Gürkan Karaçam

Gürkan Karaçam

Türk milliyetçiliğinin yeni çağı: Akıl, adalet, hafıza

Zeki insan…Bu yazımı okurken yalnızca bir köşe yazısı değil, insanlık tarihinin en eski hafızasından geleceğin en ileri ufkuna açılan bir yolculuğa tanıklık edeceksin. Çünkü Türk milliyetçiliğini yeniden düşünmek, yalnızca geçmişi hatırlamak değildir; insanlığın kolektif bilincinde saklı olan adalet arayışını yeniden yorumlamaktır.

Bu kez Orhun’dan değil, çok daha derinden başlıyoruz;çünkü Türk milliyetçiliği yalnızca bir bozkırın ürünü değildir.Adalet fikri nerede filizlendiyse, düzen fikri nerede doğduysa, insan zihni nerede uyanmaya başladıysa, o yürüyüşün içinde mutlaka Türk aklının izi vardır.

İrlanda’nın sisli tepelerinde adalet için yemin eden Kelt rahiplerinin dünyasında da…İskoçya’nın kayalıklarında özgürlük uğruna direnen klanların tarihinde de…Viking sagalarında denizlerin ötesine aklıyla yön veren kaşiflerde de…Kuzey Amerika’nın Kızılderili kabilelerinde toprağa değil, dengeye bağlı yaşayan bilgelikte de…Mezopotamya’nın Sümer şehirlerinde yazının ve adaletin ilk yankılarında da…Avrasya bozkırında İskitlerin onur ve özgürlüğü kutsal gören yaşam anlayışında da…

Yazının Devamı

Zeki insan, Veneuela Güney'in kilidiyse, Kanada Kuzey'in kapısı mı?

Zeki insan… Coğrafyayı anlamak için haritaya değil, haritanın arkasındaki ilişkilere bakılır. Venezuela bugün kıtanın en kırılgan ülkesi; petrol zengini ama siyasi bakımdan yorgun, ekonomik bakımdan çökertilmiş, toplumsal bakımdan parçalanmış. Bu kırılganlık ABD için fırsat yaratıyor. Ama Kanada… Başka bir hikâyedir.

Venezuela güneyin en zayıf halkasıdır, doğru. Ama Kanada kuzeyin en güçlü halkasıdır;NATO üyesi, ABD’nin en büyük ticaret ortağı, aynı savunma doktrinin içinde, aynı istihbarat ağının (FiveEyes) parçası.

Peki böyle bir ülkeye ABD gerçekten “hedef” olarak yaklaşabilir mi? Zeki insan, işte kritik ayrım burada başlıyor: ABD’nin Venezuela’daki yaklaşımı açık bir güç baskısıdır. Kanada’ya yönelik söylemleri ise güç içi rekabetin fısıltısıdır.

Yazının Devamı

Zihin Kalesi: Zeki İnsan, Bu Sefer Seni Hiç Görmediğin Bir Savaş Odasına Götürüyorum

Zeki insan… Hazırsan seni öyle bir yere götüreceğim ki; buraya ne sıradan insanlar girer, ne de gündelik hayatın gürültüsü. Bu, istihbarat örgütlerinin dahi gizli eğitimlerinde anlattığı; zihin yönetimi uzmanlarının dillendirmekten çekindiği; dış dünyada hiç kimsenin açıkça konuşmadığı derin kognitif güvenlik odasıdır.

Sen bugün yalnızca bir yazı okumuyorsun zeki insan… Sen bugün kendi zihninin karanlık koridorlarını aydınlatmayı öğreniyorsun.

Ve şimdi sana rakip istihbarat servislerinin bile insanları nasıl manipüle ettiğini; yaşantının içindeki görünmez tuzakları; psikolojinin en dip katmanlarını; ve zihin kalesinin gerçek inşasını somut gizli senaryolarla anlatacağım.

Yazının Devamı

Görünmez Mimari: Zeki İnsanlara Açılan Bir Kapı

Zeki insan, yaklaş… Çünkü bugün seni, kelimelerin değil zihnin derin odalarının konuştuğu bir dünyaya götürüyorum. O dünya ki devletlerin aklının atardamarı, geleceğin gizli mimarı, güç savaşlarının görünmez sahnesidir. O dünyanın adı istihbarat.

