Celalettin Kırboz

Celalettin Kırboz

Nitelik, Nicelik ve KOCAELİ !

Nitelik, nicelik değince; biz sadece kendi alanımızı anlatır veya eleştiririz, bilmediğimiz alanlara asla girmeyiz… O yüzden Kocaeli'nde sanayinin niteliğini ve niceliğini biraz irdeleyelim istedim bu hafta…

Bir kuruluş büyüklük olarak nasıl ölçülür? Küçük orta büyük işletmeler KOBİ'ler 250 den fazla istihdam ve yıllık 1 milyar TL ciro yapan firmalar ve bu verilerin üzerinde büyüklüğe sahip olan firmalar bunlara da “büyük işletmeler” deniyor. KOBİ kapsamına girmeyen diğer işletmelere ise çalışan sayısı 50 den az ve 100 milyon TL/yıl cironun altında kalanlara küçük işletme esnaf veya zanaatkar olarak bir tanım getirilmiş. İlimizde ulaşamıyorum ama ülke genelinde %97 Kobi tanımına giriyor sanayi kuruluşlarının. Tüm hesaplar onlara göre yapılıyor, kredi, yer, yönetmeliklerin ilk hedefi KOBİ'ler.

Bu konu şimdilerde çok daha önem kazandığı bir süreci yaşıyor; “ Asgari ücret” ve ona dayalı 2026 yılı ücret politikası…! Biliyorum sanki biraz ekonomiyi yazan arkadaşların alanına girmiş gibi algılansa da; ekonomi tahsilim olduğu halde çok müdahil olmak istemem… Benim derdim yine KOCAELİ SANAYİSİ İŞ HAYATI olarak devam edecek. Dünya pazarında mesela İphone asgari ücret ile ilgili bir aksiyon alıyor mu? Veya 17'yi lansmana hazırlarken dünyanın içinde bulunduğu ekonomik süreci ne kadar dikkate alıyor? elbette İphone özelinde bunu istediğiniz kadar çoğaltmanız mümkün, ancak bir şart öne çıkıyor oda “marka” olmak. Evet siz bir markaysanız bunu çok daha farklı yönetebiliyorsunuz; değilse felaket kapıda… İşte geçtiğimiz günlerde yazdığımız yazılarda söz etiğimiz konu tam da bu…! Marka, marka olmak, olabilmek…

Yazının Devamı

Kocaeli'de bir savunma havacılık vakıf şirketi yerleşkesi olmalı

Bu ilde bir savunma havacılık vakıf şirketimizin faal olarak imalat yapan ürün çıkaran bir yapısının olması muhakkak gereklidir. Bu ilin kendi markası ile yapacağı ürünler olmalıdır. TÜRK MALI ibaresi nasıl gurur veriyorsa KOCAELİ'de imal edilmiştir ibaresi bizim için hedef olmalıdır…

Bu hafta özellikle yazımızı beklettik çünkü ilimizde düzenlenen bir Savunma Sanayi Günleri olduğunu geçtiğimiz günlerde katıldığımız Konya Sanayi Odası Savunma sanayi etkinliğinde öğrenmiştik. Bunu neden özellikle dile getiriyorum? Çünkü böyle bir etkinlik var; ancak ilimizde duyurusu yok. Hani şikâyet ediyoruz ya “KOCAELİ neden savunma sanayinde istenen noktada değil? “Diyerek konu bu işte… Kocaeli sanayi odamız tarafından gerçekleştirilen bu etkinlik, sektöre değil muhtemelen diğer oda ve birliklere de duyurulmamış… Aynı gün Sanayi Teknoloji Bakanlığımız İl Müdürlüğü MÜSİAD ile Gebze Ticaret Odasında farklı bir etkinlik düzenliyor! İMES Organize sanayinde de bir etkinlik var.

Biraz erken gittim etkinliğe; o sırada meclis varmış, gitmişken meclise de misafir olduk… Ben şunu düşünüyordum bu ilde sanayi faaliyeti gösteren bir şirketin temsilcisi ve bu ülkede savunma havacılık sektörlerinin Avrupa’da en büyük kümelenmesi SAHA İstanbul bünyesinde Malzeme ve malzeme şekillendirme komitesi başkanı olarak bu mecliste olabilme hakkımız olduğunu; Elbette şahsımın uzmanlık alanı ile ilgili konulardan bahsedilince katkım olsun amacı ile söz istedim… Sağ olsun Meclisi yöneten Başkan Sayın Tahsin Tuğrul bey tarafıma söz verdi. (Sonrasında aslında bunun uygun olmadığını kendisi inisiyatif alarak bunu yaptığını; bir daha olur ise vermeyeceğini de şahsıma belirtti). Elbette kural ve yönetmeliklere saygımız sonsuz ancak o meclis, o koltuk, o bina bizim kimsenin malı değil… “Mahkeme kadıya mülk değildir “bizim düsturumuz… Biz yine de kendilerine teşekkür ediyoruz.

