Gürkan Karaçam

Gürkan Karaçam

Ağ Atanlar ve Ağa Düşenler : Gizli Servislerin Devşirme Oyunu ve Zihinsel Savunma Sanatı

Casusluk bir film sahnesi değildir; çoğu zaman kravatlı bir adam ya da gizemli bir kadın değildir karşınızdaki. Bazen televizyona çıkan bir uzman, bazen size “yazınızı çok beğendim” diyen biri, bazen de bir panelde yan yana oturduğunuz yabancı bir konuk olur. Gerçek şu: “Bir ülkeyi ele geçirmek istiyorsan önce aklını devşir.” Ve gizli servisler, bu sözü yıllardır adım adım uyguluyor.

Her istihbarat örgütü insanı beş temel duygudan yakalar: Para, inanç, korku, gurur ve yalnızlık. Kısaca formül: “İhtiyacı bul, hikâyeyi yaz, bağımlılığı kur.”

Sözün özü: “Casusluk cebine değil, zihnine sızar. Para sadece makbuzudur.”

Yazının Devamı

Üst Aklın Perdesi

Her çağın bir masalı vardır; kimi zaman tanrılarla yazılır, kimi zaman bankerlerle, kimi zaman da algoritmalarla. Bizim çağımızın masalı “üst akıl”la yazılıyor. Kimine göre Vatikan’dır, kimine göre Londra, kimine göre Moskova veya Pekin… Ama hakikat, bir tek taçta değil; birçok elde tutulan iplerin aynı kuklada birleştiği bir sahnededir.

“Gücün adresi olmaz, sadece yönü olur.”

İşte o yön, kimi zaman paraya, kimi zaman inanca, kimi zaman da bilginin kendisine doğrudur.

Yazının Devamı

Sisli zekâ: Türk ve İngiliz stratejilerinin küresel oyunu

Aklın Silahı, Tarihin Mührü

İngilizler, savaş meydanlarında değil, masalarda kazandı. Türkler, çoğu zaman masalarda değil, meydanlarda kazandı. Şimdi çağ değişti: zafer, artık zihniyle savaşarak akılları ele geçiren milletlerin olacak.

Dünya, görünürde barış içinde; ama zihinlerde kıyasıya bir savaş sürüyor. Tankların yerini söylemler, uçakların yerini algoritmalar aldı. Bir tweet, bir ordu kadar etkili olabiliyor; bir istihbarat notu, bir ülkenin kaderini değiştirebiliyor. Ve bu görünmeyen savaşın iki büyük ustası var: İngiliz Soğukkanlılığı ve Türk Zekâsı.

Yazının Devamı

Menfaatin Bittiği Yerde Dostluk Başlar mı?

Dostluk… Yüzyıllardır en saf duygu diye anlatılır ama en çok kirlenen kavramlardan biridir. Dillerde yüceltilir, kalplerde özlenir, hayatın içinde ise çoğu kez menfaatle karışır. “Çıkar” denince akla hemen para gelir ama mesele bundan çok daha derindir. Duygular da bir tür çıkar ilişkisidir; anlaşılmak, sevilmek, değer görmek… Hepsi, insanın iç dünyasında bir “karşılık arayışı”dır. İnsanoğlu, verdiğini bir yerden almak ister. Sevginin bile içinde, farkında olunmasa da bir beklenti gizlidir. Bu yüzden, saf ve çıkarsız dostluk arayışı çoğu zaman bir masal gibidir; güzel ama gerçekleşmesi imkânsıza yakın bir düş.

Gerçek dostluk, aslında insanla değil, Allah’la mümkündür. Çünkü yalnız O, karşılıksız sever. İnsan seni faydan kadar sever; Allah ise sırf sen “varsın” diye. O’na kendini ispat etmene gerek yoktur; zaten seni senden iyi bilir. İnsan dostluğu, zamanla sınanır; ilahi dostluk, zamanın dışında var olur. İnsanın sevgisi koşullara bağlıdır, Allah’ın sevgisi varoluşa. Bu yüzden, insan dostluğunda kırgınlık olur, ilahi dostlukta sükûnet.