Ve unutma: “İstihbarat; devletlerin gölge stratejisini belirleyen, savaşları başlamadan kazandıran, bilgi ve algı üzerinden kurulan görünmez bir güç mimarisidir.”

Bu cümle yalnızca bir tanım değil, çağın zihinsel nabzını tutan bir manifestodur. Çünkü artık savaşlar topla tüfekle değil, zihinle, algıyla, veriyle ve yönlendirmeyle kazanılıyor. Ben buna kognitif hegemonya diyorum; yani zihinler üzerindeki mutlak hakimiyet. Zeki insan, iyi dinle: Bu çağda ülkeler toprak işgal ederek büyümüyor, zihin işgal ederek yükseliyor.

Yazının Devamı

İngiltere–İskoçya Dosyası: Zeki İnsan, Krallığın Kuzeyinde Saklanan Hesapları Birlikte Açalım

Zeki insan… Bazı siyasal birlikler vardır ki, haritada tek renk görünür ama içeride iki ayrı nabız atar. İngiltere–İskoçya birlikteliği tam olarak böyle bir yapıdır: dışarıdan “Birleşik Krallık” diye tek bir çerçeve, içeride yüzyıllardır süren ince bir gerilim, cevaplanamamış bir soru ve ertelenmiş bir hesaplaşma.

1707’deki Birlik Yasaları imzalandığında kağıt üzerinde bir “büyük birleşme” oldu; ama bu birleşme duygusal bir ittifak değil, zorunlu bir mutabakattı. İskoçya, iflas eden Darien girişiminin ardından ekonomik çöküşün eşiğine gelmişti; İngiltere borçları üstlendi, ticaret ve imparatorluk pazarlarına giriş kapısını araladı, karşılığında siyasi egemenliğin büyük kısmı Londra’ya devredildi. Senin benim gibi düşünen zeki insanlar için bu tablo, romantik bir birleşmeden çok, “stratejik bir satın alma” operasyonuna benzer. İskoçya, nefes alabilmek için, sesinin tonunu Londra’ya bağlamak zorunda kaldı.

Ama İngiliz aklı o gün bir şeyi çok iyi biliyordu: Birliği sadece kanunla kurarsan, en ufak krizde dağılır; bu yüzden hukukun yanına hikâyeyi de koymak zorundasın. İngiltere, Birlik’ten sonra üç kritik alanı İskoçya’ya “bırakır gibi” yaparak aslında uzun vadeli bir zihin stratejisi kurdu: bağımsız hukuk sistemi, ayrı eğitim yapısı ve kendi ulusal kilisesi. İskoçya hukuku, İskoçya eğitim geleneği ve İskoçya kilisesi, görünüşte saygı jestiydi; derinde ise mükemmel bir “basınç vanası” işlevi gördü. Birlik içinde ama tam erimemiş bir kimlik… Yani Londra’nın gözünde: “Patlamasın ama tamamen de ortadan kalkmasın.” Fazla bastırırsan isyanı büyütürsün, fazla serbest bırakırsan ayrılığı hızlandırırsın; İngiltere bu ikisinin tam ortasını aradı.

Yazının Devamı

İNGİLTERE–IRA DOSYASI: Zeki İnsan, Bu Hikâyenin Son Perdesi Daha Açılmadı

Zeki insan…Bazı dosyalar vardır ki devletler onları kapattığını söyler ama tarih onların hâlâ açık olduğunu bilir. IRA–İngiltere meselesi tam da böyle bir dosyadır. Dışarıdan bakıldığında “çözüldü”, “barış sağlandı”, “sorun bitti” gibi kelimeler süs olarak serpiştirilir; oysa gerçekte çatışmanın kökleri toprak altındaki kömür damarları gibidir: görünmezler, ama ısı hâlâ içlerindedir. Şimdi gel, bu büyük dosyanın tüm bilinmeyenlerini, gölgede kalmış sahnelerini, İngiliz devlet aklının soğuk matematiğini ve gelecekte Londra’nın hangi fırtınalarla karşılaşabileceğini derinlemesine çözelim.

