Alaska Zirvesi’nin Görünmeyen Cephesi: Putin’in Psikolojik Harbi ve Türkiye’nin Alması Gereken Ders
Diplomasi, göründüğü kadar masum değildir. Zirveler, aslında birer savaş meydanıdır; tek farkı, tankların yerini kelimelerin, tüfeklerin yerini bakışların almış olmasıdır. Alaska’da sahnelenen ABD-Rusya buluşması, kağıt üzerinde “diplomatik temas” olarak geçse de perde arkasında kıyasıya bir psikolojik harp oynandı.
Ve burada öne çıkan aktör, hiç kuşkusuz Vladimir Putin’di. Çünkü Rusya, yüzyılların devlet aklını, Soğuk Savaş tecrübesini ve imparatorluk refleksini masaya taşıdı. Bizim için önemli olan soru ise şu: Putin bu psikolojik harbi nasıl yürüttü ve Türkiye bundan ne anlamalı?
Zirve Öncesi: Oyun Başlamadan Tahtayı Kurmak
Putin’in ekibi, zirve öncesi günlerde ABD’yi yıpratma stratejisini devreye soktu. Kremlin’in kontrolündeki medya, Washington’un küresel liderliğinin çatırdadığını, NATO’nun dağınık olduğunu ve Avrupa’nın Amerika’dan uzaklaştığını sürekli işledi. Ön Alma Stratejisi’ni etkili kullandı.
Bu hamle aslında psikolojik harbin en kritik safhasıdır: “Oyun başlamadan önce rakibin zihnini kafese almak.” Çünkü bir satranç oyuncusu bilir ki, rakibin açılışta kendini güvensiz hissetmesi, oyunun geri kalanını da zehirler.
“Kafese alınmış bir zihin, özgür bir ordudan daha kolay teslim olur.”
Zirve Anı: Sessizlikle Vurmak, İroniyle Sarsmak
Alaska’da Putin’in doğrudan saldırgan bir üslup yerine, kontrollü, ölçülü ve zaman zaman alaycı bir dil kullanması dikkat çekti. Amerikalı muhatapları sürekli “demokrasi, insan hakları, tehditler” üzerinden yüklenirken, Putin her seferinde soğukkanlılıkla cevap verdi.
Buradaki mesaj açıktı: “Ben sinirlenmiyorum, sen ise sürekli öfkelisin. Bu durumda kim daha güçlü görünüyor?”
Diplomaside psikolojik üstünlük çoğu zaman yumrukla değil, sükûnetle kazanılır. Putin de bu formülü uyguladı.
“En derin sessizlik, en gürültülü meydan okumadır.”
Zirve Sonrası: Algıyı Taçlandırmak
Asıl oyun, zirveden sonra başladı. Rus medyası, görüşmeleri “Rusya dik durdu, Amerika bocaladı” mealindeki manşetleriyle dünyaya servis etti. Kremlin’in ustalığı, masadan çıkan somut kazanımlardan ziyade, küresel algıyı yönetmesindeydi.
Çünkü psikolojik harp, gerçeği değil, algıyı önemser. Ve çoğu zaman, insanlar olayların ne olduğuna değil, kendilerine nasıl anlatıldığına inanır.
“Hakikat bazen önemlidir; ama algı her zaman belirleyicidir.”
Türkiye İçin Çıkarımlar
Bizim için asıl kritik nokta burasıdır. Alaska’da oynanan oyunu doğru okursak, kendi geleceğimizi de daha sağlam inşa edebiliriz.
1. Algı Yönetimi Ulusal Güvenliğin Parçasıdır
Türkiye bugüne kadar birçok kez sahada kahramanca mücadele etti. Fakat küresel ölçekte hikâyemizi biz değil, başkaları anlattı. Bu da bize zarar verdi. Unutmayalım:
“Kendi hikâyeni yazmazsan, başkasının senin için yazdığı hikâyenin figüranı olursun.”
2. Soğukkanlı Güç Diplomasisi Şarttır
Putin’in tavrından çıkaracağımız ders şudur: Masada öfke değil, strateji konuşur. Türkiye de Doğu Akdeniz’den Karadeniz’e, Kafkasya’dan Orta Doğu’ya kadar her kriz noktasında hesapla, planla ve sükûnetle hareket etmelidir ve büyük ölçüde ediyor da...
3. Küresel Dil Üretmek Zorundayız
Rusya, Alaska’da sadece ABD’ye değil, dünya kamuoyuna mesaj verdi. Türkiye de tezlerini yalnızca Ankara’da değil, Londra’da, Berlin’de, Pekin’de, Washington’da anlatabilmelidir. Çünkü:
“Dünya seni kendi dilinde değil, senin dünyaya anlattığın dille anlar.”
4. Rakiplerin Kırılganlığını Fırsata Çevirmek
ABD-Rusya çekişmesi kontrollü olarak artarak sürecek. Bu rekabet, Türkiye için riskler kadar fırsatlar da barındırıyor. Asıl maharet, bu kırılganlıkları doğru zamanda fırsata çevirmektir.
Masanın Gölgesini Okumak
Alaska Zirvesi, bize bir kez daha şunu öğretti: Diplomasi, sadece oturulan masada değil, masanın gölgesinde oynanır. Putin bu gölgeleri ustalıkla kullandı.
Türkiye için asıl mesele, gölgeleri okuyabilmek, hatta kendi gölgemizi yaratabilmektir. Çünkü dünya siyasetinde gerçek zafer, sahada değil; zihinde kazanılır.
“Asıl savaş, masada değil; masanın insanın zihninde bıraktığı gölgede kazanılır.”
Türkiye bu gölgeleri okumayı öğrenirse, ki bu konuda çok yol kat etti, artık izleyen değil, oyunu kuran taraf olur.
Gürkan Karaçam