Yazının Devamı

Savunma Sanayi Konya 8. Tedarikçi Buluşmaları

Bu hafta maalesef yazımızı moralsiz yazıyoruz… Dilovası ilçemizde yaşanan elim olay ve kaybettiğimiz altı canımız bizde moral motivasyon bırakmadı. Kimsenin isteyeceği bir olay değil bu kadar cana zarar gelmesi… Tüm ülkemizin başı sağ olsun demekten başka elimizden gelen bir şey yok. Denetim süreci çok önemli…! Yanıcı patlayıcı ile çalışan yerlerin yerleşim dışında olması çok önemli… çalışan personelin ve çalışılan alanın yangın ve iş güvenliği çok önemli…Daha da önemlisi personelin bilinçli ve eğitimli olması…Şimdi çıkacak birileri kamu görevlilerini, makamları hatta ilgili bakanlıkları suçlayacak; Elbette sonuna kadar katılıyorum ilgili birimlerin denetim eksikliği ve ihmallerinin yaptırımsız kalması asla kabul edilebilir bir şey değil, ancak bunu olumlu sürece evirmek için yapalım. Muhtemelen depolama ruhsatı ile imalat yapılmaktaydı bu noktada… Bunun denetimi neden yapılmadı? Neden gerekli güvenlik açıkları dolayısı ile bu işletme kapatılmadı? Araştırılsın ve ihmali olanlar tereddütsüz cezalandırılsın.

Geçtiğimiz hafta Konya 8 savunma sanayi günleri organizasyonunda Konya'daydık. Bu organizasyonun daha öncekilerine de gitmiştim; çok canlı hareketli değildi. Bu sefer sanki daha etkin ve haraketli geldi bana, lokasyon değişmiş, anlaşılan Sanayi Odası Başkanımız işe özveri ile ağırlığını koymuş; özellikle devlet büyüklerimiz ilgili tam kadro orada idi. Savunma Bakanımız, İçişleri Bakanımız ve Savunma Sanayi Başkanımız açılışta orada idiler, Eski Bakanımız Hulusi Akar paşa da ziyarete geldiler. Bu önemli bir organizasyon bunu Sanayi Odası Başkanımızın koordine ettiğini net anladım. Şimdi ilimizde bir program var; şu anda sosyal medya da ve basında aratıyorum hiçbir bilgi yok… hani hep şikayet ediyorum ya bu ilin sanayi erkleri nerede niye bu tarafta yoklar diye işte size önemli bir örnek…! İlimize değer veren ve her zaman ön planda tutan Savunma Sanayi Başkanımız ve onun özverisi olmasa bilmem nasıl olur bu süreç?

Konya'da etkinlik gayet güzel oldu; elbette her şeyin bir üstünü yapmak mümkün. Fuarlarda benim öngörüm fuarı düzenleyen şirketin, alan satmak %30 işi olacak kalan %70 o fuara ziyaretçi getirmek olacak. Ziyaretçisi olmayan fuar çok sürdürülebilir olmaz bu gerçeği kabul etmek gerekir. Sadece yer satmak için çabalamak çok sürdürülebilir bir süreci size sağlamaz. Örnek olarak bu organizasyonda yapılan satış politikası çok açık rakip şirketleri yarışa sokma olarak dizayn edilmiş… Tek holde sınırlı sayıda standın olduğu bir fuarda aynı iş kolundan birden çok firma katılım sağlamış; bu muhtemel “rakibin katılıyor sende olmalısın“ tekniği ile yapılan bir alan satış politikasıdır. Ziyaretçi tarafı ise beklendiği gibi hiç değildi, alan dar ve firma sayısı az olduğu için kalabalık ve ziyaretçi sayısı çok gibi görünse de aslında öyle değildi. Sivas, Kayseri, Ankara, Antalya vb. çevre iller yoktu mesela! Oysa bu illerin odaları ve sivil toplum örgütleri ile temas edilerek bunu sağlamak, üniversiteleri getirmek vb. organizasyonları yapmak çok mümkündü.

Yazının Devamı

Savunma Sanayinde “KRİTİK MALZEMELER ve NADİR TOPRAK ELEMENTLERİ“

Savunma, havacılık ve uzay sanayimizde halen üretimi ve tasarımı devam eden çok sayıda proje bulunmaktadır. Sürekli olarak da bu gelişme devam etmektedir. Hem ürün inovasyonları hem de yeni ihtiyaçlardan doğan çeşitli platformlar ve mühimmatların üretimleri hız kesmeden devam etmektedir. Bu süreç elbette malzeme konusunda önemli ihtiyaçlara da eş zamanlı kapı açmaktadır.

