Değerli dostlarım bu hafta sizlere uzun zamandır gözlemlediğim ve çok sayıda STK yöneticisi arkadaşlarımın rahatsız olduğu bir konu ile dikkatleri üzerine çekmek istedim.
Bu konu neydi; STK’ların Üzerine Yapışan Etiket, Siyasallaşma
Uzun yıllardır sivil toplumun içindeyim. Gördüğüm tablo şu: Ülkemizde bir sivil toplum kuruluşu kurduğunuzda, ne amaçla kurarsanız kurun, ilk sorulan şey “Hangi partiden?” oluyor.
Köylerde sağlık farkındalığıyla gönül köprüleri kurmaya çalışıyoruz.
Kocaeli Sağlık Çalışanları Derneği olarak bu yıl YEDEP Projesi kapsamında hayata geçirdiğimiz “Kentten Köye Sağlık Köprüsü Projesi”, sadece bir sağlık faaliyeti değil, aynı zamanda insanımıza uzanan bir gönül köprüsü oldu.
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve Kocaeli Kent Konseyi’nin destekleriyle, Kocaeli Üniversitesi ve Diyabet Hemşireleri Derneği paydaşlığında yürütülen bu proje ile, sağlık hizmetinin sadece hastane duvarlarıyla sınırlı olmadığını göstermeye çalıştık.
Değerli dostlar aslında bu benim haddim olan bir konu değil ama ülkemizde artık yüzlerce Üniversite, binlerce akademisyen var. Her biri birbirinden kıymetli ve değerli.
Fakat ülkemizde üniversitelerimizin sadece eğitim kurumu gibi çalıştığına yönelik eleştirilerde yok değil.
Biz bilmiyoruz ki üniversitelerimiz ve akademisyenlerimiz ciddi çalışmalara imza atıyor ve çok değerli patentler ile ülkemizi temsil ediyorlar.
Ülkemizde artan yaşlı nüfus riskini belirli dönemlerde gündeme taşıyorum.
Bu haftada bu konuyu görüşlerinize sunmak istedim çünkü gelecek için çok önemli bir konu.
Dünya da ülkemiz de hızla yaşlanıyor.
İlk yardım hayat kurtarır. Bu basit ama hayati gerçeği hepimiz biliyoruz. Ancak ne yazık ki ülkemizde ilk yardım bilgisi toplumun geneline yayılmamış durumda.
Bu konuyu özellikle camiler üzerinden gündeme taşımak istiyorum. Çünkü camiler, toplumun ortak buluşma noktalarıdır ve imam ile müezzinler topluma rehberlik eden kişilerdir.
Dolayısıyla camilerde ilk yardım eğitiminin verilmesi sadece dini bir mekânın işleviyle sınırlı kalmaz, toplumsal sağlık ve güvenliğe de katkı sağlar.
Son günlerde sosyal medyada en çok tartışılan konulardan biri bu konu olabilir.Kamu çalışanlarına yönelik giderek artan öfke.
Değerli dostlar son günlerde kamu çalışanı memur ve emeklilerin 2026 ve 2027 yılları için alacakları ücretlerle ilgili görüşmeler 4 buçuk milyon çalışanı ilgilendiriyor ve bu konu ile ilgili düzenlemeler yapılmaya çalışılıyor.
Fakat sokakta, kahvede, sosyal medyada haberlerde ve İnternet medyasında yapılan haber yorumlarında olan bir durum var ki bu durumu iyi ve doğru okumak gerekiyor.…
Artık sabrımızı taşıran bir noktaya geldi. Motorlu sürücüler trafiğin düzenini altüst ediyor.
Araçların arasından bir anda fırlıyor, yüksek hız yapıyor, aynaya çarpıp geçiyor, hatta telefonla oynayarak ilerliyorlar. Sayıları her geçen gün artıyor, nereden çıktıkları yada çıkacakları belli olmuyor.
Ne yeterli yol var, ne de yeterli kural bilinci.
Geçtiğimiz günlerde Kocaeli Bağımlılıkla Mücadele ve Rehabilitasyon Derneği tarafından düzenlenen bir toplantıya katılım sağladım. Toplantıda Dünya’da ve ülkemizde bağımlılıkla ilgili çok önemli bilgilere sahip oldum.
