SAHA İstanbul Süreci
Konuya sahip çıkacak, birleştirecek, eşleşetirecek bir organizasyon çok önemli bir ihtiyaçtı…Bunu gören küçük bir sanayici grubu, aralarında 17 kişilik bir oluşum ile SAHA İSTANBUL kümelenmesini hayata geçirdiler. Çok önemliydi bu… Kim ne istiyor? ne bekliyor ? bilmek çok zordu. Aynı şekilde kimin ne üretebileceği, hangi noktada sisteme dahil olabileceği bilinmiyordu, bunu tek tek tespit edebilmek hiç te kolay değildi. Münferit bir çok çalışma başalatılmış, ihtiyaç sahibi kurumlarımız ihtiyaç envanterleri ile sahaya inerek, bu ihtiyaçlarına cevap verecek üreticileri aramaya başlamışlardı… Ancak malesef isterler hep demo, örnek adetlerinde ve bu nedenle de üretimleri zor veya çok maliyetli oluyordu. Bu nedenle üreticeler kapasite ayırmk istemiyordu. Standart bir satınalma tecrübesi ile bunu yönetmek imkansızdı. Elbette birde kalifikasyon ve standart sorunu yanında geliyordu. Kendi çabaları ile üreticelere ulaşıpbir şeyler yapmaya çalışan platform üretmek için alt yapı kurmaya gayret eden şirketlerimiz; diğer tarafta bunların standartlarını ya oluşturamıyor, ya da mevcut ellerindeki standartları uygulamak istiyordu… Bu süreç ister istemez bizi yine dış bağımlılığa sürüklüyor; çünkü bu yabancı standartların malzeme tarifleri yine yabancı ürünlere olmaktaydı. Yani siz bir ürünü yerl üretmek istiyorsunuz ancak standart gereği bu üretimdeki malzeme yine ithal olarak tanımlanıyordu…
Zor bir o kadar da engelli bir süreç başlamıştı ülke için; ama irade bunu “ ya yapacağız yada yapacağız” haline getirmiş ve noktasal takip başlatmıştı…Nerede ise her proje tüm Bakanlarımızın masaları üzerindeydi… Hiç unutmam şahsen yürüttüğüm o zaman gündemin önemli bir projesini bir fuarda Sayın Varank Bakanım direk sormuştu… Şaşırdım bu kadar noktasal nasıl bilebilir, projeyi biliyor, benim üstlendiğimi biliyor ve bir fuar gezisinde beni görünce soruyor… Bu gerçekten çok şaşırtıcı bir süreçti. İşte tüm üst düzey bürokrasi tam da bu teyakkuz halinde idi. İnsiyatif almak için yöntemler aranıyor, birçok akademisyen konuya hızla dahil ediliyordu. Bu aslında süreci geliştirip, insiyatif almayı kolaylaştırıyordu. Özellikle malzeme konusunda çok önemli gelişmelere sağlandı. Yine kendi yaşadığım bir süreç olduğu için örnek vermekte mahsur görmüyorum; Milli piyade tüfeğimiz tasarlanmış ve imalata hazır hale getirlmişti… tasarımı bize ait olduğu için “ özgün proje “ kapsamında malzeme olarak ta hiçbir tanıma veya standarta tabi değildik. Elbette kalitesel olarak tüm dünyanın kabul ettiği son malzeme ve imalat yöntemi ile yola çıktmıştık… Süreçte tasarım ekibi “Alüminyum gövde” olarak tasarımı yapmış ve 7050 serisi bir Alüminyum malzemeyi bu üretim için ön görmüştü… Savunma Sanayi Başkanlığımız tarafından bu konuda yapılan toplantılara dahil edildiğimde ilk dile getirdiğim bu malzeme seçiminin yanlış olmadığı; ancak sözkonusu malzemenin yerli üretiminin olmadığı, bu şekilde tüfeğimizin “Milli bir porje “ olacağı ama asla yerli bir ürün olamayacağı dile getirdiğim konu oldu.Bu şekilde havacılık ürünü olan ve “ çift kullanımlı “ ürünler listesinde “ ihracatı izine tabi “ ürün grubunda olan; istendiğinde satışı engellenebilecek bir hammaddedeye alternatif olarak 7075 alaşımı ilave ettirerek şu anda bu ürünün tamamen yerli olmasına yol açtık. Süreçte işin başında olan isimler burada mazleme değiştirmekten oldukça tedirgin oldular. İşte bu süreçte işin başındaki kişiler alt yapılarından ve akademik yapılardan dolayı insiyetif alarak bu süreci hızlandırdılar… Halen bakıldığında bu durum o kadar bize şekil kazandırmış ki; ilk süreci halen kaldırmadan diğerini ilave ederek bir nebze de olsa kendimizi garantiye almakta ısrara devam ediyoruz! Bu konuda artık şartnameler “ 7050 veya 7075” tabiri ile çıkıyor, halen tedirginlik aslında devam ediyor. Bu çok normal yeni bir ürün tasarlıyorsunuz, elbette litaratürden yola çıkmanız kadar normal bir süreç yok. İşte bu aksiyon şekli tüm üretimlerde maalesef böyle ince ince dokunarak ancak olabiliyordu.
