Algıların Ordusu, Hakikatin Kalesine Saldırıyor: Ortadoğu’da Gerçeklik Değil, Gösteri Kazanıyor

Gürkan Karaçam

Gürkan Karaçam

Tüm Yazıları

“Ortadoğu'da kurşunlar bedenleri, kelimeler ise hakikati öldürüyor.”

Savaş artık sadece tanklarla, roketlerle, insansız hava araçlarıyla yapılmıyor. Günümüzün en büyük cephesi; zihinler. Savaş uçakları kadar etkili olan ise kelimeler, kavramlar ve görüntüler. İsrail ve İran arasında süren çatışmalar, bu yeni çağın algı savaşlarının, hakikatin şekillendirilmiş bir halini pazarlayan psikolojik harp mekanizmalarının en bariz örneği oldu.

Ama bu defa işin içinde sıradışı bir aktör daha vardı: Türkiye. Sessiz çoğunluğun sesi oldu. Dünyanın hakikat körlüğüne karşı bir dürtü, vicdanın son parıltısı gibi durdu. Sadece diplomasiyi değil, anlam savaşını da yönetti.

1. İsrail'in “Aslan” Yalanı: Kükreme Algısı, Katliam Gerçeği

İsrail, İran’a SALDIRISINA “Yükselen Aslan” (Rising Lion) adını verdi. Ne büyük ironi!

  • Saldırının ismiyle verilmek istenen mesaj net: “Korkun! Biz kükreyen aslanız. Sizler ise avsınız.”
  • Aslan imgesiyle sadece güç değil, doğal haklılık ve orman kanunu vurgulandı: “Orman kralı avını parçalar; çünkü bu onun doğasıdır.”
  • Böylece, sivillerin öldürülmesi, hastanelerin bombalanması, çocukların enkaz altında kalması… “bir hayvanın içgüdüsü” gibi sunulmaya çalışıldı.

Ama unutuyorlar:

“Aslan olmak kükremek değil, adaletle hükmetmektir.”

İsrail’in aslanlığı, bombaların gölgesinde korkuya dönüşürken; Türkiye'nin sessiz ama sarsıcı haykırışı dünyayı sarsmaya başladı.

2. İran’ın Meşru Müdafaası Nasıl Saldırıya Dönüştürüldü?

İran, İsrail’in saldırılarına, yıllardır uyguladığı ambargoya, hedef aldığı bilim insanlarına ve suikastlara karşılık verdiğinde dünya basını birden tek ses oldu:

  • “İran saldırıya geçti.”
  • “Orta Doğu’da gerginlik tırmanıyor.”
  • “İran'ın kışkırtıcı hamlesi.”

Oysa İran, uluslararası hukuka göre, orantılı bir meşru müdafaa hakkını kullandı. Ama psikolojik harp şöyle işler:

“Gerçeği değiştiremezsen, algıyı değiştir. Saldırganı mağdur, mağduru tehdit göster.”

İşte tam bu noktada Türkiye devreye girdi. “Hakikat bir gün mutlaka ortaya çıkar” diyenler değil, onu ortaya çıkaranlar kazandı. Türkiye, bu algı cenderesinin dışında kalarak vicdanı merkeze aldı.

3. Ortadoğu’da Psikolojik Harbin Boyutları

Ortadoğu artık askeri değil, anlamsal işgale uğruyor. İşte örnekleri:

a) Batı Medyası: Gerçeği Filtreleyen Mercek

  • İsrail saldırır: “Güvenlik operasyonu”
  • İran karşılık verir: “Tehlikeli provokasyon”
  • Türkiye ses yükseltir: “Otoriter popülizm”

Batı'nın medyası, olguları değil, algıları üretir.

“Gerçeği anlatmazlar; çünkü kendi kurgularına ihanet etmiş olurlar.”

b) ABD ve İngiltere: Algı Mühendisliğinin Sanayi Güçleri

  • Suikastlar meşru savunma, tepkiler radikal saldırı.
  • Gazze bombalanır, adı “özgürlük mücadelesi” olur.
  • İsrail’in sözcüleri CNN’e çıkar, İran’ın sözcüleri terörist ilan edilir.

ABD, dünya kamuoyunu “iyi çocuk” - “kötü çocuk” formatında büyüttü.

İngiltere ise “akademik soğukkanlılık” kisvesiyle kirli diplomasiye makyaj yaptı.

4. Türkiye: Gerçeğin Adresini Gösteren Devlet

Türkiye'nin tavrı, klasik anlamda "denge politikası" değildi. Bu sefer denge değil, doğru taraf seçildi.

  • Sadece söylemler değil, semboller de bu savaşın parçasıydı:
  • Türkiye’nin kullandığı kavramlar: Mazlum, adalet, hak, şeref.

İsrail’in kullandığı kavramlar: Güvenlik, caydırıcılık, savunma. Bu kelimeler bile hangi tarafın neyi inşa ettiğini gösteriyor. Türkiye kelimelerle değil, kavramlarla savaştı.

“Mazlumu savunmak taraf olmak değil, insan olmaktır.”

5. Alternatif Gerçeklik Algıları: Herkes Kendi Hakikatini Kodluyor

Modern savaşların en büyük tehlikesi nedir biliyor musunuz?

Artık herkes kendi gerçekliğini yaratıyor.

  • Bir çocuk ölür, sen “şehit” dersin; onlar “kalkan” der.
  • Bir ev yıkılır, sen “katliam” dersin; onlar “yan hasar” der.
  • Bir şehir bombalanır, sen “insanlık suçu” dersin; onlar “askeri hedef” der.

İşte tam bu noktada hakikat pusulasını kaybetmiş bir dünyada, Türkiye, “vicdanla inşa edilmiş hakikat”i yeniden tarif etti.

SON SÖZ:

Bu savaşta, kimin güçlü olduğu değil, kimin haklı olduğu önemlidir.

Ama haklı olmanın bir önemi kalmaz eğer anlatamazsan.
İşte o yüzden bugün susmak değil, konuşmak; beklemek değil, anlatmak gerekir.

“Hakikati haykırmayanlar, yalanı duymazdan gelenlerin safına geçer.”

Ve unutma dostum:

“Tankların sustuğu gün savaş bitmez; ama yalanların sustuğu gün barış başlar.”

Gürkan KARAÇAM