İngiltere ile IRA arasındaki mesele yalnızca bir güvenlik sorunu olmadı; bu bir kimlik mühendisliği savaşıydı. İngiltere yüzyıllar boyunca Katolik İrlandalıları yalnızca siyasi olarak değil, sosyolojik ve kültürel olarak bastırdı. Dil yasaklandı, eğitim eşitsiz bırakıldı, polis güçleri tek taraflı oldu, oy hakkı tahrip edildi. Bu, sıradan bir ayrımcılık değildi; sistematik bir kimlik aşındırmasıydı. Ve tarihsel olarak kimliği bastırılan hiçbir toplum sonsuza kadar sessiz kalmadı, kalamazdı. İşte IRA’nın doğuşunu anlamak için bu çıplak gerçeği görmen gerekir, zeki insan:Bu örgüt bir siyasi manipülasyonun ürünü değil; İngiltere’nin kendi tarihinin doğurduğu bir gölgedir.

İngiltere ise bu gölge büyüyünce refleks olarak bildiği en eski yönteme sarıldı: kontrollü kaos ve anlam mühendisliği. Silahlar sokakta konuşsa da asıl savaş İngiliz devlet aklının kelimelerle kurduğu kognitif hegemonya alanında yürüdü. İngiltere meseleyi dünyaya “terör” olarak sundu, fakat meselenin tarihsel kökleri, kendi sorumlulukları, kolonyal politikaları ve Kanlı Pazar gibi utanç verici sayfaları onlarca yıl boyunca sisteme gömülerek görünmez hâle getirildi.

Yazının Devamı

Merhametin imtihanı: Kognitif hegemonya çağında bir genci yetiştirmek

“Evlat da olsa fazla merhamet zulümdür, kötülüktür; çünkü koruduğunu sandığın yerde aslında çürütürsün.”

Toplumun en büyük yanılgılarından biri, sevginin ölçüsüzlüğünü erdem sanmasıdır. Oysa ölçüsüz sevgi, ölçüsüz merhamet ve ölçüsüz hoşgörü, bir genci hayata hazırlamaz; aksine hayatın çarpanlarına karşı korumasız bırakır. Çünkü bir insanı en çok seven, ona gerçeği sıklıkla söyleyendir.

Kognitif Hegemonya çağında artık biliyoruz ki, “zihin korunamazsa gelecek korunamaz.” Bir gencin zihnini korumak ise pamuklarla değil, ilkelerle yapılır. Ve ilkelerin başında şu gelir: “Merhamet, sorumluluk verildiğinde asalet doğurur.”

Yazının Devamı

Sessiz Savaşın Yeni Adı: Kognitif Hegemonya: Zihnimizi Kim Yönetiyor?

Bir çağın içinde yaşamıyoruz… Bir çağın oluşturduğu zihinsel fırtınanın tam göbeğindeyiz. Bugünün savaşları, tankların tozu toprağıyla değil, algoritmaların görünmez keskinliğiyle yapılıyor. Artık güç; askeri yığınaklarda, ekonomik rezervlerde değil… Toplumların neye “gerçek” dediğinde, hafızasında hangi olayın kaldığında, geleceği hangi pencereden seyrettiğinde saklı.

Ve insanoğlu ilk kez şu gerçekle yüzleşiyor: “Zihni korumayan devlet, sınırlarını koruyamaz.”

Bu gerçeğin ışığında doğuyor yeni bir disiplin: Kognitif Hegemonya Bilimi.

Yazının Devamı

Kognitif Hegemonya Bilimi: Zeki İnsanların Çağı ve Mütevazı Bir İsim Babasının Notları

Zeki insan, sen şu anda sıradan bir köşe yazısı okumuyorsun.Bir kavramın, bir doktrinin, hatta bir çağın adının nasıl konduğuna dair satırların arasındasın.Ve ben, bu satırları sana yazan kişi, Gürkan KARAÇAM olarak, bütün samimiyetimle şunu söylemek istiyorum:Bu kavramın isim babası olarak anılmak benim için bir övünç değil, bir sorumluluktur.

