STK'larda Siyasal İlişkilendirilme Sorunları

Değerli dostlarım bu hafta sizlere uzun zamandır gözlemlediğim ve çok sayıda STK yöneticisi arkadaşlarımın rahatsız olduğu bir konu ile dikkatleri üzerine çekmek istedim.

Bu konu neydi; STK’ların Üzerine Yapışan Etiket, Siyasallaşma

Uzun yıllardır sivil toplumun içindeyim. Gördüğüm tablo şu: Ülkemizde bir sivil toplum kuruluşu kurduğunuzda, ne amaçla kurarsanız kurun, ilk sorulan şey “Hangi partiden?” oluyor.

Topluma fayda üretmek için adım atsanız bile, birileri mutlaka o adımın ardında “siyasi bir gölge” arıyor.

Oysa ki sivil toplumun doğasında siyaset değil, insan vardır. Hizmet vardır, dayanışma vardır, vicdan vardır. Ancak gelin görün ki, bugün Türkiye’de bir sivil toplum kuruluşunun apolitik kalması neredeyse imkânsız hale geldi. Tarafsızlık bir meziyet değil, bir “şüphe konusu” olarak görülüyor.

Bir belediyeye proje anlatmaya gidiyorsunuz, hemen fısıltılar başlıyor: “Demek o partiden yana...”
Bir milletvekiline randevu alıyorsunuz, dedikodu hazır: “Onlarla mı çalışıyor artık?”
Toplum olarak, yapılan işin içeriğine değil; yapanın kimle fotoğraf verdiğine odaklanıyoruz.

Bu ülkede sivil toplum kuruluşları ikiye ayrılıyor: Siyasi partilerin arka bahçesi olanlar ve bu yaftadan kaçmaya çalışanlar.

İlk grup zaten belirli bir ideolojiye hizmet ediyor. İkinci grup ise, kendini sürekli “tarafsızım” diye ispat etme derdinde. Her toplantıdan sonra açıklama yapmak zorunda kalıyor, her etkinlikte niyet sorgusuna maruz kalıyor.

Halbuki bir sivil toplum kuruluşunun belediye ile, valilikle, hatta bir milletvekiliyle görüşmesi gayet doğaldır. Çünkü STK, topluma hizmet eden bir köprüdür; o köprünün altından siyaset değil, toplumsal fayda akmalıdır.

Ne yazık ki sivil toplumun itibarı, siyasi kavgaların arasında eriyip gidiyor.
Bir dernek bir belediyeyle proje yaptığında, hemen “onların yan kuruluşu” deniyor.
Bir vakıf bir milletvekiliyle aynı karede göründüğünde, “partiye geçti” söylentisi dolaşıyor.

Bu anlayış, sadece STK’ları değil, toplumun örgütlenme kültürünü de çürütüyor.

Ama burada şu eleştiriyi yapmak gerekiyor. Sivil Toplum Kuruluşları amaç ve hedeflerinin dışına çıkıyor gerçeği.

Bir başkan ve yönetimi herhangi bir sebeple siyasallaşıyor ve buna karşı çıkan farklı bir grup ile çatışmalar sonucunda aynı amaca hizmet eden onlarca STK kuruluyor gerçeğinden.

Ülkemiz gerçekten siyaset yapabilmek adına parçalanmış binlerce STK ile doldu taştı.

Siyaset, sivil toplum kuruluşu birbirinin içine girip karmakarışık bir hale geldi.

Oysa güçlü demokrasiler, güçlü sivil toplumla ayakta durur.
Bizde ise siyasetin gölgesi o kadar büyümüş ki, sivil toplum nefes alamaz hale gelmiş.

STK’lar siyasetle değil, siyaset STK’larla iş birliği içinde çalışmalı. Ama bu iş birliği “taraf olma” anlamına gelmemeli. Birlikte üretmek, tarafsız kalmakla mümkündür.

Sivil toplum kuruluşları, kimsenin çantası, afişi, oy deposu ya da propaganda aracı olmamalı.

Onlar halkın vicdanıdır.
O vicdan, bir partiye değil; topluma, insana, iyiliğe hizmet eder olmalı.

Artık şu gerçeği görmemiz gerekiyor:
Bir STK’nın kimden yana olduğu değil, ne yaptığı önemlidir.
Yafta ile değil, fayda ile konuşulan bir sivil toplum anlayışına ihtiyacımız var.

Yoksa biz konuşmayı, tartışmayı, üretmeyi değil; sadece birbirimizi etiketlemeyi sürdüreceğiz ve toplum olarak kaybetmeye devam edeceğiz.

Sivil Toplum Kuruluşları 'mızı siyasi bir araç olmaktan çıkararak amaç, hedef, vizyon, misyon ve kurumsal markalar haline dönüştürmek için çalışmak ümidimi bildiriyor her birinize sevgilerimi gönderiyorum.