Günümüz konusu nadir toprak elementleri elbette önemini ve yerini korumakta olup; bilinenin aksine nadir toprak elementi diye adlandırmadığımız ancak stratejik malzeme olan bazı metaller aynı şekilde önemini korumaya devam etmektedir. Bir önceki yazımızda milli piyade tüfeğinin gelişimini ve güncel durumunu örnekleyerek konuyu detaylarıyla anlatmıştık. Şimdide yine bir mühimmat ve sürecinin incelemesi ile detaylandıralım istedim.

Mühimmat parçacıklı mühimmat olarak adlandırılan 35 mm akıllı mühimmat…

Yazının Devamı

Savunma Sanayinde Süreç “Sürdürülebilirlik, Verimlilik”

Sürdürülebilirlik için elbette önce verimliliğin üst noktasını yakalamak gerekir. Neyi sürdürmeye çalışacağız? Sürdürmek için çaba sarfettiğimiz süreç verimli olmazsa bu ne işe yarar? Yani her sistemin sürdürülebilirliği olması beklenemez… Demek ki esas olan verimlilik; verimliliği yakalamak gerekiyor… İşte tam bu noktada bizim sormamız gereken soru belki şu olmalı “ savunma sanayinde evet birçok noktayı çözmeyi başardık. Hedef ürünlerin üretimini yerlileşmesini sağladık… Peki bu üretim verimli mi? sürdürülebilir mi? geçtiğimiz yazılarımızda anlattığımız tüm safhalar “İhtiyaç analizi, Tasarım Ar Ge süreci, Prototip imalatı, Test ve sertifikasyon, Seri Üretim, Sanayileşme “ tüm aşamalar bitirildi ürün çıkarıldı…peki verimliliği nasıl ölçeceğiz ? ölçmemiz gerekiyor mu ?

Süreç öyle bir hale geliyor ki verimli olmayan bir üretimi sürdürebilmek mümkün değildir. Neticede esas olan firmaların ayakta kalabilmesi para kazanabilmesi ve üretime devam edebilmesi esası üzerine kurulmuştur. Ürün özelinde konuşalım, irdeleyelim konuyu… Ordumuzun milli piyade tüfeğine ihtiyacı vardı. Bunun için tasarımcılar oturdu dünya üzerindeki mevcut piyade tüfeklerini de analiz ederek bir tüfek tasarımı yaptı.

İşte Türk ordusunun kullandığı MPT-76 piyade tüfeği ile diğer önde gelen orduların kullandığı piyade tüfekleri arasında teknik özellikler açısından karşılaştırmalı bir analiz tablosu:

Yazının Devamı

Savunma Sanayinde Süreç…

İhtiyaç analizi

Neye ne kadar ihtiyacımız var ?

İhtiyacımızı temin etmekte güçlük risk var mı ?

Yazının Devamı

Savunma Sanayinde “Peki Kim Üretecek“ Süreci!..

Buraya kadar tüm hikayesi ile olmasada genel hatları ile savunma sanayindeki gelişim sürecini anlatmaya çalıştık; elbette yüzeysel olarak anlatmaya çalıştığımız bu süreç detaylara inildiğinde inanılmaz bir eko sisteme iniyor ve her nokta binlerce kelime ile anlatılması gerekiyor.

Ar-Ge tasarım sonrası ortaya çıkan, üretilmesi uygun, malzemesi uygun ürün. Üretilebilmesi halinde kritik, ihtiyaç ve önemli… Ortada model yok, örnek yok; peki nasıl üretime alınabilir bu ürün? Ne çıkacağı konusunda tasarım ve arge ok ancak gerçekten sahada işlevsel olacak mı? değişmesi, müdahele edilmesi gereken yerler var mı? Buna kim cevap verebilir…? Üstelik askeri platform, mühimmat nasıl prototip üretilecek? Üretildi diyelim nasıl test edilecek? Düşünün bir uçak yaptınız bunu kim test edecek? Bir mühimmat yaptınız nasıl bir test yolu izlenecek? Buna uygun cihaz ve ekipmanlar varmı elimizde veya kimde var, nerde var? Bu sürecin kalifiye olmasının güçlüğünü herhalde takdir edersiniz…Alınması gereken sorumluluk, mesuliyet nasıl bir zorluk gerekitiriyor…?

Bütün bu süreçleri hallettik; insiyatif alacak erkleri bulduk, iş başına getirdik… Peki kaç tane üreteceğiz? Sanayide üretimde paradoks diye bir tanım varsa bu savunma havacılık sanayinin gelşimi için tam karşılıktır.