Evet, “Kognitif Hegemonya Bilimi” ifadesinin isim babasıyım.Ama şunu en başta dürüstçe itiraf edeyim:Bu isim benim için kişisel bir prestij değil, Türkiye için tarihi bir zorunluluğun ifadesidir.Çünkü zeki insan, sen de biliyorsun ki, çağları değiştiren şey bazen bir icat değil, bazen bir kelimedir.

Uzun yıllardır psikolojik harp, algı yönetimi, zihin güvenliği, kognitif savaş gibi kavramların etrafında dönen tartışmaları izledim, okudum, düşündüm. Bir yerden sonra şunu fark ettim:Biz hep olan biteni açıklamaya çalışıyorduk ama hiç çağın adını koymuyorduk.Eski kavramlarla yeni savaşları anlamaya uğraşıyorduk.Soğuk Savaş döneminin “psikolojik harp” kalıbını, yapay zekâ çağının fırtınasına karşı kullanmaya çalışmak; kaset çalarla dijital veri çözmeye benziyordu.

Yazının Devamı

Sessiz Cephe’nin Doğuşu: Zihinlerde Başlayan Yolculuk

Bazı fikirler vardır; önce bir sessizlik olarak başlar. Duyulmayan, görünmeyen ama içte bir yerde derin bir çağrı gibi kendini hissettiren… Uzun süredir bu sessiz çağrı, ülkemizin en kırılgan, en savunmasız ve aynı zamanda en güçlü cephesi üzerine düşünmeye itiyordu: zihinler üzerine. Çünkü çağ değişti, yöntemler değişti, savaş alanları değişti ama insanın zihni, hâlâ kazanılması en değerli toprak olarak yerini koruyor. Bugünün dünyasında bir milleti geri düşürmenin yolu artık tanklardan, toplardan, tüfeklerden değil; bilgiden, duygudan, algıdan geçiyor. İnsan önce zihninde yeniliyor ya da zihninde kazanıyor. “En sessiz ve kalıcı zafer zihinlerde kazanılır.” sözü işte tam da bu yüzden yalnızca bir cümle değil; yeni dünyanın gerçeği artık.

İşte bu düşünce, Türkiye’de şimdiye kadar hiç açılmamış bir kapının önünde uzun süre durmama neden oldu: Psikolojik harp konusunda yalnızca bu alana odaklanan, bilimsel ve hakemli, disiplinlerarası bir dergi ihtiyacı. Bu eksiklik, artık görmezden gelinemeyecek kadar belirginleşmişti. Toplumlar yönlendiriliyor, kitleler hedef alınıyor, sosyal medya duyguların laboratuvarına dönüşüyor, uluslararası güçler bir ülkeyi çökertmek için ordularını değil, kelimelerini, görüntülerini, duygularını kullanıyor. Biz ise bu alanı hâlâ parça parça tartışıyor, dağınık bilgilerle idare ediyor, büyük resmin çerçevesini çizmekte gecikiyorduk.

Sessiz Cephe işte böyle doğdu. Mütevazı bir iddia ile değil; büyük bir sorumluluğun gereği olarak. Çünkü bu dergi yalnızca psikolojik harp uzmanlarının değil; nörologların, psikiyatristlerin, sosyologların, psikologların, stratejistlerin, ulusal güvenlik uzmanlarının, medya çalışanlarının, gazetecilerin, pedagogların, eğitimcilerin, tarihçilerin, hatta din adamlarının katkı vermesi gereken bir alanı kapsıyor. Zihin bir kişiye ait değildir; toplumun ortak alanıdır. Bu ortak alanı savunmak da tek bir disiplinin değil, hepimizin işidir. Bir ülkenin aklı, ruhu ve hafızası, birbirinden kopuk bilginin değil; birlikte üretilmiş hakikatin omuzlarında yükselir.

Yazının Devamı

Görünmeyen Odanın Işığı: Türk Aklının Unutulan Savaşı

Kimse görmezdi o odanın kapısını. Dışarıda at kişner, kılıçlar çarpışır, meydan toz duman olurdu; ama savaşın kaderi hiçbir zaman orada yazılmazdı. Gerçek savaş, sessiz bir lambanın altında eğilmiş birkaç adamın zihninde başlardı.