Psikolojide dostluk, bir tür aynalanmadır. İnsan, dostunda kendini görür, kendi parçalarını onda tamamlar. Bu yüzden, dostluk aynı zamanda bir ihtiyaçtır. Ama her ihtiyaç gibi bu da çıkarla iç içe geçer. Kimi yalnız kalmamak için dost arar, kimi anlaşılmak, kimi de birilerine ait olmak için. Her durumda bir “benlik doyumu” gizlidir. İşte o yüzden çıkarsız dostluk, insanın doğasına aykırıdır. Ancak Allah’a yönelince bu denklem bozulur. Çünkü O, seni senden kurtarır; ego değil, ruh konuşur.

Yazının Devamı

Trump: Kaosun Mimarını Anlamak

Trump’ı anlamak kolay değil; çünkü o, hem satranç tahtasındaki vezir hem de tahtayı tekmeleyen çocuk. Bir gün Wall Street’in dilini konuşuyor, ertesi gün Twitter’dan Pentagon’a ders veriyor. Kimilerine göre kahraman, kimilerine göre felaket. Gerçekte ise Trump, sistemin kendine tuttuğu aynadır; yamuk, parlak ve tehlikeli.

O, Amerika’nın bastırılmış egosunun vücut bulmuş hâlidir. “Amerika’yı yeniden büyük yapacağım” dediğinde aslında şunu diyor kanımca: Benim egomu tahta çıkarın. Ama burada bir sır var: Ego bazen bir ülkenin kimlik krizini örter. Halk onu deli cesaretiyle alkışlarken, akıl sahipleri bir laboratuvar patlamasını izler gibi tedirgin.

Trump, klasik politikacıların aksine kural kitabını okumuyor; çünkü kitabı kendisi yazmak istiyor. Diplomasiye “müşteri ilişkileri yönetimi” gibi yaklaşıyor. Birleşmiş Milletler’e bir holding toplantısı havası katıyor. Öyle ki bazı liderler onunla tokalaşırken sanki “satın alacak mı, dava mı edecek?” diye düşünüyor. Mizah gibi görünebilir ama bu onun gücü: ciddiyeti absürtlüğe dönüştürmek, sonra o absürtlüğü strateji diye pazarlamak.

Yazının Devamı

Türk Milliyetçiliği: Göğsünde Güneş Aklında Cihan

“Gerçek milliyetçilik, kök salmakla birlikte göğe uzanma sanatıdır.”

Bugün herkes milliyetçiliği konuşuyor. Kimisi onu sloganlara hapsediyor, kimisi rozetlere indiriyor, kimisi de nefretin örtüsü yapıyor. Oysa Türk milliyetçiliği bir öfke değil, bir özgüvendir. Birilerini dışlamak değil, insanlığı Türk aklıyla yüceltme iradesidir. Göze sokulan milliyetçilik, gözleri kör eder. Sessiz ama derin yaşayan milliyetçilikse, milletleri diriltir.

“Kendini bilmeyen millet, cihana söz söyleyemez.”

Yazının Devamı

Psikolojik Harp: Zihni İşgal Et, Ülkeyi Teslim Al

“Bir milletin ordusunu yenmek kolaydır; ama inancını yıkmak, yüzyıllık bir operasyondur.”

“Toprak kaybetmek geçicidir, ama zihin kaybetmek kalıcıdır.”

Psikolojik harp, bireyin gerçeklikle bağını hedef alır. İnsan, artık bilgiyle değil, “duygu ile ikna” edilir.Bir ülke, kendi insanını korkuya, çaresizliğe, bölünmüşlüğe sürüklediyse, artık savaş bitmiş demektir, sadece zaferin ilanı gecikmiştir.