Yazının Devamı

Savunma Sanayisinde AR-GE Tasarım ve Özgün Projeler Süreci

İhtiyaçlar, beklentiler, tedarik zorlukları için yapılan çalışmalar aslında bir şekil almaya başlamıştı. İhtiyaç analizleri netleşmeye başlamış bunların yerlileştirilmesi için alınacak önlemler yol haritaları çıkmaya başlamıştı. Özetle bir platforma sahibiz ancak revizyon için yedek parçaya muhtaç isek ve bunu tedarik etmekte risk görüyorsak; bunu üretim envanterine aldık. Kendimiz bir platform üretmek istiyorsak önce AR-GE sonra tasarım ve sonra tedarik için çalışmaları başlattık.

Süreci yukardaki şekilde ikiye ayırdık, elbette aynı şekilde imalat için gerekli olan süreçte planlandı… İhtiyaç, AR-GE, tasarım, malzeme, üretim hattı… yapılmış olan ihtiyaç analizleri gerekli noktalara iletildiğinde süreçte bu ürün için bir AR-GE süreci başlatıldı. Dünya patenti, sertifika problemi araştırıldı. Bize gerekli ve patentli bir ürün ise gerekli tasarım çalışmaları ile üretilebilecek hale getirildi veya yeniden, sıfırdan tasarımlar yapıldı; ilginç olan bu çalışmalar sırasında ihtiyaç olarak belirlenen ürünlerin çok daha kaliteli ve fonksiyonel olanlarına sahip olma şansını yakaladık. Şunu net olarak gördük ki “ biz tasarım ve üretimde dünyanın zirvesinde veya üzerindeyiz”. Bu bize çok ihtiyacımız olan özgüveni de sağladı. Belki kopyalamak üzere elimize aldığımız bir ürünün çok daha gelişmiş ve fonksiyonelini yapma şansı bulduk. Bu elbette bir kez daha bu ekosistemin mühendisleri için şapka çıkartmayı gerektiriyor.

AR-GE tasarım için en önemli enstrümanlardan biride malzemedir. Bir ürünü neye göre tasarlayacaksınız? Elbette fonksiyonel olarak ondan beklentiler tespit edilmiş; fakat bunu hangi malzeme ile yapmayı planlıyorsunuz? Bu malzeme öyle olmalı ki bu ülkede üretilebiliyor olmalı veya üretilebilir olmalı… Ulaşımı mümkün olmayan bir malzeme ile tasarlanan platform, ürün ne kadar mükemmel olsa da üretimi yine önümüzde problem olarak duracaktır. AR-GE, tasarım, malzeme tarafını hallettik ise şimdi diğer bir süreç ile karşı karşıyayız… Bunu kim üretecek? Bunu kim üretecek sorusu ve bunun çalışmaları aslında tam da KOCAELİ Sanayisi olarak bizim gol yediğimiz nokta…

Yazının Devamı

SAHA İstanbul Süreci

Konuya sahip çıkacak, birleştirecek, eşleşetirecek bir organizasyon çok önemli bir ihtiyaçtı…Bunu gören küçük bir sanayici grubu, aralarında 17 kişilik bir oluşum ile SAHA İSTANBUL kümelenmesini hayata geçirdiler. Çok önemliydi bu… Kim ne istiyor? ne bekliyor ? bilmek çok zordu. Aynı şekilde kimin ne üretebileceği, hangi noktada sisteme dahil olabileceği bilinmiyordu, bunu tek tek tespit edebilmek hiç te kolay değildi. Münferit bir çok çalışma başalatılmış, ihtiyaç sahibi kurumlarımız ihtiyaç envanterleri ile sahaya inerek, bu ihtiyaçlarına cevap verecek üreticileri aramaya başlamışlardı… Ancak malesef isterler hep demo, örnek adetlerinde ve bu nedenle de üretimleri zor veya çok maliyetli oluyordu. Bu nedenle üreticeler kapasite ayırmk istemiyordu. Standart bir satınalma tecrübesi ile bunu yönetmek imkansızdı. Elbette birde kalifikasyon ve standart sorunu yanında geliyordu. Kendi çabaları ile üreticelere ulaşıpbir şeyler yapmaya çalışan platform üretmek için alt yapı kurmaya gayret eden şirketlerimiz; diğer tarafta bunların standartlarını ya oluşturamıyor, ya da mevcut ellerindeki standartları uygulamak istiyordu… Bu süreç ister istemez bizi yine dış bağımlılığa sürüklüyor; çünkü bu yabancı standartların malzeme tarifleri yine yabancı ürünlere olmaktaydı. Yani siz bir ürünü yerl üretmek istiyorsunuz ancak standart gereği bu üretimdeki malzeme yine ithal olarak tanımlanıyordu…