İki tarafı yani ihtiyaç sahiplerini ve üreticileri hatta hammaddecileri bir masaya oturtmak gerekiyordu. Konunun aslında en can alıcı süreci buydu. SAHA İstanbul işte tam da bu süreci olması gerektiği yöneterek çok önemli işler yaptı. Her platform için gerekli olan bu oluşum Savunma Sanayinde kendini ispatladı… O neden ile şu anda “ Avrupanın en büyük sanayi kümelenmesi” haline geldi. Bir taraftan Türkiye savunma sanayisine ürettiği ürünler ile bakılırken diğer taraftan kaçırılmaması gereken “ Türk savunma sanayi artık kendi ürününü kendi standartları ile yapıyor” ve bunu yapan, kültürüne sahip bir Sanayci grubu artık bu ülkede makina ve insan kaynağı ile oluşmuş halde. Tekrar SAHA İstanbula dönerek yaptığımız işleri ve çalışma metodunu sizler ile paylaşmak isterim. Yukarıda anlattığımı sürecin yönetimi neden bu kadar başarılı oldu…?
Öncelikle kurumların ihtiyaçları bir listede birleştirildi. Bu ürün bazında yapıldığı gibi üretici bazında da yapıldı. Aynı ürünü çalışmak için aynı tedarikçi havuzu oluşturlmaya başlandı ve bu havuz da şirketlerimiz ile paylaşıldı. Tek fikir değil istişare komiyonları kuruldu. Komiteler oluşturuldu ve bu komitelerin daimi üyeleri iş insanları, akademisyenler den ve talep eden kurumların ilgili birimlerinden oluşuyordu, ancak komitelere gelen konular özelinde komite toplantılarına “ürünü tasarlayan ekibi, konuyu çalışan akademsiyeni, malzeme tedarikçisi tüccarı, imalat yapacak sanayiciyi” bu çalışmalara özel davet ediyordu. İşte bu masa bize başarıyı getirdi. Her komite önüne gelen projeyi üretim anına kadar takip etmekte ve raporlamaktaydı.
Çalışma yöntemi aslında bulunmuştu ve verim alınmaya başlanmıştı, süreci devem ettirdik ve sürekli farklı lokasyonlarda sanayiciler ile ihtiyaç sahibi şirketlerimizi bir araya getirmeye halen devam ediyoruz. Sıra önümüzde duran bir diğer süreç standart konusu olarak bizlerden çözüm bekliyordu. Yine yapılan bu çalışmaların içerisindeki isimlerden projeleri ikiye ayırma önerisi geldi… Ulusal bize ait “ özgün projeler “ olarak adlandırılan ve standartını bizim belirleyeceğimiz üretimler ile uluslarası platformları bir birinden ayırmak… Örnek sivil taraftan vermeye çalışayım; Siz bir uçak yapıyorsunuz ve tasarımı size ait özgün uçağınız ve istediğiniz standartta malzemeyi siz belirliyorsunuz ancak uluslarası havacılık komisyonu bu uçağın uçmasına izin vemiyor; Ne istiyor ? birkaç dünya hava aracı üreten şirketin tekelinde olsun bu iş… Ne yaptık ? Hürkuş bizim uçağımız istediğimiz malzeme ile, istediğimiz yöntem ile üretiyoruz; ancak Airbus a bir parça dahi üretebilmek için, kullanacağınız hammadde den üretim sürecine, üreticiye kadar kalifiye süreci gerekiyor. Buradan baktığımızda ne kadar doğru bir süreç izlendiği net olarak gözüküyor.
Bu iş süreci yönetimi bizi doğru üretim yapmaya yönlendirdi. Tasarımlarda yararlandığımız projeleri kendi mühendislerimiz ile mükemmelleşirken; üretim şirketlerimiz ile de üretim süreçlerini öğrendik. Farklı yabancı şirketlere üretim yapabilir hale geldik. Kalite yönetimini, belgelendirmeyi, sertifikayı, makina ekipman kullanımını, gereklerini öğrendik. Süreci kendi ihtiyaçlarımızdan dünyaya söz konusu pazarda üretici vasfı ve onayı alır hale geldik. Bu süreçte özellikle iki isme buradan teşekkür etmeden geçmiyeceğim. Bir tanesi SAHA İSTANBUL un kurucusu fikir babası olan Önceki dönem Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcımız Sayın Hasan BÜYÜKDEDE, diğeri SAHA İSTANBUL Genel Sekterliğini uzun dönem üstlenen ve bu sürecin önemli karar alıcısı olan şimdi Makina Kimya Genel Müdürlüğü görevinde bulunan Sayın İlhami KELEŞ e özellikle sektörüm ve ülkem adına teşekkürlerimi sunuyorum.
Saygılarımla...