Yazının Devamı

Zamanın Psikolojik Harbi: Hızın Gölgesinde Kaybolan İnsan

İnsanoğlu, artık zamanı değil; zaman, insanı kullanıyor. Her sabah milyonlarca parmak aynı anda uyanıyor, ekranları kaydırıyor, hayatı kaçırıyor. “Bir gün harika olacak” diyoruz ama o “bir gün”, her gün biraz daha uzaklaşıyor. Kapitalizm, bize sadece tüketmeyi değil; geleceği beklemeyi de öğretti. Oysa bilge akıl bilir ki: mutluluk ertelendiği anda esir alınır.

Zihnin Kuşatılması: Psikolojik Harbin En Sessiz Cephesi

Artık tanklarla değil, zaman algısıyla savaş açılıyor. Bir toplumu fethetmek için topraklarına değil, dikkatine girmen yeterli. Küresel düzenin görünmeyen ordusu, hızla meşgul edilen ruhlardan besleniyor. Ne kadar hızlıysan, o kadar az farkındasın. Ne kadar çok bildirim alıyorsan, o kadar az bilgelik taşıyorsun. Bu, modern çağın “dijital zeka illüzyonu.” Zeki olduğunu sanan, aslında yönlendirilen insandır.

Yazının Devamı

Gerçek Zekânın Sessiz İsyanı

“Gerçek zekâ, itaat eder gibi görünerek hükmeder; aptallık ise hükmettiğini sanarak itaat eder.”

Bu cümle yalnızca bir özlü söz değil; insanlık tarihinin, devletlerin, imparatorlukların ve toplumların kaderini özetleyen bir hakikattir.

Bugün dünyada pek çok güç merkezi; devletler, şirketler, gizli servisler, ideolojik yapılar; zeki insanları kullandığını sanıyor. Onları birer parça gibi sisteme ekliyor, zekâlarını kendi çıkarları için yönlendirdiklerini düşünüyor. Oysa büyük yanılgı burada başlıyor: Zekâ hiçbir zaman tam anlamıyla kullanılamaz ve yönetilemez. Zekâ, görünen itaatiyle sisteme boyun eğiyor gibi yapar, fakat aslında zihnin görünmez derinliklerinde kendi oyununu kurar.

Yazının Devamı

Hayalin gölgesi değil, hakikatin ışığı: Tarihi ortaklıklar teşkilatı

Tarih, bazen bize cazip görünen hayaller sunar. Parlaklığı göz kamaştırır, hatırası gurur verir, ama o hayali bugünün gerçekliğine taşımaya çalıştığınızda elinizden kayıp gider. “Osmanlı Milletler Topluluğu” fikri tam da böyle bir hayaldir. Güzel, nostaljik ve duygusal… Fakat reel politiğin sert rüzgârlarında imkânsız.

Bunun en büyük sebebi, Batı’nın ve İsrail’in zihinlerde ustalıkla işlediği psikolojik harp tuzağıdır. Onlar, Osmanlı’yı sistematik şekilde “emperyal” olarak kodladılar. Yüzyıllarca farklı milletlere adaletle hükmeden bir devleti, “işgalci” etiketine mahkûm ettiler. Bu algı, sadece Batılıların kitaplarında değil; İslam coğrafyasının yorgun halklarının bilinçaltında da iz bıraktı.

Bugün bir Türk lideri çıkıp “Osmanlı Milletler Topluluğu” dese, daha ilk anda şu fısıltılar yükselecektir: “Türkiye eski günlerine dönmek istiyor… Yine bizi sömürmeye geliyor…”

Yazının Devamı

Gölgedeki Akademisyen: Zihinlerin Sessiz İstilası

Önce hakkı teslim edelim: Kalemini ilmin namusu için kullanan, alnı açık, ilmiyle milletine hizmet eden akademisyenler başımızın tacıdır. Onlar, toplumun hakiki aydınlık yüzüdür. Fakat perde arkasında öyle senaryolar vardır ki, akılları devşirilen bazı akademisyenler kendi yolunda yürüdüğünü sanırken aslında başka servislerin izlerini sürmektedir.