Zor bir o kadar da engelli bir süreç başlamıştı ülke için; ama irade bunu “ ya yapacağız yada yapacağız” haline getirmiş ve noktasal takip başlatmıştı…Nerede ise her proje tüm Bakanlarımızın masaları üzerindeydi… Hiç unutmam şahsen yürüttüğüm o zaman gündemin önemli bir projesini bir fuarda Sayın Varank Bakanım direk sormuştu… Şaşırdım bu kadar noktasal nasıl bilebilir, projeyi biliyor, benim üstlendiğimi biliyor ve bir fuar gezisinde beni görünce soruyor… Bu gerçekten çok şaşırtıcı bir süreçti. İşte tüm üst düzey bürokrasi tam da bu teyakkuz halinde idi. İnsiyatif almak için yöntemler aranıyor, birçok akademisyen konuya hızla dahil ediliyordu. Bu aslında süreci geliştirip, insiyatif almayı kolaylaştırıyordu. Özellikle malzeme konusunda çok önemli gelişmelere sağlandı. Yine kendi yaşadığım bir süreç olduğu için örnek vermekte mahsur görmüyorum; Milli piyade tüfeğimiz tasarlanmış ve imalata hazır hale getirlmişti… tasarımı bize ait olduğu için “ özgün proje “ kapsamında malzeme olarak ta hiçbir tanıma veya standarta tabi değildik. Elbette kalitesel olarak tüm dünyanın kabul ettiği son malzeme ve imalat yöntemi ile yola çıktmıştık… Süreçte tasarım ekibi “Alüminyum gövde” olarak tasarımı yapmış ve 7050 serisi bir Alüminyum malzemeyi bu üretim için ön görmüştü… Savunma Sanayi Başkanlığımız tarafından bu konuda yapılan toplantılara dahil edildiğimde ilk dile getirdiğim bu malzeme seçiminin yanlış olmadığı; ancak sözkonusu malzemenin yerli üretiminin olmadığı, bu şekilde tüfeğimizin “Milli bir porje “ olacağı ama asla yerli bir ürün olamayacağı dile getirdiğim konu oldu.Bu şekilde havacılık ürünü olan ve “ çift kullanımlı “ ürünler listesinde “ ihracatı izine tabi “ ürün grubunda olan; istendiğinde satışı engellenebilecek bir hammaddedeye alternatif olarak 7075 alaşımı ilave ettirerek şu anda bu ürünün tamamen yerli olmasına yol açtık. Süreçte işin başında olan isimler burada mazleme değiştirmekten oldukça tedirgin oldular. İşte bu süreçte işin başındaki kişiler alt yapılarından ve akademik yapılardan dolayı insiyetif alarak bu süreci hızlandırdılar… Halen bakıldığında bu durum o kadar bize şekil kazandırmış ki; ilk süreci halen kaldırmadan diğerini ilave ederek bir nebze de olsa kendimizi garantiye almakta ısrara devam ediyoruz! Bu konuda artık şartnameler “ 7050 veya 7075” tabiri ile çıkıyor, halen tedirginlik aslında devam ediyor. Bu çok normal yeni bir ürün tasarlıyorsunuz, elbette litaratürden yola çıkmanız kadar normal bir süreç yok. İşte bu aksiyon şekli tüm üretimlerde maalesef böyle ince ince dokunarak ancak olabiliyordu.

İki tarafı yani ihtiyaç sahiplerini ve üreticileri hatta hammaddecileri bir masaya oturtmak gerekiyordu. Konunun aslında en can alıcı süreci buydu. SAHA İstanbul işte tam da bu süreci olması gerektiği yöneterek çok önemli işler yaptı. Her platform için gerekli olan bu oluşum Savunma Sanayinde kendini ispatladı… O neden ile şu anda “ Avrupanın en büyük sanayi kümelenmesi” haline geldi. Bir taraftan Türkiye savunma sanayisine ürettiği ürünler ile bakılırken diğer taraftan kaçırılmaması gereken “ Türk savunma sanayi artık kendi ürününü kendi standartları ile yapıyor” ve bunu yapan, kültürüne sahip bir Sanayci grubu artık bu ülkede makina ve insan kaynağı ile oluşmuş halde. Tekrar SAHA İstanbula dönerek yaptığımız işleri ve çalışma metodunu sizler ile paylaşmak isterim. Yukarıda anlattığımı sürecin yönetimi neden bu kadar başarılı oldu…?

