İnsanlar neden yurtdışına tatile gidiyor?

Yaz aylarını geride bıraktık ve okulların açılması ile birlikte işlerimizin başına, normal çalışma düzenimize geri döndük.

Çoğumuz için hayat hep bir koşturma içinde geçiyor ve sıradan işlerin yerine getirilmesi için bile oldukça fazla çaba harcamak zorunda kalıyoruz.

Örneğin, trafikte giderken sadece sizin kurallara uymanız, kendinize yeşil yandığında geçmeniz yetmiyor, bize yeşil yansa bile acaba kırmızıda geçen birisi olur mu diye diğer yolu da kolaçan ediyoruz.

Doktora gittiğimizde - özellikle özel hastanelerde - doktorun söylediklerinin acaba para kazanmak amacıyla yapılan şeyler mi olduğu, yoksa gerçekten tedavi amaçlı gereken bir uygulama mı olduğu konusunda şüpheye düşüyoruz ve bunun sonucu kani gelmek için bir hatta iki doktora daha gidiyoruz.

Bir saatten sonra evimize giderken, “Acaba peşimde birisi var mı?”, “Dolmuştan son inen ben olursam sorun yaşar mıyım?” düşünceleri ile arkamızı kollayarak kaygı içinde eve ulaşmaya çalışıyoruz.

Ev almak, kiralamak istediğimizde “Ev acaba sağlam mı? Depremde başımıza yıkılır mı?” kaygılarını aşmak için kurumların verdiği belgelere de güvenmeyip güvendiğimiz inşaat mühendislerinin kapısını çalıyoruz.

Çocuğumuzu okula göndermek istediğimizde acaba, hangi okul, öğretmen daha iyi, o okul şuncu mu buncu mu diye kafa yorup yine birilerinden fikir alıp tercih yapmaya çalışıyoruz.

Nihayetinde, hem işimiz hem de her konuda fazlaca çaba harcamanın sonucu olarak yoruluyoruz ve rutinimizden farklı bir şeyler yapma, dinlenme veya tatil yapma ihtiyacı duyuyoruz.

Bunları yapmak için ülkemiz klasikleri, memleketlerimize gitmek, güneye akdeniz kıyılarına veya ege kıyılarına deniz turizmi için inmekti.

Son yıllarda bu alışkanlıklarımız değişti.

İnsanımız alım gücüne bağlı olarak memleketlerine daha az gidebilir oldu. Çünkü bir çekirdek ailenin ülke içinde, nereye giderse gitsin geliş gidiş yol masrafı aylık asgari ücrete yakın bir rakama ulaşıyor.

Dinlenmek, tatil yapmak isteyenlerde de durum benzer. Eskiden, bunlar daha ulaşılabilirken, bu yıl yazın en kalabalık olması gereken temmuz, ağustos aylarında, normalde iğne atsan yere düşmeyecek popüler tatil beldelerinin sinek avladığına ilişkin pek çok habere şahit olduk.

Tabi ki bunu sadece alım gücünün düşmesine bağlayamayız. Artık tatil alışkanlıklarımız da değişti.

Tatile gidebilecek durumda olanların bir kısmı komşumuz Yunanistan’a, diğer Avrupa ülkelerine, Asya, ve Amerika gibi diğer kıtalardaki ülkelere gidiyor.

Çünkü bu ülkelerin bazısında tatil yapmak ülkemizden daha ucuz, bir kısmında aynı maliyete sahip.

Aslına bakılırsa tatil yapma anlayışındaki bu paradigma değişiminin tek sebebi ekonomik de değil.

Tatil, olumsuzlukların, sorunun olmadığı, gerilimden uzaklaştığımız bir zaman dilimi. Yani aslında öyle olmasını beklediğimiz bir süreç. Tatil, ancak böyle olduğunda dinginliğe ve rahatlamaya olanak sağlayabilir. Bu, bazı açılardan ülkemiz için imkansız değilse bile oldukça zorlaştı.

Birincisi toplum olarak fiyat algımızı yitirdik. Mesela, lahmacunun, çorbanın fiyatının 50 lira olması bizi şaşırtmadığı gibi 500-1000 lira olması da şaşırtmıyor. Tamam işletmenin konumu, hizmet anlayışı ve sunumuna göre fiyat düzeyinin mütevazi olan yerlerdekine göre daha yüksek olması beklenen bir durumdur. Ancak bizdeki sorun hiçbir standardın kalmamış olması. Bunun, diğer tatil gereksinimleri olan plaj, otopark, şezlong, şemsiye vb diğer hizmetler için de oluştuğunu söylemek mümkün.

Bir diğer durum, halkın rahatlıkla girebileceği ücretsiz, düşük ücretli halk plajlarının sayısının ve kullanım alanlarının oldukça azalmış olması. Mevcut durum sizi ücretli plajlara gitmeye zorluyor. Diyelim ki plaja giriş ücretini verdiniz ve içeriye girdiniz. Bu sefer de şezlong ve şemsiye ücreti vs derken tabiri caiz ise 5.000 lira ayak bası parasını vermiş oluyorsunuz. İstisnalar kaideyi bozmaz, elbette her işletme böyle değil ama pek çok mekan sizi velinimet olan müşteri değil yolunacak kaz olarak görüyor.

Bir diğer konu günlük hayatımızda gerilim düzeyinizi arttıran insanlara benzer kişilerin tatilde de yanıbaşınızda olma ihtimali. Google arama motoruna “Plajda kavga”, “Eğlence mekanında kavga” yazıp kaç tane haber çıkıyor bir bakın.

Başka bir husus, normal bir ülkede belki yıl boyunca olan sıradışı olayların ülkemizde birkaç gün içinde gerçekleşmesi. Bu ister istemez en umursamaz insanları bile etkiliyor ve gerilim düzeyini artırıyor.

Hal böyle olunca buna benzer durumlar sebebiyle tatile gidebilecek gücü olanlar da, tatilin amacına ulaşmayacağını, belki de tatilde geriliminin daha da artacağını düşünerek, yurtdışı gibi alternatif tatil imkanlarına yöneliyor.

Peki ne yapmalı?

Her zaman söylediğim gibi sorunun sebebi bir tane olmadığı gibi, çözümde yer alması gerekenler de sadece bir meslek grubu değil.

Tamam işletmeciler kendisine çeki düzen vermeli, bahsedilen olumsuz davranışları yapmamalı, ilgili bakanlık bunları denetlemeli olumsuz davranış içinde olanlara gerekli yaptırımları uygulamalı.

Ama bunlardan daha önemlisi yöneticilerimiz tarafından toplumsal huzuru sağlayacak gerekli adımlar atılmalı, gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı, hukuk sistemi kurallara uymayanlara gerekli yaptırımları layıkıyla uygulamalı ki mevcut durumu tersine çevirebilelim.

Aksi takdirde, birkaç yıl önce 15 lira olan yurtdışı çıkış harcının 1.000 liraya çıkması yurtdışına tatil için gidenlerin sayısının artmasını engellemediği gibi, döviz kazandıran, ülkemize gelen yabancı turist sayısındaki düşüşü engellemek de mümkün olmayacaktır.

SON DAKİKA HABERLERİ

Dr.Öğr.Üyesi Serkan Engin Diğer Yazıları