Bilal Kavalcı

Bilal Kavalcı

Ah Şu Enflasyon (2)

Bir önceki yazımızda, enflasyonla ilgili birçok soru sormuş, ancak bu soruların yanıtlarını vermemiştik. Soru sormak, aradığınız şeyi bilmekle ilgilidir. Bulmanın ilk şartı ise neyi aradığınızı bilmektir. Sorduğumuz sorulara, aklımızı ve gözlemlerimizi kullanarak cevap ararız. Bu yöntemin, insanlık tarihinde sistematik olarak ilk kez Sokrates tarafından kullanıldığı kabul edilir. Felsefe, yani tüm bilimlerin atası, soru sormakla başlar; “doğru bildiğimiz şeyler gerçekten doğru mu?” arayışında ilk eşik sorularla aşılır.

Sokrates, öğrencisi Platon’un (Arapçada “P” harfi bulunmadığı için, Platon Doğu dünyasında Eflatun adıyla bilinir.) anlattığına göre sorduğu sorular, Atina’nın huzur ve güvenini bozduğu için ölümle cezalandırılmış, ama baldıran zehrini içerken, sorduğu sorulara bulduğu cevaplar yüzünden mi bilinmez metanetle ölümü karşılamış, insanlığı da efsane bir savunma bırakmıştır.(Okumamışlara, Sokrates’in savunmasını bir okuyun derim.)

Felsefe, akıl ve gözleme dayanarak “doğru bildiğimiz şeyler gerçekten doğru mu?” sorusunu merkeze almış ve tüm olayları ile konuları kapsayan bir alan olmuştur. Zamanla fizik, kimya ve biyoloji gibi doğa bilimler daha önce; iktisat, sosyoloji ve psikoloji gibi sosyal bilimler ise daha sonra felsefenin yatağından koparak bağımsız disiplinler haline gelmiştir. Akıl ve gözlemin her zaman yeterli olmayacağı görüşüyle bu bilimlerin her biri kendi metodolojisini geliştirmiştir.

Yazının Devamı

Ah Şu Enflasyon

Çocukluk yıllarımdan beri hep duyduğum, herkesin dilinde dolaşan ve ülkenin hiç değişmeyen gündemi olan enflasyon; yaşları müsait olanların hatırlayacağı üzere, gazetelerin sürmanşetlerinde bir canavar karikatürüyle birlikte “Yine enflasyon hortladı” başlığı eşliğinde duyurulurdu. “Canavar” ve “hortlamak” gibi kelimelerle sunulan bu oranlar karşısında korkuya kapılmamak mümkün değildi.

Neydi bu canavar, gerçekten bu kadar korkunç muydu? Koskoca ülke bu canavarı öldüremiyor muydu? Ya da öldürdükten sonra tekrar diriliyor muydu? Soruları o günlerden bu günlere gelen sorular olarak devam ediyor.

O günlerden, yani 80’li yılların ekonomik atmosferinden aklımda kalan ve bana bir şekilde dokunan birkaç anıya da burada yer vermek istiyorum. O dönemin günlük ekonomi ortamı, çocuk yaşta bile fark edeceğim kadar belirgin izler bırakmıştı.

Yazının Devamı

İnsan Biraz Bencil Olmalı

Çalıştığım iş yerinin müştemilatında bulunan, benimse olağandan biraz daha fazla oturduğum-tamam tamam olağandan çok fazla oturduğum- çay ocağında, iş yerinde yaşanan bir olay üzerine konuşurken; benden on üç –on dört yaş küçük, değerlendirmelerine önem verdiğim, “akıl yaşta değil baştadır” sözünü hak eden bir iş arkadaşımın “insan biraz bencil olmalı” sözü, sanki uzun zamandır içimde dönüp duran ama bir türlü kelimelere dönüşemeyen bir duygunun karşılığıydı.

Geçenlerde “canım kızımla“ insanın hayata bakışı ve yaşamın getirdiği sorunlar ve aldığı sorumluluklar karşısında duruşu üzerine tartışırken bu ifadeyi kullandım. Zannederim bu defa biraz açıklayıcı oldu. Bende bu haftaki yazımı bu ifadeye ayırmaya karar verdim. Ama bu köşe ekonomi konularına ayrılmış bir köşe olması hasebiyle konuyu bir şekilde ekonomiye bağlamam gerekecek. Nasıl bağlayacağımı henüz bilmiyorum ama bir başlayalım hele… Kervan yolda dizilir.

Bencillik, insanı nitelemek için kullanılan, olumsuz bir anlam taşıyan, diğer olumsuz anlam taşıyan nitelikler gibi, başkalarını nitelerken kullandığımız, ama asla kendimizi açıklarken kullanmadığımız, daha doğrusu kendimiz gerçekte bencil olsak bile bunu kendimize yakıştırmadığımız, insanı niteleyen, açıklayan, hayata ve olaylara karşı bir insanın tavrını gösteren bir kavram.

Yazının Devamı

Kira Vergisinde Yeni Dönem: Kim Nasıl Etkilenecek?