Yazının Devamı

Öncelik ülkemiz…

Bu ülkenin ferdi olarak; dertlenmek gerektiğini öğrendim önce… Dertli insanlar ile yola çıkmak gerektiğini öğrendim. Derdi vatan, bayrak olmayanlar tarafından anlaşılmayı beklemek bir zaafiyetmiş bunu öğrendim. Çok şükür bu zaafiyetten kendimi hızlı şekilde kurtardım. Makamı, mevkisi, sosyal, politik, ekonomik durumu ne olursa olsun, bir insanın derdi yoksa onunla yol yürümemeyi öğrendim. Bunu neden paylaştım…? Çünkü bugün gelinen nokta işte o dertli insanların katkıları ile olduğunu biliyorum, sizlerin de bu süreçte yaşananların mücadelesinin onlar tarafından verildiğinin bilmesini istiyorum. Kim bunlar sadece bir kısım için tanımlama yapacağım isimlere, şahıslara inmeden… Hani bir trend var olduğu algısı yaratılıyor ya bir kesim tarafından “ gençler bu ülkeye güvenmiyor, yurt dışına gidiyor” gidecek elbette yıllarca Japonya kalkınma sürecinin mimarları hep yurt dışında kaldı. Öyle ilginç hikayelere imza attılar ki canlarını hiçe sayarak; benim gencim de gidecek, oradan hakkına düşen maddi, manevi katkıyı alacak elbette. İşte bu ülkede “ savunma sanayi şirketlerinde” gece gündüz demeden aidiyet ve sadakat ile çalışan kardeşlerim. Bu sürecin mimarları, askerleri onlardır. Şimdi ülkemizde bir İTÜ, Boğaziçi, ODTÜ vb üniversitelerin yarışları var özellikle mühendislik tarafında neden? Amaç savunma şirketlerinde görev alabilmek; değilse yurt dışına her üniversite mezunu zaten imkanları müsaitse gider, gidiyor… Ama bizim şirketlerimizde bir okul ve not kalitesi oluşmuş. İşte bu mücadelenin taraflarından biri onlar… Rabbim ayaklarına taş değdirmesin. Çok beraberiz, çok iyi tanıyorum onları. Onlar Mustafa Kemal in Gençliğe Hitabesindeki gençler işte; her şeye rağmen bu ülkede, bayrak için vatan için gece gündüz çalışanlar…

Sanayi yapılanması için önce ihtiyaç analizi yapılmak zorunda idi ve bu analiz çalışmalarına kurumlar özelinde başlandı; askeri tesislerimizden, hava ikmal, deniz tersane, kara bakım yetkili komisyonlarından bilgiler toplanmaya başlandı. Aslında plan öncelikle ihtiyacımız olup tedarik etmekte zorlandığımız malzemelerin ülkemizde üretimi mümkün olanların tespiti ile öncelikle bu taraftan ilerlemekti. Elbette birçok kuruluşumuz da o dönemde ekibi ile mühendisi ile üretime hazırdı… Dev tesislerimiz vardı ülkede MKE, Aselsan, TAİ, Roketsan vb, bunlar eski ve köklü sanayi kuruluşları idi…Öncelikli onların üretim kabiliyetleri ile çalışılacak, karşılaştırılacak sonra dış üretim kaynakları oluşturmaya gidilecekti. Diğer taraftan başlatılan çalışmalar ile yerli ve milli savunma platformları tasarımı ve üretilmesi süreçleri de kurgulandı.

Yapılan çalışmalar devam ederken çıkan raporlarda şunu net olarak gördü bu sistemin başında olan insanalar. Birçok teknoloji çok eski veya tedariki dışa tam bağımlı. Birçok sistem yönetim anlamında yazılımlar ve mühendislik olarak kaynak ülkeye bağımlı. Geçtiğimiz yazılarımızda anlattığımız “ platforma sahibiz ama bunu programlama ve doğru yönlendirmeye biz müdahele edemiyoruz. Diğer bir husus ise siz burada parça veya mühimmat yapsanızda üretici onayı olmadıktan sonra onun montajını sağlayamıyorsunuz. Daha açık anlatmak istersek siz bir bomba geliştiriyorsunuz imal ediyorsunuz ancak uçak filonunuzun imalatçısı bunun uçağa monte edilmesi için gerekli izni vermiyor sisteme müdahale ediyor… Bir platformunuz var siz bununla bir düşman unsura angaje olmak istiyorsunuz, imalatçı firma buna izin vermiyor… Hatta daha da ileri gidiyor makina imalatçıları, robotçular vb. Bu makinaların savunma ürünü imalatında kullanılmalarına müsaade etmiyor. Bir CNC makina da iş yapmak için resim yüklüyorsunuz, makina sizin değilse tüm resimler, tasarımlar makina imalatçısına dolayısı ile o ülkeye gidiyor… İşte bu ahval içerisinde bir telaş ile çalışmalar başladı.