“Bilimin alnı açıktır; gölgeye düşen ise bilimin değil, sahibinin zaafıdır.”

Bir akademisyenin hayatı çoğu kez sıradan bir e-postayla değişir. Kutusuna düşen mesajda yazılıdır:

Yazının Devamı

Psikolojik Harbin Fotoğrafı: Görünmeyen Savaşın Çığlığı

Savaş artık toprağın üzerinde değil; zihinlerin derinliklerinde. Ne tank sesleri var bu cephede ne de uçakların gürültüsü… Burada silah, bir cümle; cephane, bir fotoğraf; ordu, bir algoritma. İşte psikolojik harp, tam da bu yüzden en tehlikeli harp biçimidir: vurur ama izi görünmez.

“Mermi bedeni parçalar, söz ise milleti.”

Bugün dünyada hiçbir ülke psikolojik harpten azade değil. Bir dedikoduyla piyasalar çöküyor, bir sahte fotoğrafla ülkeler krize giriyor, bir etiketle sokaklar dolup taşıyor. Eskiden savaş meydanlarında kılıç şakırtıları işitilirdi; şimdi telefon ekranlarında bildirim sesleriyle zihinler kuşatılıyor.

Yazının Devamı

Adalet Bu mudur? Zorbalığın Sessiz Tanıkları ve Sinsi Oyuncular

Okul koridorlarında yaşanan zorbalık, yalnızca aşağılamadan dalga geçilmesinden ibaret değil. Asıl tehlike, zorbaların sinsiliğinde saklı. Çünkü onlar yalnızca yaptıkları ile değil, kurdukları kurnaz düzenle de mağduru köşeye sıkıştırıyor.

Bir çocuk düşünün: Aylarca alay edilmiş, itilmiş, aşağılanmış. Sonunda dayanamayarak sesini çıkarıyor. Fakat işte tam burada devreye zorbanın sinsiliği giriyor. Zorbalar, yanına yakın arkadaşlarını alıyor ve bir tiyatro sahnesine çeviriyor olayı. Söz birliği ediyorlar, mağdurun anlattıklarını inkâr ediyorlar; okul yönetimlerine , rehberlik servislerine ve dahi kendi ailelerine “biz oradaydık, öyle bir şey olmadı, biz hep yardımcı olmaya çalıştık” diyerek kurbanı yalancı konumuna düşürüyorlar.

Bu oyun, mağdurun yarasını daha da derinleştiriyor. Çünkü yalnızca zorbalığa uğramakla kalmıyor, aynı zamanda “yalancı” yaftasıyla sessizliğe mahkûm ediliyor. Zorbalar kahkaha atarken, mağdurun gözlerindeki güven kırıkları çoğalıyor.

Yazının Devamı

Perde Arkasında İnsanlık Yok, Hesap Var

Her büyük güç sahneye parlak ışıklarla çıkar; ABD de öyle. “Demokrasi, insan hakları, özgürlük” diye nutuk atar. Ama perdeyi biraz araladığında görürsün ki alt yazıda yazan şey şudur: petrol, doğalgaz, silah, finans, veri. Çünkü hiçbir imparatorluk insanlık için savaşmaz; ömrünü uzatmak için savaşır.

İngiltere, hâlâ sömürge imparatorluğunun hayaletini diri tutmaya çalışıyor. Çin, dünyanın fabrikası olmaktan çıkıp dijital imparatorluk kurma peşinde. İsrail, “güvenlik” bahanesiyle bölgeyi cehenneme çevirmekte ısrarcı. Rusya, çarlığın mirasını 21. yüzyıla taşımak istiyor. Peki ABD? ABD’nin derdi insanlık mı? Hayır, onun derdi enerji koridorlarının vanasını elinde tutmak.