Türk tarihini anlamak isteyen herkesin bilmesi gereken ilk şey buydu: Biz sadece savaş meydanında değil, her şeyden önce savaşın anlamını belirleyen odalarda kazandık.

Ne var ki bugün… Dizilerde aksiyonun gürültüsü o odanın sesini bastırıyor. Kameralar kılıcın parıltısına aşık oluyor, aklın parıltısını görmeden geçiyor ve biz, kendi hikâyemizi en önemli yerinden sessizce kaybediyoruz.

Yazının Devamı

Gölgenin Bildiği: Uykuda Olanlar, Gömülü Yaşayanlar

Sevgili zeki insan… Bazı hayatlar anlatılmaz; bazı hayatlar yalnızca sezilir.

Bir öğretmen düşün…Tebeşir tutan parmaklarının arasından, sanki bir dünya haritasının sınırları süzülüyor.Sorularına verdiği yanıt, öğrenciyi değil; görünmeyen bir düzeni yokluyor.

Bir avukat düşün…Ceketinin cebindeki kalem, karar defteri değil, tarihin kenarına düşülmüş bir dipnot gibi duruyor.Duruşmada kullandığı kelimeler, sanki yalnız müvekkilin değil, bir milletin kader doğrusu boyunca ilerliyor.

Yazının Devamı

C-130’un Düşüşü ve Zekâ Sahibi İnsanların Gördüğü Görünmez Savaş

Zeki insan bilir: Bir uçak düşer, ardından sadece yüreklere değil, insanların zihinlerine de ateş düşer.C-130’un düşmesi bir kazadır ya da değildir; ama kazanın etrafında dönen söylemler, kaza değildir.Sen zeki insansın, meseleyi metal yığınıyla sınırlamazsın.Çünkü psikolojik harp, olayla değil olayın işlenişiyle ilgilenir.

Birileri hemen işe koyuldu.Kimisi soru soruyor gibi yaptı; kimisi sorgulatmak istedi.Kimisi acıyı konuşuyor gibi göründü; kimisi acıyı araçsallaştırdı.Kimisi “bilmiyoruz” dedi; kimisi bilinmezlikten iktidar devşirdi.Sen bunları görürsün. Çünkü akıl, sis içinde bile yönünü bulur.

C-130’un düşüşünden sonra sahneye çıkan söylem gruplarını tek tek çözümleyelim zeki insan, çünkü bunların her biri görünmeyen bir cephenin neferidir.

Yazının Devamı

Druidlerin Mirası: Görünmeyen Akıl İmparatorluğu

— “Tarih aslında savaşlarla değil, zihin modelleriyle yönetilir.” dediğimde dostum kaşlarını kaldırdı: — “Yani Napolyon, Sezar, Hitler… bunlar sadece operatör müydü?”

Gülümsedim.

— “Evet,” dedim. “Kılıçlar kırılır, imparatorluklar yıkılır ama bir zihin modeli bin yıl yaşar. Bugün dünyayı yöneten çark görünmezdir; çünkü artık savaş alanı bilinçtir. Ve o çarkın kökleri Druidlere kadar gider.”

Yazının Devamı

Gölge Harita: Suriye’de Akıl Savaşları ve Türkiye’nin Zekâ Hamlesi

Bir ülkeyi işgal etmenin iki yolu vardır: Biri ordularla, diğeri algılarla. İlkinde şehirler yıkılır, ikincisinde gerçeklik. Suriye, artık ikinci savaşın ortasında. Ve bu savaşta mermiler değil, mesajlar konuşuyor.

İsrail’in Suriye stratejisi, toprağı değil, tehdit algısını yönetmek üzerine kurulu. Her hava saldırısı yalnızca bir hedefi vurmaz; aynı anda Suriye halkına ve bölgeye şu mesajı verir:

“Kimse güvende değil, ama sizi biz güvende tutabiliriz.”