Yazının Devamı

İlimizde Savunma Sanayi Süreci

Geçtiğimiz hafta kaleme aldığımız savunma sanayimiz ile ilgili yazımız oldukça güzel tepki aldı… Olumlu veya olumsuz değil beni ilgilendiren tepkinin olması; teşekkür eden de eleştiren de başımızın tacı… Hepsi bizim kardeşimiz, arkadaşımız. Ancak bu tepkiler içerisinde bir konu var ki gerçekten irdelemeye değer… “Siz bu şehirdesiniz, bu kadar sanayi kurulumuz var, teknoparkımız, bilişim vadimiz var, iki tane teknik üniversitemiz var, havalanımız, limanımız, tersanelerimiz var; peki KOCAELİ nin savunma sanayinden aldığı pay nedir?” Bu soru gerçekten çok yerinde ve önemli. Ben kimim? neden önemli bu şehirde olmam? Elbette önemli insan olmak çok kıymetli… Bilgi, tecrübe sahibi olmak çok önemli… Ben 2002 sonrası başlayan “Türkiye savunma sanayisi hikayesi” sürecin hep içinde olan, kendi uzmanlık alanım ile ilgili halen bu sektörün önemli projelerinde katkı sağlamış bir kardeşinizim. Halen bu sektörün lokomotif kurumu olan SAHA İstanbul un malzeme ve malzeme şekillendirme komitesi başkanlığı, Türkiye Metal Teknik Komitesi üyeliği, Cumhurbaşkanlığı 11 ve 12 beş yıllık kalkınma planı çalışmalarında özel ihtisas komitesi üyeliği, Girişimci Alüminyum Sanayicileri ve İş adamaları derneği yönetim kurulu başkanlığı, Savunma sanayimizin çeşitli projelerinde sektörel danışman, uzman olarak bulunmuş bir kardeşinizim… Elbette bunları bilenler bana sitem etmekte haklılar… Ancak Kocaeli bir il ve büyük bir sanayi ili; bu ilin erk leri var, odaları var, birlikleri var, sivil toplum örgütleri var onların olduğu yerde bize ne kadar söz düşer? Ne yapıyor bu sistemler veya ne yapmış onu kim sorguluyor. Bu kurumların performans kapasitesini ölçmek kime düşüyor acaba? onları o görevlere getiren sistemin yönlendiricisi yine bizler deyilmiyiz?

Hep birlikte sorgulayalım adil ve dürüst olarak sanayi ve ticaret odaları ne yapar? Görevleri nedir? Başka bir sorgulama ile kimler bunların imkanlarından yararlanmışlar? Bir arkadaşımız çıkıp evet ben şu kadar yıl esnaflık sanayicilik yaptım aidatlarımı ödedim üzerime düşeni yaptım ama çekim yazıldığında, işsiz kaldığımda, elemansız kaldığımda, zorda kaldığımda bu kurumlar geldi benim kapımı çaldı kolumdan tuttu kaldırdı; onların sayesinde zor günlerimi atlattım, işime aşıma sahip olabildim diyen varmı? Kaç şirketimiz işbirlikliği yaparak güçlenmiş? Kaç şirketimiz aynı odanın mensubu olarak birbirleri ile ticaret yapmaya başlamış, kaç şirketimiz ortak satınalma vb avantaj yaratacak sistemin içerisine dahil olmuş? Bunları bilirsek elbette teşekkür eder, minnet duyarız, şükranlarımızı sunarız… Ancak öyle olmuş ki bizim olan kurumlar bize kapatılmış bie başkana, idareciye dahi ulaşmak nerde ise imkânsız. Onların zaten bize ulaşmak gibi bir dertleri hiç yok. Belli bir çevre tarafından kısa paslar ile yönetilen sistemler bunlar. İşin bir de anlaşılma tarafı seçimlerde nerde ise savaşlar çıkıyor, neden diye sorun “ sizlere hizmet bizim bir beklentimiz yok…” Neden bize hizmet için işinizi gücünüzü kazancınızı bırakıp oralarda yıllarca ömrünüzü heba ediyorsunuz? Ben şahsen çok üzülüyorum. Hiçbir beklentimiz yok ama fabrikamızı, işimizi bırakıp buralarda hiç tanımadığı insanlara hizmet ediyorlar… Benim kısıtlı anlayışım bunu maalesef anlamıyor, ama ben anlamıyorum diye de eleştirme hakkım yok. O nedenle anlayanlara soruyorum bunu neden?