Şunu söylemeliyim ki bağımlılık her geçen gün artan ve farklı alanlarda insanlığa risk oluşturan çok önemli bir konu.
BAĞIMLILIK BÜYÜK BİR SORUN
Ülke olarak yıllardır afetlerle yüzleşiyoruz. Depremler, seller, yangınlar, fırtınalar, belki de çok yakında savaşlar ve daha niceleri...
Ancak her büyük felaketin ardından hâlâ aynı soruları soruyor, aynı ihmalleri konuşuyoruz:
“Neden hazırlıksız yakalandık?”, “Neden organize olamadık?”
Öncelikle şunu söyleyeyim bu yazdıklarımı Kocaeli Üniversitesi'nde çalışıyorum diye yazmıyorum. Kocaeli Üniversitesi yönetiminde de herhangi bir yükselme, makam ve mevki talebim olmadı olmayacak da.
Ben Rektör hocamıza yapılan haksızlığı görünce üzülen bir birey olarak bu yazıyı yazmak istediğimi belirtmek istiyorum.
Şahsen liyakata inanıyorum, profesyonellik, tecrübe, bilgi ve iyi niyetli yaklaşımın önemine değer veriyorum.
Günümüzün en büyük sorunlarından bir tanesi sağlıklı bir toplum olmayışımız diye düşünüyorum.
Gerçekten fiziken yani bedenen yeterince sağlıklı mıyız?
Peki ruhen sağlıklı mıyız?
Değerli dostlarım bu konu ile ilgili daha önce bir kaç yazı kaleme almıştım.
Ülkemizde kime sorsak mutsuz.
Yağ var, şeker var, un var, ocak var ama helva yap deyince herkesin başı ağrıyor. Herkes bir mutsuz, herkes bir umutsuz.
Tıbbi medikal cihazlarımızı kendimiz üretmeliyiz.
Değerli dostlarım bu hafta sizlere sağlıkta dışa bağımlı olduğumuz alanlar ile ilgili bir yazı yazmak istedim.
Yazımın en sonunda yazmam gerekeni en başında yazarak başlamak istiyorum.
Dikkat et kimliğini sakın kirletme çocuğum.
Son günlerde ülkemizde siyasi hareketlilik ve gergin ortamı, siz gençleri daha fazla risk almaya teşvik ediyor.
Sizlere naçizane kendi çocuklarıma söylediğim gibi seslenmek istedim kendimce.
Değerli dostlarım; bu hafta sizlere bir gözlemimi aktarmak ve sizleri bilgilendirmek istiyorum.
Son günlerde gerek sosyal medya hesaplarında gerekse işyerlerindeki tabelalarda 'Danışman' adı altında hizmet sunan reklam ve içerik üreten bir alandan bahsetmek istiyorum.
DANIŞMANLIK...
Değerli dostlarım; geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabımdan bir kaç cümle kurmuştum ve bu konuyla ilgili çok sayıda dostumuz mesajlar yazdı destekleyen konular dile getirdiler. Var olsunlar.
Kamu kurumlarının yönetimi konusundaki liyakatsizlik konusunda çok ciddi şikayetler var ve bu konuyu yöneticilerimizin de çok iyi bildiklerini düşünüyorum.
Toplumumuzda kamu kurum ve kuruluşlarında yönetici belirleme süreçlerinde liyakat yerine torpil, kayırmacılık, siyasi bağlantılar, hemşehricilik ve akrabalık gibi faktörlerin etkili olduğu yaygın bir görüş.
Bence yaya geçidi çizgileri kaldırılsın.
Nasıl olsa uyan yok.
Değerli dostlar, daha önce çok defa yazdığım ahlaki değerlerimizi kaybettiğimiz yönündeki yazıma bu hafta hukuk ve yasa bile dinlemeyen bir toplum haline dönüştüğümüz ile devam etmek istiyorum.