Yazının Devamı

Küresel İstihbarat Stratejileri: Akılların İmparatorluğu

“Bu çağda savaşlar artık cephaneyle değil, kavramlarla kazanılır.”

yüzyıl, görünmeyen akılların imparatorluğuna dönüştü. Devletler artık ordularla değil, algoritmalarla hükmediyor. Savaş meydanları haritalarda değil, beyin kıvrımlarında kuruluyor. Küresel istihbarat, görünmeyen bir tanrısallık inşa etti: her şeyi bilen, ama hiçbir şeyi göstermeyen bir zeka ağı.

“İstihbarat, bilginin değil, belirsizliğin yönetimidir.”

Yazının Devamı

Zihinlerin Savaşı: İngiliz Psikolojik Harbine Karşı Türk Zekâsı

“Silahın sesi biter, ama aklın mermisi hiç durmaz.”

Yeryüzünde savaşların görünmeyen bir cephesi vardır: zihinler. İngiltere bu cephede yüzyıllardır hüküm sürer. Onlar için savaş, toprak kazanmak değil, düşünceyi yönlendirmektir. Ve bu görünmez savaşta, en güçlü silah kelimelerdir.

İngiltere, “psikolojik harp”i yalnızca bir taktik değil, bir sanat haline getirmiştir. Tarihi boyunca doğrudan saldırmaz; önce karşısındakinin düşünme biçimini bozar, sonra onun eliyle kendi çıkarını uygulatır.

Yazının Devamı

Zihin Harbinin Sessiz Cephesi: Türkistan’ın Görünmez Savaşı

Sevgili zeki insan,Bugün seni bir savaşın ortasına götüreceğim; ne top sesi var ne de kan kokusu... Ama en derin yara burada açılıyor: zihinde. Çünkü artık savaş, tanklarla değil, düşüncelerle yapılıyor. Silah değişti, cephe değişti; artık hedef kalp değil, kanaat.

Rusya, “kardeşlik” diyerek başlar söze; ama bu kardeşliğin kucağı soğuktur.Anlatısı basit ama etkili: “Ortak tarihimiz, ortak dilimiz var; Moskova doğal merkezdir.”Bu söylem, tıpkı eski bir melodinin kulağa hoş gelişi gibidir ama altındaki nota bağımlılıktır.

Sputnik ve RT ekranlarında, Türkiye’nin her hamlesi “neo-Osmanlı” olarak çerçevelenir. Kazakistan’da Sputnik’in Ukrayna’da savaşan bir Kazak’ı övmesiyle başlayan haber, aslında bir şeyin itirafıdır: Bu alan, bir haber odası değil, bir cephedir.Rossotrudniçestvo’nun tiyatro, film, eğitim ağlarıyla kurduğu “kültürel kardeşlik”, bir yumuşak kuşatmadır. Göçmen işçilerin, boru hatlarının, kredilerin içinde bir zihin zinciri örülür.

Yazının Devamı

Küresel Uyanışın Eşiğinde: Kim Yönetiyor Bu Oyunu?

Hiç düşündün mü zeki insan… Gerçekten kendi hayatımızı mı yaşıyoruz, yoksa bize biçilen rolleri mi oynuyoruz? Biz “özgür bireyler” miyiz, yoksa “yönetilebilir kaynaklar” mı?

Bir telefon ekranına hapsolmuş milyarlarca insanın sessizliği, tarihin en büyük esareti değil mi? Dijital zincirler görünmez olduğu için mi fark edilmiyor, yoksa fark edenler susturuluyor mu?

Küresel şirketler neden artık devletlerden güçlü? Teknoloji devleri kimden izin alıyor, kimse onlara “dur” diyemiyorsa asıl hükümet kim? Para mı yönetiyor insanı, yoksa insan mı hâlâ parayı yönettiğine inanıyor?

Yazının Devamı

Afrika: Sessiz Kıtada Yükselen Zekâ Haritası

Yüzyıllar boyunca sömürülmüş, parçalanmış, kaynakları çalınmış bir kıta: Afrika.Ama kader sayfaları değişiyor.Bu kez haritayı çizenler değil, haritada olanlar konuşacak.Ve sevgili okuyucu, dünya yeniden kuruluyor; bu kez masanın ayaklarını Afrika taşıyor.

“Afrika artık dünya satrancının tahtası değil, hamle yapan oyuncusudur.”