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan bir yasa teklifinde, konut kira gelirlerine uygulanacak istisna tutarının 1 Ocak 2026 tarihinden itibaren, bazı istisnai durumlar dışında, kaldırılmasına yönelik değişiklikler öngörülmektedir.

Bu değişikliklerin yasalaşması hâlinde, kira geliri elde eden mülk sahipleri ile kiracılar üzerindeki olası etkilerini ekonomi teorisi çerçevesinde değerlendireceğim.

Değerlendirmeye geçmeden önce, mevcut sistemde konut kira gelirlerinin nasıl vergilendirildiğine ilişkin kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

Yazının Devamı

Ayın on biri her zaman ayın on biri midir?

2003 yılıydı.

27 yaşında kısa dönem askerliğimi yapmak üzere Van’ın Erciş ilçesine gidecektim. Ağustos’un on birinde birliğime teslim olmam gerekiyordu. O zamanlar, şimdiki gibi internet üzerinden bilet almak yoktu. Ben de telefonla otobüs firmasını arayıp ayın on biri, saat 04.00 için yer ayırttım. Bir arkadaşım sabaha karşı saat üçte beni evimden alarak Erzurum Otogarı’na götürdü. Otogarın içinde, yazıhanelerin bulunduğu yere girdiğimizde ortalık gecenin sessizliğine bürünmüştü. Biletimi almak için firmanın yazıhanesine gittiğimizde, yirmili yaşlarda bir delikanlıyı uyuklarken bulduk. Ben, ücretini ödeyip ayırttığım bileti almak için delikanlıyı seslendim. O, kendine gelir gelmez önündeki notlara baktı ve ayın on birine bilet ayırttığımızı, ancak bugün ayın onu olduğunu söyledi. Bir an tereddüt ettim, acaba yanlış mı geldim diye düşündüm. Yanımdaki arkadaşım ise “Hayır, bugün ayın on biri,” dedi. Delikanlı ise ısrarla, “Siz yanlış biliyorsunuz, biz otobüsçülerin günleri farklıdır,” dedi. “Biz günleri saat altıdan sonra başlatırız, yarın gelin,” diye üsteledi. Ne kadar anlatmaya çalışsak da başarılı olamadık. Anlaması ne mümkün! Verdiğim örnekler işe yaramadığı gibi, genç delikanlıyı daha da keskinleştiriyordu. En sonunda dayanamadı ve şöyle dedi: “Bugün ayın onu olabilir, on ikisi olabilir, hatta herhangi bir günü olabilir ama ayın on biri değil!”

Artık sinirden ne diyeceğimi bilemiyordum. Yanımdaki arkadaşım olayı hemen anlamıştı (her zaman benden önce anlar). “Peki,” dedi, “tamam, bugün ayın onu. Onundaki otobüste yer var mı? Delikanlı, “Evet, aynı saatteki otobüs boş. İsterseniz ayın onundaki aynı saatte, istediğiniz koltukta sizi gönderebilirim,” dedi.

Yazının Devamı

Kurgan: Bir Poker Oyunu

Aman yanlış anlaşılmasın; sonuçta maliyeyle başım belaya girsin istemem. Teşbihte hata olmaz derler. Kurgan’ı pokere benzetmek istediğim falan yok. Sadece olayı anlatmak için bundan daha güzel bir analoji bulamadım.

Yazıya geçmeden önce, bu yazıda bulacaklarınız:

1-Kurgan nedir? Amaçlanan Nedir?

Yazının Devamı

Kripto Paralar, Şans Oyunları, Fallar

“Kripto Paralar: Nedir, Ne Değildir?” başlıklı önceki yazımızda, kripto paraların—özellikle alt-koinlerin—ne para ne de güvenilir bir değer saklama aracı olarak görülemeyeceğini yazmıştık. Bu yazıda “peki öyle değilse nedir?” sorusuna, cevap arayalım.

Adım adım gidelim….

Başlıkta yer alan “şans oyunları” derken hukuki bir sınıflamadan ziyade hepimizin bildiği- tabi ki şans oyunları bağımlıları dışında- oynayanlardan kimsenin gerçekten kaybettiğine inanmadığı, ya da en azından bir gün mutlaka kazanacağını umduğu, o bitmek bilmez oyunları kastediyorum. Bu oyunlarda keşke yalnızca para kaybedilse… Çoğu zaman zamanınızı, itibarınızı, ailenizi belki de en kötüsü ruh sağlınızı kaybedersiniz.

Yazının Devamı

Kripto paralar: Nedir, ne değildir?

Herhangi bir nesneyi, olguyu veya iktisadi bir kavramı anlamanın en iyi yolu onun tarihsel sürecini bilmekten geçer. Kavramları, salt tanımlara hapsetmek onları bütünüyle anlamamıza engel olur. Kripto paraları anlamak için de benzer bir yaklaşım gerekir.

