Binalar neden göçer, göçme öncesi uyarı verir mi?
Gün geçmiyor ki güne acı bir haberle uyanmayalım.
Maalesef ulusal basına da yansıyan ve ülke gündeminin en ön sırasına çıkan Gebze ilçemizdeki bina göçmesi haberi ile 29 Ekim 2025 Salı gününe uyandık.
Bu göçme ile birlikte 5 kişilik bir aileden bir kızımız dışındaki 4 canımızı kaybettik.
Aslında bu yazıyı yazıp yazmamakta kararsızdım.
Çünkü olay henüz çok taze ve olayın neden gerçekleşmiş olabileceği konusunda pek çok açıklama yapıldı. Yapılmaya da devam ediyor.
Ancak farklı konularda yazılar yazmaya çalışan bir kişi olarak uzmanlık alanım olan bir konuda yazmamanın doğru olmayacağını düşünerek toplumu bilgilendirmek adına, genel bir bakış açısı ile bu yazıyı yazmam gerektiğini düşündüm.
Hepimizin malumu olduğu üzere biz bir deprem ülkesiyiz ve her bir depremde bina yıkımları ile karşı karşıya kalıyoruz.
Depremlerdeki bina yıkımlarını da neredeyse normal kabul ederek kanıksadık.
Halbuki normal kabul ettiğimiz bu yıkımlar normal değil. Zira ülkemizde şimdiye kadar uygulanan tüm deprem yönetmeliklerinde binaların yıkılmayacak şekilde inşa edilmesi gerektiği belirtiliyor.
Ama yine de depremlerde yıkımlar olunca yapı stoğumuzun eski olması, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılar yapılması, depremin yönetmelikte belirtilenden fazla gelmesi gibi yaklaşımlarla yıkımları gerekçelendirmeye çalışıyoruz.
Gebze’de karşılaştığımız tarzda bina yıkılması, depremlerde binaların yıkılmasını kanıksamış bir toplum için bile sıra dışı bir olay ve ülkemiz tarihinde nadir görülen durumlardan.
Ülkemiz için, deprem olmadan yıkılan binaların en bilinen örneği Konya ili, Selçuklu ilçesinde 2004 yılında yıkılan Zümrüt Apartmanı’dır. Maalesef bu apartmanın yıkılması sonucu 92 insanımızı kaybettik.
Ülkemizde buna benzer depremsiz yıkımlar olmuşsa da bunların pek çoğunda, yapılar görülen çeşitli belirtiler sebebiyle olay öncesinde tahliye edildiğinden ciddi can kaybı yaşanmadı ve ülke gündeminde çok ses getirmedi.
En son Gebze’de yaşanan yıkım ise hem can kayıpları hem yakın tarihte yapılmış bina ile ilgili olması hem de metro inşaatına yakın bir noktada olması sebebiyle çok ses getirdi.
İsterseniz bu olayı şu açıdan tartışmaya başlayalım. Bir bina neden göçer ve göçmeden önce uyarı verir mi?
Binaların deprem kaynaklı göçmesinde ana sebepler çoğu zaman binanın yatay deplasman ve/veya kesit kapasitesinin aşılması olur. Bu kapasite aşılmaları da taşıyıcı sistemin gerektiği gibi düzenlememesi veya malzeme kalitesinin düşük olması vb sebeplerle olabilir.
Yine 1999 Kocaeli depreminde Sakarya’da sıklıkla gözlemlediğimiz gibi binanın zemin içine batması veya yana yatması gibi sebeplerle de binalar, taşıyıcı sistemin deplasman ve kesit kapasitesine ulaşmadan da göçebilir.
Ne şekilde göçme olursa olsun, depreme maruz kalan binalar göçmeden önce uyarı verir. Bu uyarılar sırasıyla binanın titreşmesi, eşyaların yerinden oynaması, binanın taşıyıcı olmayan elemanlarının, sonrasında taşıyıcı elemanların çatlaması şeklinde olur ve bunların artması ile bina göçer.
Bu süreç ani, tekrarlı ve kısa sürede gerçekleştiği için önlem almak, binayı tahliye etmek çok büyük ihtimalle mümkün olmaz ve kayıplar yaşanır.
Ancak depremin olmadığı durumlarda binalar bahsedilen uyarıları daha yavaş ve daha düşük düzeyde verir.
Mesela çoğu zaman binalarda kılcal çatlaklar oluşabilir. Bu çatlaklar düz veya belli bir açı ile ilerleyebilir. Çatlak genişlikleri artabilir.
Bu çatlakların bazıları yapının statik durumu için anlamlı olabilir ve ilerlemesi binanın tehlikede olduğunu gösterebilir. Bazılarında ise binanın görselliğini bozmaktan öte anlamı olmayıp tehlike yaratmayabilir.
Özetle binalardaki çatlaklar ve olağan dışı davranışlar mühendislik dili ile binanın denge durumunun bozulması olarak yorumlanabilir. Tıp dili ile de insanın ateşinin, tansiyonunun yükselmesi, başının, dişinin ağrıması gibi düşünülebilir.