Ülkemizde 17 bakan, 600 milletvekili, onlarca müsteşar, yüzlerce daire başkanı, binlerce şube müdürü, on binlerce yönetici ve daha kimler kimler... Anayasa, yasa, hukuk, mevzuat, kararnameler hazırlayıp topluma hizmet sunuyor.
365 günün 360 günü vekiller Meclis'te toplanıp yasa çıkarıyor. En masum şekli ile el kaldırıp el indiriyorlar. Gece sabahlara kadar tartışıyor yeri geliyor kavga çıkarıyor, bazen de ciddi ciddi dövüş ediyorlar.
Meclis'e bir yasanın gelmesi için binlerce kişinin fikirleri alınıyor, konunun tarafları görüşler yazıyor, talepler iletiyor, tezler ortaya koymaya çalışıyor ve yasanın doğru şekilde çıkması için binlerce insan fikirleri ile yazılı dokümanlar oluşturuyorlar.
Bu bir yatırım tavsiyedir.
Bir hisse meselesi aslında hayat.Kimine göre ne kadar menkul kıymetler de ederi varsa değeri olan. Birde manevi dünyada gideri olan.
Sadece hangi HİSSE'den aldığın önemli.
Deformasyon, kelime anlamı olarak bir şeyin şeklinde, yapısında ya da doğasında bozulma anlamına gelir.
Bu terim, tıptan mühendisliğe, sosyolojiden kültüre, bilişimden psikolojiye , sanattan ahlak'a kadar birçok alanda karşımıza çıkar.
Eğitimde deformasyon, mesleki deformasyon, aile ve aile yapısında deformasyon ile konu uzar gider.
Değerli dostlar;Nokta Gazetesinde yazdığım köşe yazılarımla her hafta toplumumuzu ilgilendiren bazı konulara dikkat çekmeye çalışıyorum.
Eleştiri ve özeleştiri yapmaya, eksik ve hata varsa düzeltilmesini istiyorum. Kırmadan, dökmeden konuyu ilgililere havale etmeye çalışıyorum.
Bizlere gün içinde çok sayıda değişik öneriler, şikayetler ve talepler geliyor.
Değerli dostlar 14 Kasım DÜNYA DİYABET GÜNÜ olarak kutlanıyor.Bizlerde bu güne özel yaklaşık 20 gündür farklı etkinlikler ile Diyabet farkındalığı oluşturulmaya çalışıyoruz.
Yönetim Kurulu Başkanı olduğum Kocaeli Sağlık Çalışanları Derneği olarak geçtiğimiz yılllarda farklı konular işleyerek Sağlık ile ilgili önemli konularla vatandaşın ilgisini çekmeye çalıştık.
Bir önceki yıl İLKYARDIM EĞİTİMİ ve ÖNEMİ konusunu, geçtiğimiz yıl AFET ve ACİL DURUM konusunu, bu sene ise DİYABET konusunu insanların dikkatine sunmaya çalıştık.
Değerli dostlarım;Daha önceleri bazı platformlarda sık sık tartıştığımız bir konu var ki, yaşadığımız ve ekmeğini yediğimiz güzel şehir, koca şehir, Kocaelimizde "kentlilik bilinci var mı" konusu.
Bu konu tartışmaya oldukça açık ama genel bir kanaat var ki bu şehirde kentlilik bilinci olmadığı yönündeki fikirlerin ağır bastığı.
Kentlilik bilinci nedir?Kentte yaşayan bireylerin kente özgü davranışlar sergilemeleri, birer kentli ve paydaş olduklarının farkında olmaları ve buna uygun davranmaları, aidiyet bağı ile bağlı oldukları kente sahip çıkmaları anlamına gelmektedir.
3 Çocuk meselesini doğru yönetemedik.
Değerli dostlar, daha önceki köşe yazılarımda kaleme aldığım bir konu var ki dünyada ve ülkemizde ortalama yaşam süresinin uzadığı ve bununda önümüzdeki 20- 30 yıl sonra problemler doğurmaya başlayacağı yönündeki kanaatlerimi dile getirmeye çalışıyor olmam dı.
Başta neden 3 Çocuk meselesine değinme gereği hissettim bunu önümüzdeki haftalarda yazacağım.
