Kocaeli Türkiye’ye bağlı mı değil mi? Bence değil!

Emirhan Akman

Emirhan Akman

Tüm Yazıları

Geri döndüm.

Gazetecilerin tatil dönüşü yazıları ünlüdür. Sanki çok önemliymişiz gibi davranmayı sevdiğimiz için giderken de gelirken de haber veririz biz. Çünkü gazeteci karşısında birisi varmış gibi yapmak zorundadır, bilir ki muhatap yoksa o da yoktur. Çoğu gazeteci bu sayede ayakta kalır, bir ömür kendine konuşur. Ben de başlangıçta kafamdaki okura yazıyordum her şeyi. Şanslıysanız bir süre okur ses verir, “buradayım ve seninleyim”. İşte o zaman kafanızdaki okura değil, gerçekte hemen oracıkta yazmanızı bekleyen okura seslenebilirsiniz. O zaman bir yolculuğa dönüşür bu. Üstelik artık kendinize değil, onlara da sorumluluğunuz vardır. Ali Şeriati diyordu ki, “yazarı okuyucusundan başka hiçbir güç susturamaz”. Okuyucumdan başkası susturamaz beni, ben de buna iman ediyorum.

TATİL YAVAŞLAMAKTIR

Ayvalık’ta sevgili eşim ve minik oğlumla birlikte 7 gün tatil yaptım. Tatil yapmayı seviyorum, eskiden böyle değildim. Tatil fikrini önemsiyorum. Çalışma fikrinin çok kutsandığı bir yerde elbette birileri de tatil fikrini kutsayacaktır, ben ikinci taraftayım. Çalışma hız demektir, kapitalizm, kira, faturalar, gereksinimler hepsi hız demektir… Tatil yavaşlamaktır, tatil ara vermektir. Tatil geçici bir farkındalık halidir. Tatil ömrü düzenleme girişimidir, durmayan göremez çünkü. Babam tatili sevmez bu yüzden hiç durmayan bir tren içindedir, incelikleri pek göremez. Torunu olmasaydı hiç yavaşlamayacaktı, Alp Cihangir onu biraz yavaşlatıyor, artık daha fazla ayrıntı görüyor.

KOCAELİ TÜRKİYE’YE BAĞLI MI?

Tatilde kendime, mesleğime, Kocaeli’ye uzaktan baktım. Uzaklaşınca açı genişliyor, yenilenme imkânı doğuyor. Kocaeli’ye uzaktan bakınca bizi oyalamak için inşa edilmiş minik bir akvaryum gördüm. İçindeyken koca bir okyanusa benzeyen o dünya ne kadar da küçük! Mini bir oyun alanı, herkesin görevi var… Öyle bir düzen kurulmuş ki ne gazeteciler ne sivil toplum kuruluşları Türkiye’de olup bitenlerin Kocaeli’ye olan etkisini yazmıyor ya da yazamıyor. Pek az basın kuruluşu Türkiye ekonomisinin durumunun farkında. Türkiye’de siyasetin hukuka müdahalesini, AK Parti’nin giderek otoriterleşmesini kim yazabiliyor? Bu haliyle Kocaeli Türkiye’ye bağlı değilmiş hissiyatı uyandırıyor.

SANSÜR MÜ OTOSANSÜR MÜ?

Gazeteciler sizce sansüre mi uğruyor, yoksa otosansür kendi kendine mi işliyor? Hepimiz adına konuşayım artık sansüre ihtiyacımız yok, kafamız kurum ve kuruluşların yerine geçti. Başımıza birini atamalarına gerek yok, otosansür daha düşüncemiz kafamızdayken harekete geçiyor. Bir giyotin gibi fikrinizi, parmaklarını kesiyor. Kocaeli’de kısır bir döngü var, siyasilerin, basının, patronun herkesin bir görevi var. Eğer oyun dışına çıkmak istersen bolca tehdit var… En kötüsü ise aç bırakılmak! Yo böyle bir şey yaşadığım için söylemiyorum, etrafımda olan biteni görüyorum, düzeni görüyorum bu yeterli… Eğer ufkum, derdim sadece Nokta Gazetesi ile sınırlı olsaydı, 18 derece klima altında keyfim yerinde ‘oh ne güzel’ tatil yaptım derdim, gazetemde olmaktan mutluyum ama bu düzenden mutlu değilim! Kurumum değil, düzen bana otosansürü öğretti… Halbuki benim yeminim var. İsmet Özel bir şiirinde demişti ki, “Mürekkebin utandığını gördüm basılı kağıtlarda”. Ben kağıtları utandıracak yazı yazmayacağım. Belki de bu yazı bir iman tazeleme yazısıdır, Emirhan’ı gevşemiş gören başka bir Emirhan’ın uyarısıdır.

DOĞRUDA ISRAR ETMEK

Bitiriyorum.

Ben doğruda ısrarın önemini çok kez gördüm. Doğruda ısrar tarih içinde başta zor, maliyeti yüksek fakat uzun vadede insanı öylesine rahatlatan bir şey ki. Tarih yazılırken hemen oradasınız, tarihin öznesi mi olacaksınız? Yoksa memuru mu? Ben memur bir gazeteci değilim, yazıp geçemem. Yapıp gidemem, oradayım ve sorumluluğum var; görevim müdahaledir. Yazıyla, haberle, videoyla, podcastle nasıl olursa olsun…

2010’lu yıllarda İstanbul Üniversitesi’nde gazetecilik öğrencisiydim. Fethullahilerin güç zehirlenmesi yaşadığı bir dönem. AKP ile Fethullahiler büyük bir güç mücadelesi içindeler… Gazeteciler yargılanıyor, akademisyenler, askerler yargılanıyor. Silivri’ye gidiyorum, Çağlayan’a gidiyorum. Annem arıyor her gün, ‘oğlum fişlerler gitme’. Annemin görevi o beni korumak, peki ya benim görevim? Benim görevim doğruda ısrar etmek. Ben başka bir şey bilmiyorum.

Türkiye’de hukuk siyasallaşıyor, rejim değişiyor, yeni bir anayasa yazılmak isteniliyor. Türkiye daha otoriter bir yere götürülmek isteniyor… Doğruda ısrar etmeyi önemsiyorum. Neyi yanlış görüyorsam, maliyeti olsa da yazmaya devam edeceğim.

Kocaeli’de kurulan minik akvaryumu görüyorum…

Tatilden geri döndüm, merhaba!

Yorumlar (1 yorum) Yorum yapmak için tıklayınız
Kocaeli
Hoş Geldin.
0 Cevapla