Çağın Felaketi: Toplumsal Çürüme

Her sabah aynaya baktığımızda sadece kendimizi değil, yaşadığımız hayatı da görürüz aslında. Seçimlerimizi, ilişkilerimizi, başarılarımızı ve hatalarımızı... Ama belki de en çok sormamız gereken soru şu: "Ben iyi bir insan mıyım?"

İyi bir insan olmak, kulağa oldukça basit gelir. Kimse "kötü" olduğunu düşünmez zaten. Fakat gerçekten iyi bir insan olmak, sadece kimseye zarar vermemekle sınırlı değildir. Bu, empati kurabilmek, adil olabilmek, içtenlikle yardım edebilmek, kibirden uzak durmak ve elindekini paylaşabilmek demektir.
Toplum olarak giderek bireyselleşen, başkalarının acılarına karşı duyarsızlaşan bir dönemde yaşıyoruz. Haberlerde gördüğümüz felaketlere bile artık alıştık.

Halbuki iyi insan olmak; küçük bir çocuğun başını okşamak, yaşlı birine yol vermek, sabah otobüs şoförüne “günaydın” demek kadar basit olabilir. İyilik, büyük laflar etmeyi değil, küçük adımlar atmayı gerektirir.

Bazen de iyi olmak, bir başkasının hakkını savunmaktır. Sessiz kalmamak, yanlışın karşısında durabilmektir. Cesaret ister. Çünkü iyilik sadece kalpte değil, eylemde de kendini gösterir.Bazen iyi kalmak, kötülüğe karşı direnmektir.

Peki, iyi bir insan olmak neden bu kadar zorlaştı?

Belki de sürekli bir “başarı”, “güç” ve “kazanç” baskısı içinde, iç sesimizi duyamaz olduk. Oysa gerçek başarı, arkamızdan nasıl hatırlandığımızdır. Bir gün göçüp gittiğimizde insanların bizim için “iyi bir insandı” demesi, bırakabileceğimiz en değerli mirastır.

Unutmayalım, dünya daha fazla zeki insana değil; daha fazla vicdanlı, duyarlı ve iyi insana ihtiyaç duyuyor.

Bu durum, her birimizin sorumluluğunda.

Belki de bugün aynaya bir kez daha bakmalı ve kendimize şu soruyu sormalıyız:

İyi bir insan olmak için ne yaptım ?

Peki, iyi insanların sayısı azalıyor mu? Belki de bu sorunun yanıtı, etrafımızda her geçen gün artan suç oranlarında gizli.

Gazetelerin üçüncü sayfaları artık korkunç bir rutine dönüştü: Kadına şiddet, çocuk istismarı, sokakta gasp, dolandırıcılık, hatta cinayet...

Bir zamanlar istisna gibi görünen olaylar, artık sıradan hale geldi. Eskiden bir mahallede bir hırsızlık olduğunda günlerce konuşulurdu; şimdi aynı sokakta bir hafta içinde üç olay yaşanıyor ama kimse şaşırmıyor. Alıştık, korkunç olana alıştık.

Bu noktada kendimize sormamız gereken soru şu: Biz ne zaman bu kadar duyarsızlaştık?

Ne zaman başkasının acısına sadece bakıp geçer olduk? Ne zaman “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” sözü, bu kadar içimize işledi?

Artan suç oranları sadece ekonomik sıkıntılarla, eğitim eksikliğiyle ya da yetersiz denetimle açıklanamaz. Bunlar elbette etkili faktörler, ama asıl mesele, toplumun vicdani yapısında meydana gelen bozulmadır. Eğer bir çocuk sokakta birine şiddet uygularken videoya çekip sosyal medyada paylaşıyorsa, ortada sadece bir adli değil, ahlaki bir sorun vardır.

Toplumsal çürüme sessizce gelir. İlk başta sadece görmezden geliriz. Sonra normalleştiririz.

En sonunda ise parçası oluruz. İşte bu yüzden “iyi insan olmak” sadece bireysel bir erdem değil, toplumsal bir direniştir aynı zamanda.

İyiliği savunmak, şiddete karşı çıkmak, adaletsizliği eleştirmek, susmamak... Bunlar lüks değil, zorunluluk. Çünkü her birimizin sessizliği, kötülüğün cesaretini arttırıyor.

Bugün sokakta yürüyen bir çocuğun güvenle büyüyebilmesi, yaşlı bir kadının akşam saatlerinde huzurla evine dönebilmesi, bir genç kadının toplu taşımada tedirgin olmadan oturabilmesi... bunların hepsi iyi insanların sayısıyla doğru orantılı.

Bu yüzden tekrar sormalıyız kendimize:

Bugün ben bu dünyayı daha güvenli, daha yaşanabilir, daha vicdanlı bir yer yapmak için ne yaptım?

Belki sadece bir insana dürüst davrandın.

Belki bir yanlışın karşısında durdun.

Belki bir çocuğa örnek oldun.

Bunların hepsi, iyi bir insan olmanın sessiz ama güçlü adımlarıdır.

Unutma: Suçun karşısında susan da, kötülüğün bir parçasıdır.

Ve iyiliğin suskunluğu, kötülüğün en büyük zaferidir.

Unutmayalım ki; her birimizin tutumu, söylemi ve suskunluğu, bu dünyanın şekillenmesinde bir tuğla gibidir.

İyilik, bir anda dünyayı değiştirmez belki ama bir insanın hayatını değiştirebilir. Bazen bir insanın değişimi, bir toplumun dönüşümüne kapı aralar.

Kendimize ve birbirimize borcumuz var: Daha vicdanlı, daha duyarlı ve daha cesur olmak. Çünkü bu dünya, iyi insanların omzunda yükselir.

Ve yazıyı şu eski ama eskimeyen atasözüyle bitirelim:

“İyilik eden iyilik bulur.”

SON DAKİKA HABERLERİ

Semih Kanpara Diğer Yazıları