Sorumsuzlar ülkesi
Ülkemizde, felaket senaryoları kimseyi korkutmuyor. Çünkü yaşıyoruz.
Yaşıyoruz yaşamasına fakat, ülkenin bir kesimi cennet ülke Türkiye’de yaşarken geri kalan büyük bir çoğunluk, sorumsuzlar ülkesi olan Türkiye’de yaşıyor.
Cennet ülke Türkiye’de ekonomik kriz yok. Depremler etkilemiyor onları. Bahçelerinde asayiş berkemal.
Sorumsuzlar ülkesi Türkiye’de depremler, yangınlar, maden göçükleri, fakirlik… Burası, Soma’da tekme, Hatay’da azarlanma. Hele çiftçinin başına geleni sorma…
FACİALARDAN KÜÇÜK BİR KESİT
13 Mayıs 2024 tarihinde Soma’da, Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. tarafından işletilen maden ocağında patlama meydana geldi ve 301 madenci göçük altında kalarak ‘fıtratlarında’ olan bir sonu yaşadı. Yaşanan faciada sorumluların cezalandırılmasını isteyen madenci yakınları protestolarda bulundular. Ama ne hakla(!)
O dönem Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel, protestolar esnasında yere düşen bir madenci yakınını tekmeledi. Yusuf Yerkel, bu olayın ardından cezalandırılarak(!) Frankfurt Ticari Ateşesi olarak atandı. Ardından da Türkiye Futbol Federasyonu’nda koordinatör oldu.
53 binden fazla insanın hayatını kaybettiği 6 Şubat depremlerinin ardından, hiç kimse sorumluluğu üstlenmedi. Bir de üstüne ‘baba’ her şeyini yitirmiş evlatlarını azarladı. Acı karşısında boyun eğme erdemini göstermedi. Bolu Kartalkaya’da ise 36’sı çocuk 78 kişi hayatını kaybetti. Sonuç yine aynı.
Böylesine elim olayların ertesinde bolca tumturaklı konuşmalar dinledik. Siyasiler sorumluluğun kimde, hangi kurumda olduğu konusunda anlaşamadı ve birbirlerini suçladılar. Suçlamalarla, ‘hesabı sorulacak’ söylemleriyle sorumluluk kuş oldu uçtu. Hiç bir idareci sorumluluğu üstlenmedi. Zaten Türkiye’de sorumluluk, kolay hesap sorulabilecek olan kimse ona aittir.
Yusuf Atılgan, Anayurt Oteli adlı hikâyesinde otelin adının neden Anayurt Oteli olduğunu, “Düşman elindeyken belirli bir direnme göstermemiş kasaba ya da kentlerde kurtuluşun ilk yıllarındaki utançlı yurtseverlik coşkusunun etkisi belki” şeklinde ifade ediyor. Hiç değilse yaşanan bunca sorumsuzluk, bir utanç duygusu doğursaydı… Fakat aksine bizde her şey bir gürültüye saplanıyor ve boğulup gidiyor. Suç ne? Suçlu kim? Sorumlular nerede? Asıl sorun acı perdesiyle örtülüyor. Karşı çıkılacak değil ya… Sonra da birkaç günlük ulusal yas ilanı…
"Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
İşte o kadar" Edip Cansever