2008 yılında ABD’de başlayan ve tüm dünyaya yayılan finansal krizin etkilerini azaltmak için ABD merkez bankasının (ismini hep duyduğumuz o meşhur FED) para arzını artırması enflasyon beklentilerinin artmasına yol açtı. Para basma yetkisinin devlete, yani merkezi otoriteye ait olması; tarihsel olarak da senyoraj (hükümdara ait gelir) denilen bir avantaj yaratmaktadır. Senyoraj, basılan paranın maliyetinin çok düşük olmasına karşın, piyasada aynı para ile devletin alım gücü yaratabilmesinden doğar. Nasıl mı? Burada da yumurta örneğini vermekten kendimi almayacağım. Elinizde iki yumurta alacak ulusal paranız olsun, para miktarını artıracak tek yetkili olan devlet , kendi harcamalarını ulusal para miktarını artırarak karşıladığını düşünelim. Artık daha fazla para vardır. Yumurta sayısı aynıdır. Yumurtanın fiyatı yükselir ve siz artık bir yumurta alabilirsiniz. Yani dolaylı olarak bir yumurtayı devlete vermişsinizdir. Dolaşımdaki para miktarını artırmanın bir başka yolu da, merkez bankalarının politika faizini düşürerek ( bankalara borç verirken uyguladığı faiz oranı) kamu bankaları yoluyla beklenen enflasyondan daha düşük oranda faizlerle kredi vermektir. Bu da kredi kullanmayanlar açısından aynı sonucu doğurur. Ama bir farkla, artık alabileceğiniz yumurtaların birini düşük faizle kredi alanlara kaptırmışsınızdır. Bu kısa örnekten sonra konuya devam edelim. Evet, para miktarının artması, senyoraj gelirinin de artacağı yönünde beklentilere yol açtı. Bu durum, enflasyon vergisinden kaçınmak isteyen kesimler için, devletten ve herhangi bir merkezden bağımsız, arzı sınırlı alternatif bir para arayışını tetikledi.

İşte bu bağlamda kripto paralar doğdu. İlki Bitcoin’di ve kısa sürede astronomik değerlere ulaştı. Daha sonra bu piyasayla ilgilenenlerin deyimiyle alt-koinler ortaya çıktı. Günümüzde kripto paraların değeri, sayıları giderek artan elektronik ortamda kurulan piyasalarda alım-satım işlemleri sonucunda belirlenmektedir.

Yazının Devamı

Altının Fiyatı Artmaya Devam Edecek mi?

Peşinen söylemeliyim ki bu yazıda bunun cevabını bulamayacaksınız. Bilip de yazmadığım için değil, cevabını bilmediğimden. Bu yazıda bulacağınız şey, altın fiyatı nasıl belirlenir? Fiyatının ne olacağını bilmek mümkün müdür?

Günümüzde telefonlarımızda, televizyon kanallarının altından akıp giden şeritlerde gördüğümüz ve saniyeler içinde değişen altın fiyatları, aslında binlerce alım–satım emrinin karşılaştığı uluslararası altın borsalarında oluşmaktadır. Bu borsalar arasında en önemlileri New York** ve Londra’da faaliyet gösteren piyasalardır.

Bu borsalarda altın, genellikle külçe veya ons (1 ons = 31,1 gram) ölçü birimi üzerinden, ABD Doları cinsinden fiyatlandırılır. Uluslararası borsalarda oluşan bu fiyatlar, Türkiye’de o anki dolar kuru üzerinden Türk lirasına çevrilerek altının TL karşılığı hesaplanır.

Yazının Devamı

Enflasyon ve döviz kurları arasındaki ilişki

Nokta Gazetesi’ndeki bu ilk yazıma (gazete platformunda yazdığım ilk yazıma desem ya da kamuoyuna sunulan ilk yazıma desem daha doğru olurdu) başlamadan önce bu köşenin amacı ve içeriği hakkında kısa bir bilgilendirme yapmak isterim. Genel olarak yazılarım ekonomi çerçevesinde, bireyin günlük yaşantısındaki düşünce yapısına ve karar alma süreçlerine bir değer katmasını amaçlayan somut konu ve anlatımları içerecek.

Bu girizgâhtan sonra, enflasyon ve döviz kurları arasındaki ilişkiyi anlamak karar verme süreçlerimizi nasıl etkileyebilir? Buna cevap vermeden önce, bu kavramların neyi ifade ettiğini anlatmak isterim. Kuşkuşuz ‘enflasyon’ ülkemiz insanının en çok kullandığı ekonomi terimi. Ama hemen herkes bu kavramın içini çok da doğru olmayan biçimde doldurduğundan, kısa bir tanım yapmak yazının gidişatı için yararlı olacaktır.

Enflasyon; bir ülkedeki fiyatlar genel düzeyinin (siz bunu mal ve hizmetlerin fiyatları olarak anlayın) bir kez değil veya bir veya birkaç mal veya hizmet özelinde değil, mal ve hizmetlerin büyük çoğunluğunun fiyatlarının sürekli bir şekilde artmasıdır. Enflasyonun ölçümünde de oldukça çeşitli bir mal ve hizmet sepeti kullanılır.

Yazının Devamı