Çin, Afrika’nın damarlarına yollar, limanlar, barajlar döşerken aslında bir strateji inşa ediyor:Krediyle sadakat, altyapıyla nüfuz.Bir bakıma Afrika’da beton değil, bağ inşa ediyor ama bu bağın içinde borcun ipi gizli.Şanghay’dan Addis Ababa’ya uzanan tren hattı sadece yol değil; nüfuz hattı.

Yazının Devamı

Zihnin Derin Devleti: Kırmızı Ekip

Bazıları savaş meydanında kurşun sıkar, bazıları masada satranç oynar...Ama Kırmızı Ekip, düşmanın zihnine sızar.Onlar, düşünceyle savaşan, kelimelerle vuran, zihinlerle kuşatan akıl askerleridir.Savaş, artık toprakta değil; beyinde başlar, algıda biter.

“Kılıç keser, akıl hükmeder.”

Kırmızı Ekip, görünmeyen bir aklın mimarlarıdır. Onlar, düşmanı anlamaz; onu yaşar.Her refleksini, her korkusunu, her kararsızlığını analiz eder.Çünkü zafer, rakibi yenmekle değil; onun düşünce haritasını yeniden çizmekle mümkündür.

Yazının Devamı

Almanya Ankara’ya Geldiyse, Dünya Değişiyor

“Bazen bir ziyaret, bir yüzyıllık sessizliği bozar.”

Avrupa’nın ağırbaşlı devleti Almanya’nın Ankara’ya uzanan yolu, yalnızca diplomatik bir seyahat değildir; tarihin rotasını yeniden çizen bir fark ediştir. Çünkü Berlin, nihayet bir gerçeği kabullenmiştir:

“Türkiye artık denklemde değil, denklemin ta kendisidir.”

Yazının Devamı

İngiltere’nin Ankara Defteri: Niyetlerin Haritası, Hamlelerin Mantığı

Diplomaside fotoğraf değil, fotoğrafı çekenin niyeti konuşur.

Ankara’daki karelerin arkasında dört ana niyet var: sanayi hattını canlı tutmak, Avrasya geçişini sahiplenmek, riskleri Türkiye üzerinden yönetmek, Londra finansını yeni jeopolitiğe bağlamak.

Bu ziyaretin vitrininde uçak var; çekmecesinde ise üretim hatları, bakım-sürdürülebilirlik sözleşmeleri, parça-entegrasyon dosyaları.Niyet: İngiltere, savunma sanayindeki istihdamı ve tedarik zincirini Türkiye ile kilitleyerek hem NATO’nun doğu-güney kanadını takviye ediyor hem de KAAN sonrası çağda oyunda kalıyor.

Yazının Devamı

Amerika’nın Devlet Aklı: Gücün Hafızası, Korkunun Mantığı

Amerika Birleşik Devletleri’ni anlamak, bir ülkeyi değil, bir zihniyeti çözmektir. Bu zihin, askeri üslerle değil, algı ağlarıyla dünyayı çevrelemiştir. ABD’nin devlet aklı, sandıktan değil, sistemin kendisinden doğar. Başkanlar değişir, ama akıl hep aynıdır: “Kural koy, kriz üret, sonra çözümün tek adresi sen ol.”

Amerikan devlet aklı, “özgürlük” maskesiyle gizlenen derin bir korku psikolojisinin ürünüdür. Bu korku üç kaynaktan beslenir:

Yükselen güç korkusu: Çin’in teknolojik ilerleyişi, Rusya’nın jeopolitik direnci, Türkiye gibi bağımsız akıl üretmeye başlayan ülkeler…İç çürüme korkusu: Kimliksizlik, bireycilik, toplumun ruhsal çöküşü…Kontrol kaybı korkusu: Para, medya ve güvenlik sistemlerini yöneten dijital gücün bir gün kendi başına düşünmeye başlaması…Bu yüzden ABD’nin aklı savunma refleksiyle saldırganlık arasında sıkışmıştır. Saldırır, çünkü korktuğu için daha çok saldırır. Bu döngü, Amerikan stratejisinin psikolojik motorudur.

Yazının Devamı