Vedat Milor’un övdüğü İzmit simidi tehlikede
İstanbul’dan Kocaeli’ye okumak için ilk geldiğimde, beni en çok şaşırtan olaylardan biri şehirde günün her saati taptaze, sıcak simitlerin satılmasıydı.
Çünkü İstanbul’da simit daha çok sabah kahvaltısının bir parçasıdır. İstanbul’da öğleden sonra taze simit bulmanız zordur. Ben de zamanla bu şehrin simidine alıştım. Hatta günün her saatinde simit yediğim dönemler oldu.
İzmit simidi sadece bir unlu mamül değil. Kocaeli’nin bir kültürü, geçmişi, kokusudur. 2019 yılında Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından coğrafi işaretle tescillendi ama tescil bir geleneği yaşatmak daha önemli.
Türkiye’nin en tanınan gastronomi uzmanlarından Vedat Milor dün sosyal medya hesabında İzmit simidinden övgüyle bahsetti. Milor, “Diğer şehirlerimiz alınmasın ama ülkemizde odun fırınında pişmiş İzmit simiti diye bir gerçek var” dedi. Ben bu sözleri sadece bir övgü olarak görmüyorum. Bu sözler aynı zamanda bir çağrı.
Maalesef artık İzmit’te bile o ‘gerçek’ simidi bulmak zorlaştı. Simitler doğalgazlı fırınlarda pişiyor, kara fırın geleneği ise sadece birkaç işletmede uygulanıyor.
Ekip arkadaşlarımız Serhat Güneş ve Eren Demirtürk, İzmit’te bu geleneği hala Anıtpark bölgesinde sürdüren ustalardan biri olan Çetin Altun’u ziyaret etti. Altun ziyaret sırasında İzmit’te kara fırınla üretim yapan sadece 2 işletmenin kaldığını anlatmış.
Altun’un verdiği bu bilgi beni hem şaşırttı hem de üzdü. Çünkü bu sözler bir geleneğin sessizce yok olduğunu ifade ediyor.
Çetin Usta’nın anlattıkları durumu net bir şekilde özetliyor: “Odunla pişen her şeyde olduğu gibi simit de güzel oluyor. Bizim simidimizde katkı maddesi yok. Sadece un, su, tuz ve maya. Ekşi maya değil, hazır maya kullanırız. Odun ateşine tek tek atarız simitleri.”
İzmit simidini yapmak ustalık isteyen ince bir iş. Ne yazık ki bu ustalık ve emek artık yok olma noktasında. Çünkü kara fırın işletmek zor. Ruhsat almak, personel bulmak, maliyetle baş etmek... Her biri ayrı bir mesele.
Muhabirimiz Serhat, Altun’un fırınının tabelasız olma sebebini sorduğunda ise Çetin Usta bu durumun sebebini şöyle açıklamış: “Işıklı tabela da koyarım ama siparişlere yetişemeyiz. Personel bulamıyoruz.”
Bu sözler ise bize talebin olduğunu ama üretimi sürdürecek insan gücü olmadığını acı bir şekilde ortaya koyuyor. Çünkü artık gençler sıcak işlerde çalışmak istemiyor, saatleri beğenmiyor. Bu tür işler sadece bir kazanç kapısı değil, aynı zamanda kültürel mirasın taşınması için oldukça önemli.
Türkiye'nin birçok ili en iyi simitin kendilerinde olduğunu söyler. İzmir, Ankara, Rize, Konya, Eskişehir... Hepsi iddialı. Ama odun ateşinde, katkısız, çıtır çıtır bir İzmit simidinin yeri başkadır.
Ben mesela Zonguldak simidini de çok severim. Gevrektir, kolay bayatlamaz. Yolunuz düşerse Zonguldak simidine de bir şans verin derim. Büyük ihtimalle bu simitin kaderi de İzmit simidi gibidir...
Bu noktada en büyük görev yerel yönetimlere düşüyor. Eğer bu değeri kaybetmek istemiyorsak, pişirilmesi ve satışı için belli standartlar belirlenmeli.
Kara fırın işletmeleri desteklenmeli, maddi-manevi teşvikler verilmeli. İşletmelerin ruhsat süreçleri kolaylaştırılmalı. Usta-çırak ilişkisiyle bu işin devamı sağlanmalı. Gerekirse belediyeler kurs açmalı, sigorta desteği vermeli.
Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın ve İzmit Belediye Başkanı Fatma Kaplan Hürriyet’in bu konuda birlikte çalışması şart.
Bir şehrin geçmişini, geleceğini simgeleyen konularda siyasi ayrımlar bir kenara bırakılmalı. Kenti yönetenler ve şehrin dinamikleri İzmit simidi gibi ortak bir değer etrafında buluşabilmeli.
Çünkü burada mesele simit değil. Burada mesele kültürümüz, geçmişimiz ve geleceğimiz...
Vedat Milor’un sözüyle bitirelim: “Odun fırınında pişmiş İzmit simidi diye bir gerçek var.” Bu gerçeği yaşatmak da bizim elimizde.