Süt dişleri çoktan dökülmüşler için

Melih Can Şenol

Melih Can Şenol

Tüm Yazıları

“Onu öldürdük — ben ve sizler! Hepimiz onun katiliyiz.” Şen Bilim, Friedrich Wilhelm Nietzsche.

Hepimiz suç ortağıyız. Kimse kendini aklamaya çalışmasın. Kulağıma değen çığlığı yalnızca ben duyuyor olamam. İyi ama ne bir tören ne de bir yakarış, hiçbiri olmadı. Ağıtlar yakılmadı, dizler dövülmedi. Öldüğüne sevinilen bir baba mı yoksa? Bazı ölümler pek âlâ memnun edebilir insanı. Bu da onlardan biri mi? Nihayetinde bir şey aranmıyorsa kayıp değildir. Fakat biz arıyoruz da… Peki bu vaktinden önce atılmış çığlık neyi haber veriyor bize? Her şartta ürpertici bir şey bu. Grameri bozuyor, allak bullak ediyor zihinleri. İçindeki ağaçları eze eze yürüyor orman. Gece yastığıma tükürüyor, bulandırmak için uykumu. O halde dönülecek tek mabede -alaycı ve ciddi, umursamaz ve tapınan- kendimize dönelim.

Şimdi ağıtlar gerek bize, diz dövmeler, baş vurmalar

Süt dişleri çoktan dökülmüşler için

İdeolojiler şizofrenimizi giderebilir mi? Hayır. Yalnızca zannettirebilir. İdeolojiler, özgürlük ve umut pornografisiyle oluşturulmuş, çatısı olmayan bir sığınak verebilir ancak. Öldürdüğümüz babamızın yerine çaresiz bağrımıza bastığımız bir taştan öte bir şey değiller. Her şeye kadir olan baba, despottu, buyurgandı fakat taşınacak suyu, kırılacak odunu gösteriyordu. Belirsizliğe yer bırakmıyordu hayatımızda. Fakat şimdi buyrukları tarih oldu. Artık özgürüz. O halde bedel ödeme zamanı gelmiş demektir. Göğe ve toprağa, yağmura ve ormanlara, güzele ve tutkuya ve daha nicelerine yeniden anlam vermek zorundayız. Ateşin başında korkudan yitip gitmemek için kendi yarattığı babaya sığınan insanın böyle bir kabiliyeti kesinlikle var, fakat kendine dönmek koşuluyla. Kendine dönme cesaretini kaçınız gösterebilirsiniz? Pek çokları kendinden kaçıp, ideolojilere, basit hazlara yöneliyorken, bu kayıpla baş etmek ve ardında bıraktığı boşluğu doldurmak hiç kolay olmayacak. Belki yas bir çıkış noktası olabilir. Yasımızı tutarsak iyileşebiliriz.

"Ne ettik de yitirdik böyle kendimizi
Ölüm ne, dirim ne, bilmiyoruz anlaşılan
Kimimiz bir ateş yakıyor durup dururken, dağılan tavus tüyleri renginde
Gecenin içinde, olduğundan da büyük kimi zaman
Sanırım böyle böyle yaratmışlar Tanrıyı da
Bir gün bir ateşin başında doğurmuşlar onu
Bir kişi doğurmuştur bana kalırsa
Sonra birlikte beslemişlerdir el ele verip
Büyüyünceye dek
Su kabından haşladıkları dikenli balıklara kadar
Bakır iğnelerinden gümüş alınlıklarına
Şimşekten göl perilerinin şarkılarına kadar
Portakaldan bir uzay kabuğuna
Nerde ne varsa (o zaman her şey dediğimiz çok azdı)
Şimdi kocaman kentlerde kimseler uğraşmıyor onunla." Bir yitişten sonra, Edip Cansever.