Bir önceki yazımızda, enflasyonla ilgili birçok soru sormuş, ancak bu soruların yanıtlarını vermemiştik. Soru sormak, aradığınız şeyi bilmekle ilgilidir. Bulmanın ilk şartı ise neyi aradığınızı bilmektir. Sorduğumuz sorulara, aklımızı ve gözlemlerimizi kullanarak cevap ararız. Bu yöntemin, insanlık tarihinde sistematik olarak ilk kez Sokrates tarafından kullanıldığı kabul edilir. Felsefe, yani tüm bilimlerin atası, soru sormakla başlar; “doğru bildiğimiz şeyler gerçekten doğru mu?” arayışında ilk eşik sorularla aşılır.
Sokrates, öğrencisi Platon’un (Arapçada “P” harfi bulunmadığı için, Platon Doğu dünyasında Eflatun adıyla bilinir.) anlattığına göre sorduğu sorular, Atina’nın huzur ve güvenini bozduğu için ölümle cezalandırılmış, ama baldıran zehrini içerken, sorduğu sorulara bulduğu cevaplar yüzünden mi bilinmez metanetle ölümü karşılamış, insanlığı da efsane bir savunma bırakmıştır.(Okumamışlara, Sokrates’in savunmasını bir okuyun derim.)
Felsefe, akıl ve gözleme dayanarak “doğru bildiğimiz şeyler gerçekten doğru mu?” sorusunu merkeze almış ve tüm olayları ile konuları kapsayan bir alan olmuştur. Zamanla fizik, kimya ve biyoloji gibi doğa bilimler daha önce; iktisat, sosyoloji ve psikoloji gibi sosyal bilimler ise daha sonra felsefenin yatağından koparak bağımsız disiplinler haline gelmiştir. Akıl ve gözlemin her zaman yeterli olmayacağı görüşüyle bu bilimlerin her biri kendi metodolojisini geliştirmiştir.