Nasıl ki ateşi, tansiyonu normal sınır kabul edilen değerin üstüne çıkmaya başlayan birisinin değerlerini aralıklarla ölçüp artışın sürdüğünü görüp, insan yaşamı için tehlikeli olabileceğini düşündüğümüzde bir şeyler yapılması için doktora, hastaneye gidiyorsak, bir yerinde çatlaklar veya olağan dışı davranışlar gördüğümüz binalar için de benzer şekilde işin uzmanı kişiler ve ilgili kurumlardan ne yapılması gerektiği konusunda fikir alınıp buna göre gerekli önlemler alınabilir.
Genellikle yavaş gelişen bu süreçte, bahsedilen yaklaşım sonucunda eğer durum tehlikeli görülürse, binaya müdahale etme veya en kötü ihtimalle binayı tahliye etme kararı alınabilir.
Bu anlatılanlar mühendislik anlamında uygulanması gereken genel prosedürler.
Gebze’de göçen bina ile ilgili olarak, basına yansıyan fotoğraflara göre binanın zemin katında bulunan eczanenin dış cephesinde bulunan alüminyum cephe kaplamasının dışarıya doğru bombe yaptığı, eczane içindeki seramiklerin çatladığı anlaşılmaktadır. Ayrıca eczane sahibi tarafından yapılan açıklamada, binanın ön tarafındaki kaldırım zemininde yumuşama olduğu söylenmektedir. Bunlara bakınca, aslında bina erken uyarı vermiş gibi duruyor.
Sıra dışı olan, beklenmeyen her bina göçmesinden sonra pek çok iddia ortaya atılır?
Kolon kesildi, zemin şöyleydi, binaya şu kat eklendi, bu kattaki duvarlar alındı, şu yapıldı, bu yapıldı denilir.
Bu olayda da kolon kesilmesi ile ilgili iddialar da basına yansıdı. Bununla ilgili olarak yine eczane sahibi tarafından yapılan açıklamada, zaten küçük bir bina olduğundan ortada kolon bulunmayan bir bina olduğu ve bu iddianın doğru olmadığı yönünde açıklama yapıldı.
Bunun tespit edilmesi, binanın statik projesine bakılmak suretiyle kolaylıkla mümkün.
İnşaat Mühendisleri Odası Gebze Temsilcisi Çağdaş KARA tarafından 30.10.2025 tarihinde Nokta Gazetesi’ne yapılan açıklamada “Yıkılan binanın temeli altındaki zeminde 4 metrelik obruk (çukur) oluşmuş, sorun da burada. Obruk neden oluştu?” şeklinde tespitlerin olduğu ve bu tespitlere ilişkin soruların sorulduğu görülmektedir.
Hal böyle olunca, binanın yıkıldığı yönde kalan zeminde obruk oluşmasının sebebinin belirlenmesi olayın aydınlatılması için yararlı olabilir gibi duruyor.
Bu konu ile ilgili olarak basına yansıyan iddialardan birisi de yakındaki metro inşaatının buna sebep olmuş olabileceği.
Elbette bu soruların kesin cevabı yargı birimlerimiz tarafından yerinde yaptırılacak bilirkişi incelemeleri ile verilebilecektir.
Yine basına yansıyan haberlerde, göçme olayının olduğu bölgedeki başka binalarda da çatlakların olduğu, hatta bazı vatandaşların CİMER’e bu konuda şikayette bulunduğu belirtilmektedir.
O zaman akla şu soru geliyor. Bölgede pek çok binada çatlak olmasına rağmen, neden sadece bu bina yıkıldı?
Bu konuda da belki şöyle fikir yürütülebilir. Yıkılan binanın taban alanının takribi 70 m2 olduğu anlaşılıyor. Halbuki yıkılan binanın hemen yanında bulunan binaların taban alanının buna göre oldukça fazla olduğu görülüyor.
Eğer yıkılan binanın sırasındaki binaların ön cephesindeki zemin kısmında belli genişlikte bir yumuşama oldu ve temellerinin altı boşaldıysa, taban alanı büyük olan binaların yumuşamayan zemin kısımları, zemini boşalan kısım sebebiyle oluşacak devrilme momentlerini rahatlıkla karşılamış, göçen binanın taban alanı küçük olduğu için altı boşalmayan taraftaki ağırlık ise bunu karşılayamamış olabilir. Elbette bu yıkılan bina için bir yapım kusuru olmayıp parselinin küçük olmasına bağlı oluşan bir özellik olarak karşımıza çıkıyor.
Görüldüğü gibi bu göçme olayında cevaplanması gereken pek çok soru var ve yukarıda da belirttiğim gibi yargı sistemimiz bu konuda gerekli çalışmaları yapacak ve olayı aydınlatacaktır diye düşünüyorum.
Bu olayın sonu ne olur bilmiyorum. Ama kesin olarak bildiğim bir şey var ki, hiçbir günahı olmayan insanların en çok güvende olduklarını düşündükleri evlerinde hayatlarını kaybetmiş olması.
Nokta Gazetesi’nde yazdığım ilk köşe yazımda yine binalarımız ile ilgili bir yazı yazıp başlığını “Acaba evlerimizde güvende miyiz?” koymuştum.
Yine aklıma aynı soru geldi. Sahi, bizler evlerimizde güvende miyiz?