“Bir milletin petrolü varsa, ABD’nin merhameti yoktur ve ABD’nin dostluğu menfaati bitene kadardır; menfaat bitince demokrasi paketlenip gönderilir bu yüzden de Hollywood’un ışıkları, Pentagon’un karanlığını gizlemek içindir. Sonuç olarak bunu sağlamak için gerçek savaş tanklarla değil, manşetlerle kazanılır ve ABD, insanlık için değil; pazar için ağlar.”

Yazının Devamı

Eleştiri: Nezaketin pusulası

Eleştiri, milletlerin yol haritasında pusula işlevi görür. Doğruyu yanlıştan, faydalıyı zararlıdan ayırır. Ama pusulayı yanlış tutarsanız, yön kaybolur. İşte bugün, eleştirinin ne olduğuna, nasıl olması gerektiğine ve milli birlik üzerindeki tesirine birlikte bakalım istedim.

Eleştiri Ne İçindir?

Eleştiri, yıkmak için değil; daha sağlam bir bina kurmak içindir. Bir binanın çatısını onarmak için ustaya söylenen sözle, ustayı aşağılamak için edilen söz aynı değildir. Birincisi yapıcıdır, ikincisi yıkıcıdır.

Yazının Devamı

İtalya’nın Sessiz Çığlığı: Filistin Üzerinden Yeni Bir Yol

“Devletler dostluk kurmaz, çıkar kurar. Ama bazen çıkar, vicdanın diliyle anlatılır.”

İtalya’nın bugün Filistin için ses yükseltmesi yalnızca vicdan işi değil; tarihin ve coğrafyanın zorladığı satranç hamlesidir.

Katolik Vicdanın İnce Kılıfı

Yazının Devamı

İspanya’nın Vicdanı, İsrail’in Soykırımı ve İnsanlığın Kırılma Noktası

“Strateji bazen kılıçla değil, vicdanla yazılır.”

İşte bugün İspanya tam da bunu yapıyor: Kılıcını değil vicdanını kuşanıyor.

Tarih kitaplarının tozlu sayfalarında İspanya’nın Yahudileri sürgün edişini, Engizisyonun acımasız yüzünü görürüz. Ama aynı İspanya, bugün Filistin için ayağa kalkarken tarihin acı mirasıyla yüzleşip başka bir yol seçiyor: Adaletin yanında durmayı.

Yazının Devamı

Strateji: Akılla Yazılan Kader, İrade ile Yaşatılan Destan

Strateji… Basit bir kelime gibi görünüyor, ama aslında bir milletin tarih sahnesinde kalma iradesidir.Şu soruyu sormadan başlayamayız: Strateji nedir?Sadece askeri bir plan mı? Diplomatik bir manevra mı? Yoksa kaderi yazan görünmez bir kalem mi?

Strateji, aslında hepsidir. Strateji, aklın kılıca, inancın zırha, sabrın zafere dönüşmesidir.

Askerî Strateji: Zekânın Barutla Dansı

Yazının Devamı

Ey İnsan!; Piramitte Yer Aramayı Bırak, Vicdanına Dön!

İnsanlık, binlerce yıldır aynı oyunun farklı sahnelerinde figüranlık yapıyor. Antik çağda köleydi, Orta Çağ’da tebaa, modern çağda tüketici. Her seferinde bir piramit kuruldu: tepedekiler az, alttakiler çoktu ve insan o piramitte sürekli “bir basamak yukarı çıkmayı” hayal etti. Ama hiç fark etmedi: O piramit, baştan sona bir zulümdü.

“Piramitte yükseldiğini sanan, aslında cehennemin dibine iniyordur.”

Bugün insanlık, güç ve parayı putlaştırdı.

Yazının Devamı

Çin: Dev mi, yoksa kilden heykel mi?

Çin’i anlamak, yalnızca bir ülkeyi değil, aynı zamanda çağımızın en büyük stratejik bilmecesini çözmeye çalışmak demektir. Pekin’in göğe yükselen gökdelenlerine, Asya’yı birbirine bağlayan hızlı tren hatlarına, çelikten bir ordu gibi sıralanmış fabrikalarına bakınca insan, kolayca “İşte dev burada” diyebilir. Ama unutmayalım: Her devin gölgesi uzundur; fakat gölgenin uzunluğu, devin gücünü değil güneşin açısını gösterir.

