Savaş

“Karanlıkta, parlayan tüm ışıkları hayal edemediğimiz sürece, karanlıkta kayboluruz."*

Annemle BABAMIN birlikte defalarca izledikleri, en sevdikleri filmlerden biriydi. Babamı kuralsız biçimde büyük yazıyorum çünkü; bu Pazar “Babalar Günü” ve onu çok ama çok özledim. Canım benim.

Elbette Boris Pasternak romanını okumuşlardı. Onlar çok okuyan iki sevgiliydi. Annemin kitaplarında annemin, babamın kitaplarında babamın imzaları olduğu için ayırt edebildiğim bazı değişik kitaplar vardı. Ayrıldıkları konular:/ Ama klasikler ve tüm edebiyat tarihinin en iyilerinde, en iyi şairlerinde birleşmişlerdi.

Pasternak’ın Dr. Jivago’su (Doctor Zhivago) Rus Devrimi ve İç Savaşı gibi çalkantılı dönemlerin fonunda geçen, hem epik bir aşk hikayesi hem de dönemin toplumsal ve felsefi yapısına dair derin bir inceleme. Savaş romanı. Ve elbette romandan uyarlanan da uzun bir Savaş Filmi.

Babamı kaybettikten sonra annemin sohbet arkadaşı olmam 2 yılımı aldı. Öncelikle eşini istiyordu elbette. Başkasıyla her şeyi konuşmaya hazır değildi. Ben uzaktaydım. Yeni gelmiştim. Değişmiştim. Birbirimizi yeniden tanımamız gerekiyordu.

İki yıl sonra çok sevdiğini bildiğim filmi birlikte izledik. TV’de elbette. Savaşın soğuk atmosferi çok yıkıcıydı. Her şey değişiyor ve hayat diye bildiğiniz her şeyin altı üstüne geliyordu filmde. Üstelik bugünden yarına, hemen, kısacık bir sürede. Hayatta kalan insanların yüzüne acı keskin çizgilerle oturuyor, gözlerinde olması gereken ışık dipsiz kuyuların içinden yanıyordu savaş sürdükçe.

Bugün en fazla nezaket ve kibarlık beklersiniz değil mi insanlardan? Savaş zamanlarında, bunun yerine öldürülmemeyi bekliyorsunuz. Barış zamanlarının tüm angut ve kabaları, savaş zamanında kesin katiliniz yani. Böyle tuhaf bir yerden izledim filmi anneciğime eşlik ederken. O tabii babamla filmi sinemada izlediği zamanları hatırlıyordu muhtemelen.

Savaş tam olarak böyle bir şey. Hayattan beklentilerinizin, hayallerinizin bittiği bir yer. Sevdiklerinizi koruyamadığınız, kendinizi bile koruyamadığınız ve yarını görebilecek misiniz, bunu asla bilemeyeceğiniz bir zaman, savaş zamanı. Her şeyi altüst eden, anılarınızı, hafızanızı, her şeyi yok eden bir yıkım. Sonsuz gibi hissedilen bir zaman tüneline geçiyorsunuz birden. Tünelin sonunu görebilecek misiniz bilmiyorsunuz, bir sonu var mı onu da bilmiyorsunuz.

Ne adına peki, ne için savaşılır?

"Doğru bir savaş hikayesi asla ahlaki değildir. Bir ahlak dersi çıkarılırsa veya okuyucuya ders verilirse, inanma. Ahlaki bir hikaye olduğunda ise asla gerçekten doğru değildir."**

Bu yıkımın hiçbir haklı sebebi olmamalıydı artık bu çağda. 2025 yılında.

Hayat kırılgandır. Tüm canlılar ve tüm insanlık mirası kırılgandır. Ekonomik dengeler kırılgandır. Üzerlerine titreseniz bile zamanla zarar görebilecekken, asıl göreviniz bu olmalıyken, tümüyle yok etmek için harekete geçmek,

Yani birini, bir canı, bir bilgiyi, bir dengeyi korumaktansa ona zarar vermeyi istemek nedir?

Bu genetik bir insan hastalığı ve bozuk gen sahibi insanlarca sürdürülen bir kötülük yüksek ihtimalle.

İnsanlık tarihi, bir şekilde hükümdar olan deliler- narsistler- diktatörlerle dolu. Onların verdiği zararları UNDO tuşuyla geri alabilsek belki bugün hala savaş konuşmuyor olurduk. Belki bugün hala onları hükmeder kılacak kadar destekleyenler de olmazdı, onlar da iyileşeceği için zamanla…

Zaman. Elimizdeki en değerli şey. Ve ne kadar püsürden şeylerle harcanıyor, harcatılıyor YERYÜZÜNDEKİ DEĞERLİ ZAMANIMIZ…

“Zamanın iki yüzü var, dedi kendi kendine Hayyam, iki boyutu; uzunluğunu güneşin seyri belirliyor, kalınlığını ise tutkular… …benim gözümde, adam öldüren her dava cazibesini yitiriyor. Ne denli güzel olursa olsun, çirkinleşiyor, bozulup alçalıyor. Ölümle ittifak yapan hiçbir dava haklı olamaz.” “ Amin Maalouf- Semerkant

*All the Light We Cannot See - “Göremediğimiz Tüm Işıklar” Anthony Doerr
** The Things They Carried - Tim O'Brien

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız