormuş gibi davranılmayan bir yer vardı. Üstelik, tuhaftı ama buradaki tarlalara, bu insanların dertlerine yer veren kitaplar yazıp, müzikler yapıyorlardı.
İyi de, hepsi onlar içinse, niye dinlemiyorlardı o müzikleri, neden okumuyorlardı o kitapları? Neden tartışmıyorlardı?
Suspus, sessiz, yaprak hışırtılı, saat tik toklarıyla dolu günler kabus kadar uzun gelirdi bana. Dönmek isterdim hemen. Dönüş vakti gelip arabaya bindiğimizde, annemin boynuna, babamın göğsüne gömülüp uyurdum zaman hızla geçsin diye. Ne zamanki Hereke’deki reklam panolarını görürdüm-hala oradalar- "Ohh!!” derdim. “Eve döndük”.
Her şeyin sesinin olduğu evrenimize.
Şimdi, her yer susturulmaya çalışılırken, sesin, sesimizin önemi üzerine.