Bugün Çin, ekonomik büyüklüğüyle, teknolojik ataklarıyla ve askeri modernizasyonuyla küresel sahnede “ikinci kutup” gibi görünmekte. Fakat sorumuz şu: Bu dev, gerçekten kaya gibi sağlam mı, yoksa çatlakları gizleyen bir heybet mi?

Demografinin Sessiz Çığlığı

Yazının Devamı

ABD’nin Ulusal Güvenlik Zafiyetleri: Çelik Zırhın Altındaki Çatlaklar

Dünya siyasetinde her imparatorluk kendini yenilmez sanır. Roma’nın lejyonları, Osmanlı’nın yeniçerileri, İngiltere’nin sömürgeleri… Her biri çağının “yenilmez gücü”ydü. Fakat tarih bize şunu fısıldar: “Güç, zafiyetlerini gizlediği sürece ayakta kalır; zafiyetler görünür hale geldiğinde imparatorluk çöküşe başlar.” Bugün Amerika Birleşik Devletleri de aynı imtihandan geçiyor.

ABD’nin uçsuz bucaksız coğrafyası, trilyon dolarlık ekonomisi, 750’den fazla denizaşırı üssü ve doların hâkimiyeti, onu yeryüzünün en etkili aktörü yapıyor. Fakat perdeyi araladığınızda, kartalın kanadında ince çatlaklar görüyorsunuz. Bu çatlaklar, ulusal güvenliğin hem “görünür” hem de “görünmez” cephelerinde kendini gösteriyor.

ABD’nin ulusal güvenliğinin temeli, toplumsal bütünlüğüdür. Ancak bu bütünlük yıllardır aşınıyor:

Yazının Devamı

Görünmeyen Gücün Oyunu: Ulusal Güvenlikte Blöf Sanatı

Ulusal güvenlik, devletlerin en çıplak, en savunmasız alanıdır. Ve unutmayalım: Güvenlik çıplaklık istemez, kostüm ister. Bu kostüm bazen gerçektir, bazen yanılsama. İşte bu yanılsamanın stratejik adı blöftür.

Blöf, devletlerin masaya sürmediği ama rakibin zihnine sürdüğü karttır. Askerî, diplomatik, ekonomik ya da teknolojik alanda olabilir...

“Blöf, gerçeğin gölgesini büyütme sanatıdır.”

Yazının Devamı

Suskunluğun Dili: Duyulmayanın Stratejisi

İnsan konuşur, anlatır, bağırır… ama çoğu zaman en derin mesajlarını sessizliğe emanet eder. Suskunluk, insanoğlunun en eski şifre dilidir. Çoğu kez sözcüklerden daha çok şey anlatır, bazen kılıçtan keskin, bazen kalemden güçlüdür.

“Konuşan ağız bazen aldatır, ama suskunluk asla ihanet etmez.”

Psikoloji der ki: Sessizlik, bilinçdışının çığlığıdır. İnsanın sustuğu an, aslında kendini en çıplak hâliyle açtığı andır. Çünkü söz, aklın süzgecinden geçer; suskunluksa kalbin, korkunun, sabrın ve zekânın doğrudan dışa vurumudur.

Yazının Devamı

Cezayir: İsrail’in Afrika’da çarpamadığı kale ve soykırım davasının yankısı

"Devletlerin kaderi bazen tanklarla değil, tavırlarla çizilir."

İşte Cezayir, Afrika’da İsrail’in en çok zorlandığı, nüfuz kuramadığı, her kapı hamlesinde tokat gibi karşılık aldığı ülke…

Bugün Afrika’nın çöllerinden Akdeniz’in kıyılarına uzanan bu ülke, yalnız coğrafyasıyla değil, hafızasıyla da bir duvar örüyor İsrail’in önüne.

Yazının Devamı