İşte bu kurumları yönetenlerden beklerdik “SAVUNMA ŞEHRİ KOCAELİ" olmasını ve altına imza atılmasını. Türkiye de Kocaelinden daha uygun bir şehir yok bunun için; üstelik yatırıma da ihtiyacı yok olan kapasite ile yola çıkılması işin büyük bölümünü çözerdi. Şimdi şu cevabı elbette bekliyorum, “şunu yaptık bunu kurduk, şu çalıştayı yaptık, bu be to be yi yaptık vs vs…” Soruyorum EYDEP nedir? Kocaelinde EYDEP A B C notu olan kaç firmamız var? Geçtiğimiz günlerde Airbus ın İTÜ bir çalıştayına katıldım oradaki yetkili “elimizde 50-60 milyar dolar sipariş var dünyada gezip üretim yaptıracak yer firma arıyoruz “söyleminde bulundu…Neden bu işler bu şehre gelmez? Getirilmez?

Yazının Devamı

Savunma, Havacılık ve uzay Sanayinde Türkiye

Bir konuyu anlatanlar arasında en çok zorlananlar herhalde konunun içerisinde süreci bizzat yaşayanlardır. Bugüne kadar çeşitli basın yayın kuruluşlarından Türkiye de savunma sanayinin süreci hakkında görüş ve deneyim talep edildi; hep bunu yaşadım... Ya tam istediğim gibi anlatamadığımı gördüm, ya da istenildiği gibi… O nedenledir ki çok heves etmediğim bir süreç oldu… Ancak Sayın Ahmet kardeşim böyle bir talepte bulununca da yok diyemedim kendisine. Bugüne kadar gerek ekonomik alanda, gerek siyaset alanında aynı şehirde bulunduk ve birbirimizden hiçbir isteğimiz olmadı; şimdi böyle bir kurumu ve onu temsil eden şahsiyeti kırmak olmaz dedim, kabul ettim. Bakalım süreç nereye getirecek bizi…! Bu bir yol macerası o kadar çok problem terslik ve direnç oldu ki bu noktaya kadar; gelinen noktaya ise, bu olumsuzluğa çaba, azim ve güvenin galibiyeti denir ancak.

Hep anlatılır ya; “bizi ambargolar ile sanayi sahibi, otoritesi yaptılar” veya halk dilinde “kötü ev sahibi mal sahibi yapar “aslında bu çok da böyle olmadı; elbette etkisi oldu, belki hızlandırdı süreci ama esas olan kim ne derse, nasıl yorumlarsa yorumlasın otorite hükümet kararlılığı bunu getirdi… Basit olarak şöyle bakarsak da bunu doğrulamış oluruz; madem ambargoydu süreci oluşturan o zaman neden 1974’te Kıbrıs savaşı sonrası olmadı bu? İşte bu da gösteriyor ki siyasi irade bunun arkasında durmalıydı ve durdu… Diğer bir görüş ise bunu başka türlü değerlendiriyor; “bir kısım kişi ve kurumlara devlet desteği sağlandı “Bundan kaçmamak bunun da konuşmak lazım; nedir bu konu olan destek? Ne şekilde sağlandı? kime veya kimlere sağlandı?

2002 sonrasında başlayan hamle bizim bildiğimiz ve bilmediğimiz birçok sebep içeriyor. Özellikle güney sınırlarımızdaki bitmeyen düşmanca saldırılar, hareketlilik; bizi ekonomik ve manevi olarak çok ciddi şekilde etkilemeye başlamıştı. İhtiyacımız olan yatırım, ekonomik hakimiyet nerede ise tamamen son bulmuştu. Öyle bir düzen kurulmuş ki; sadece savaşarak değil savaşmadan da bize milyonlarca dolar mühimmat sarfiyatı yaptırır duruma gelmişti konu… Bizim olmayan İHA lar ile sahte veya saptırılmış hedefler verilip, milyonlarca dolar vererek yurt dışından aldığımız mühimmat dağlara attırılarak harcatılmaktaydı. Nato ülkesi olarak istediğimiz ülkeden mühimmat alma şansımızda yoktu; çünkü platformlar sadece kendi mühimmatını kullanmakta ve mecbur tutulmaktaydı. Yazılımlar tamamen temin edilen ülkelerin güdümünde idi. Şimdi düşünün size size ait bir platformdan istihbarat geliyor ve doğruluğunu teyit etme şansınız asla yok; ne yapacaksınız mecburen o bölgeye operasyon yapacaksınız… Bu süreç her tarafından bize yük olmaktaydı. Maddi olarak kaynaklarımızı eritiyor; diğer taraftan hedef şaşırtarak üslerimize, karakollarımıza saldırılar düzenleniyor, sızmalar oluyor ve bu da güvenlik güçlerimizi şehit vermemize yol açıyordu. İşte tam bu süreçte siyasi otorite önemli bir sorumluluk alarak hatta askeri sistem içerisinde yapılanmış bir kısım vatan hainine rağmen süreç için düğmeye bastı.

Yazının Devamı