Tanpınar’ın Ankara Notları: Mustafa Kemal ne düşünüyordu?
Beş Şehir adlı eserinde “Ankara, Anadolu’da bir iç kaledir” der Ahmet Hamdi Tanpınar.
Ankara’nın tarihin büyük düğümlerinin çözüldüğü bir kale olduğunu belirtip Etiler, Frigyalılar, Lidyalılar, Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlı zamanlarınıda bunun hep böyle olduğunu kaleme alır.
1197’de Bizans kartalının bir daha Ankara’da uçamaz hale gelişinden, Yıldırım ve Timurlenk karşılaşması ve oradan milli mücadele ile İstiklal’e uzanan süreçte 1928’de ilk kez Ankara’ya gelir Tanpınar.
Mustafa Kemal’in son muharebenin sabahında tek başına, ağzında sigarası bir tepeye doğru ağır ağır ve düşünceli bir şekilde çıkarken ne düşündüğünü merak eder yazarımız.
Mimarisi, sokakları, evleri ve camileri ile şehrin bizlere bir şeyler anlattığını ama yağmalar ve yangınlarla şehirde pek az eserin kaldığını anlarız. Şehir; Roma ve Osmanlı ile bir zıtlıklar mecbuasına benzetilir. Hacı Bayram-ı Veli Camii önünden geçerken bunu düşünür Tanpınar.
Hacı Bayram için sade Hak’la Hak olan bir veli değildir denilir. Kurduğu tarikat günümüzde olumsuz çağrışımlar yapan, “devlete sızıyorlar” eleştirileri ile gündeme gelen tarzda bir tarikat değildir. Siyasi bir yapısı yoktur. Birleştirici bir gücü olduğunu görürüz. Hacı Bayram-ı Veli’nin kurduğu Bayramiye tarikatı esnaf ve çiftçi tarikatıdır. Bu şekliyle bir ahilik teşkilatı haline bürünür. Köylü ve ahilik teşkilatı etrafında birleşir. Belki bu şekliyle Mustafa Kemal’e ilham olmuş bir esnaf, köylü ve ahi hareketidir.
Tanpınar, bir tepeden Ankara’yı seyreder ve o ahilerden çok fazla iz kalmadığını görünce hüzünlenir.
“Ankara’ya gelip Evliya Çelebi’yi hatırlamadan olmaz” der Tanpınar. Evliya Çelebi, toplumun atlasına benzetilir. Evliya Çelebi fantastik bir yazardır. Galata Kulesi’nden görünen Uludağ ve eteklerindeki köyler, damdan dama atlarken havada donan kedi veya Van Gölü canavarı anlatıları gibi fantastik ve bir o kadar gerçektir Evliya Çelebi. Bizleri alıp o mekanlara götürür.
Bir o kadar gerçek değil midir Çelebi? Pandemi döneminde insanlar sokakları boşaltınca, fabrikalar bacalarından dumanlar salmayınca Uludağ’ın zirvesinden İstanbul’un ışıkları görülmedi mi bir gece vakti?
Gerçek veya değil. Tanpınar, Evliya Çelebi’yi tenkit etmek için değil ona inanmak için okuduğunu ifade eder.
Evliya Çelebi, çocukların sayfalarını karıştırıp ülke haritalarına bakarak hayaller kurduğu bir atlastır. Hayali savaşların olduğu, kasırgaların çıktığı, tarımın yapıldığı, anlaşmaların imzalandığı bir atlas.
Tanpınar, Ankara Kalesi’ne çıkar. Düğümlerin atılıp çözüldüğü şehre bakar. Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve son olarak 26 Ağustos gecesine gelir. O gece, İsmet Paşa ve Mustafa Kemal’ın rüyalarında ne gördüklerini merak eder. Belki millete hazırladıkları zaferi belki 1071’in Malazgirt’ini belki Hacı Bayram-ı Veli’yi belki de Evliya Çelebi ile bir seyahate çıktıklarını gördüler.
Anadolu’nun kalbinde bir çınar kök salmıştı. Evliya Çelebi kadar fantastik ve bir o kadar gerçek bir çınar. Bu günleri harita başında geçen uykusuz gecelere borçlu olduğumuzu yazan Tanpınar, “Sinan ile Nedim’i, Yunus ile İtri’yi” unutmamızı ister.
Düşünün bu birikimi ve unutmayın…
İşte! Mustafa Kemal, son muharebenin sabahında ağır ağır tepeye doğru çıkarken bu birikimi düşünüyordu belki de.