Olan hep halka olur

Dün, İran televizyonunu hackleyenler, 2022 yılında İran Ahlak Polisi tarafından tutuklanıp, ağır işkencelerle öldürülen Mahsa Amini'nin ardından iki yıl boyunca süren protestolardan görüntüler göstermiş kısa bir süre.

İsrail ve tüm işgalci güçler “Sizi diktatörlükten, baskıdan kurtarmak için” diyor ya hep, yani hatırlayın babında kısa bir şov olmuş, ama... Ama savaş başka ve korkunç bir şey..

Keşke baskıcı rejimler olmasa. Keşke kadınları giyinme şekilleri için öldürmeseler. Ayrıca hangi hakla? Bütün dinler, “Öldürmeyeceksin” der. Bütün dinler, dini öğretiler barışçıldır. Organize hale getirip, zarar veren bir makinaya çevirmemeliydi insanoğlu bu kurumu.

Masum halkın öldürülmesine karşı olan İranlı muhaliflerden de ülkesine dönmeye çalışanlar var diyor bazı haberler. Alışılmışın aksine, Türkiye’den de ülkesine dönmeye çalışan pek çok İranlı var diyor haberler. Vatan önemlidir. (Vatan Farsça bir kelime bu arada ve Gülistan Eyaletinde bu isimde bir kenti de var İran’ın.)

İslam devrimi öncesi işler harika mıydı? Şah döneminde de yine halk zorda ve zor durumdaydı. Rejimler, halklarını ezilmekten ve savaşlardan korumalıdır. Oysa güzelim Orta Doğu'da, hemen hiçbir zaman, bu böyle olmamıştır.

Şahları Da Vururlar

Ferhan Şensoy’un yazdığı oyun 1980’lerden başlayarak aralıksız 586 kez sahnelendi. Hikaye 1940’ların İran’ında isim benzerliği yüzünden İran İstihbarat Teşkilatı ile başı belaya giren Ömer Hayyam’ın yanlışlıkla hapse atılmasıyla başlar oyunda.

Şah Rıza Pehlevi yönetimindeki ülkede işler raydan çıkmak üzeredir. Şah’ın pek de parlak olmayan özel hayatı, saray içi dedikodular, güç çekişmeleriyle yoğunlaşan gündem, geçim sıkıntısı içinde bunalan halkın içinde isyanın yavaş yavaş yükselen seslerine sebep olur.

Diğer tarafta lüks ve şatafat içinde, halktan kopuk olan yönetim ve iktidar çekişmeleri, dönemin dünya basınını sürekli meşgul eden saray hayatı ve şah yönetimi ile halk arasında günbegün açılan uçurum artık her şeyi kopma noktasına getirmiştir. Ferhan Şensoy benzersiz mizahıyla, günümüze göndermeler yaptığı Şahları da Vururlar’ da, seyirciye “Batılılaşma nedir ve ne değildir?” gibi sorular sordurur.

Ömer Hayyam; halktan biri

Öyledir, sıradan bir kunduracıdır ama Şah’ın polisi buna bir türlü inanmaz.

“BEHRUZ – Sen Ömer Hayyam değil misen?

HAYYAM – He, menem.

BEHRUZ – (Koynundan bir rubaiyat çıkarır) Mu robaiyatı sen yazmamış mısen?

HAYYAM – Men robaiyat mı yazmışem?

HAYYAM – Yahu men anlatmışem, men dinlemişem, mendeniz mavallı mir kunduracıyem kendi guşemde gizli pence yapırem.

BEHRUZ – Hem de gizli yaparsen ha?

HAYYAM – Valla gizli isteyene gizli yapırem, şir-i pençe isteyene aynen şir-i pençe yapırem.

BEHRUZ – Demek munlardan başka şiirlerin de var ha?

HAYYAM – Menem şiirim miirim yok, şir demişem… Ormanların kralı şir var ya, tarihte Şir Yürekli Rişar var ya…

BEHRUZ – Demek aranızda mir de Rişar var, kökü ecnebide faaliyet ha?...”

Yaa... İşte böyle böyle, tek adam rejiminde,

Zavallı kunduracı Ömer Hayyam, gönderilir hapse...

Her dönemin hikayesini anlatmaya muktedir olan bu eşsiz oyun, kelime oyunlarıyla ve müzikleriyle zihinlerimize mıh gibi çakılmıştır.

Tüm kadim kültürlerin coğrafya ile sınavı vardır. Orta Doğu’nun sınavı ise, hep en zoru, en uzunu.

Ömer Hayyam İran Orta Doğu
Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız