Öncelik ülkemiz…
Bu ülkenin ferdi olarak; dertlenmek gerektiğini öğrendim önce… Dertli insanlar ile yola çıkmak gerektiğini öğrendim. Derdi vatan, bayrak olmayanlar tarafından anlaşılmayı beklemek bir zaafiyetmiş bunu öğrendim. Çok şükür bu zaafiyetten kendimi hızlı şekilde kurtardım. Makamı, mevkisi, sosyal, politik, ekonomik durumu ne olursa olsun, bir insanın derdi yoksa onunla yol yürümemeyi öğrendim. Bunu neden paylaştım…? Çünkü bugün gelinen nokta işte o dertli insanların katkıları ile olduğunu biliyorum, sizlerin de bu süreçte yaşananların mücadelesinin onlar tarafından verildiğinin bilmesini istiyorum. Kim bunlar sadece bir kısım için tanımlama yapacağım isimlere, şahıslara inmeden… Hani bir trend var olduğu algısı yaratılıyor ya bir kesim tarafından “ gençler bu ülkeye güvenmiyor, yurt dışına gidiyor” gidecek elbette yıllarca Japonya kalkınma sürecinin mimarları hep yurt dışında kaldı. Öyle ilginç hikayelere imza attılar ki canlarını hiçe sayarak; benim gencim de gidecek, oradan hakkına düşen maddi, manevi katkıyı alacak elbette. İşte bu ülkede “ savunma sanayi şirketlerinde” gece gündüz demeden aidiyet ve sadakat ile çalışan kardeşlerim. Bu sürecin mimarları, askerleri onlardır. Şimdi ülkemizde bir İTÜ, Boğaziçi, ODTÜ vb üniversitelerin yarışları var özellikle mühendislik tarafında neden? Amaç savunma şirketlerinde görev alabilmek; değilse yurt dışına her üniversite mezunu zaten imkanları müsaitse gider, gidiyor… Ama bizim şirketlerimizde bir okul ve not kalitesi oluşmuş. İşte bu mücadelenin taraflarından biri onlar… Rabbim ayaklarına taş değdirmesin. Çok beraberiz, çok iyi tanıyorum onları. Onlar Mustafa Kemal in Gençliğe Hitabesindeki gençler işte; her şeye rağmen bu ülkede, bayrak için vatan için gece gündüz çalışanlar…
Sanayi yapılanması için önce ihtiyaç analizi yapılmak zorunda idi ve bu analiz çalışmalarına kurumlar özelinde başlandı; askeri tesislerimizden, hava ikmal, deniz tersane, kara bakım yetkili komisyonlarından bilgiler toplanmaya başlandı. Aslında plan öncelikle ihtiyacımız olup tedarik etmekte zorlandığımız malzemelerin ülkemizde üretimi mümkün olanların tespiti ile öncelikle bu taraftan ilerlemekti. Elbette birçok kuruluşumuz da o dönemde ekibi ile mühendisi ile üretime hazırdı… Dev tesislerimiz vardı ülkede MKE, Aselsan, TAİ, Roketsan vb, bunlar eski ve köklü sanayi kuruluşları idi…Öncelikli onların üretim kabiliyetleri ile çalışılacak, karşılaştırılacak sonra dış üretim kaynakları oluşturmaya gidilecekti. Diğer taraftan başlatılan çalışmalar ile yerli ve milli savunma platformları tasarımı ve üretilmesi süreçleri de kurgulandı.
Yapılan çalışmalar devam ederken çıkan raporlarda şunu net olarak gördü bu sistemin başında olan insanalar. Birçok teknoloji çok eski veya tedariki dışa tam bağımlı. Birçok sistem yönetim anlamında yazılımlar ve mühendislik olarak kaynak ülkeye bağımlı. Geçtiğimiz yazılarımızda anlattığımız “ platforma sahibiz ama bunu programlama ve doğru yönlendirmeye biz müdahele edemiyoruz. Diğer bir husus ise siz burada parça veya mühimmat yapsanızda üretici onayı olmadıktan sonra onun montajını sağlayamıyorsunuz. Daha açık anlatmak istersek siz bir bomba geliştiriyorsunuz imal ediyorsunuz ancak uçak filonunuzun imalatçısı bunun uçağa monte edilmesi için gerekli izni vermiyor sisteme müdahale ediyor… Bir platformunuz var siz bununla bir düşman unsura angaje olmak istiyorsunuz, imalatçı firma buna izin vermiyor… Hatta daha da ileri gidiyor makina imalatçıları, robotçular vb. Bu makinaların savunma ürünü imalatında kullanılmalarına müsaade etmiyor. Bir CNC makina da iş yapmak için resim yüklüyorsunuz, makina sizin değilse tüm resimler, tasarımlar makina imalatçısına dolayısı ile o ülkeye gidiyor… İşte bu ahval içerisinde bir telaş ile çalışmalar başladı.
Kısa süre sonra önümüze çıkan bir başka olay da o güne kadar özellikle savunma sanayimizde kullanılan bir kısım araçların; örneğin denizaltıların, askeri gemilerin ABD tarafından verilen ikinci el gemilerden, Kara araçlarının Alman, hava araçlarının ABD ve makina sanayinde önemli fabrikaların( demir çelik, alüminyum, çimento, şeker gibi ) Ruslar tarafından kısmi bedel kısmi olarak ta bedelsiz verildiği bundan dolayı herhangi bir norma direk sahip olamadığı tespit edilmiştir. Bugün envenaterde bilinen çok sayıda mühimmat olduğu için G3 piyade tüfekleri halen aktif olarak kullanılmaktadır. Oysa bizin piyade tüfeğimiz dünya tarafından kabul edilmiş ve envantere alınmıştır. Dünya da literatür 5,56 ya dönmüş halde iken halen G3 te 7,62 kalibre mühimmat kullanılmaktadır.
Önümüzde bir takım yol ayrımları net olarak belirmeye başlamıştır. Öncelikle hızlı şekilde ihtiyaç envanteri ve tedarikçi, imalatçı firmalar oluşturulacaktır; ancak görünen süreç bizi sadece mühimmat değil platformun kendisine sahip olmaya mecbur bırakmış haldedir. Tedarikçi süreci oldukça önemli hal almıştır çünkü süreç arge sürecidir; test, kalifikasyon süreçleri çok uzun sürmekte ve bu süreçte kalıp ve üretim maliyetleri çok yüksek olmaktadır. Söz konusu aşamalar bitmeden seri imalat ve adetli siparişler ise asla söz konusu olamamaktadır. Bu süreç firmalar için sadece savunma sanayine çalışabilecek ortamı sağlamamakta miktarsal üretimler oldukça maliyetli ve zor olmaktadır. Firmalara yapılması gereken mevcut işlerinin yanında savunma sanayine iş yapmayı öğretmek kapasitelerini hedefleyen yapılardan uzak tutmaya çalışmaktır. Ancak bu da birlikte arge yaptığın ürün geliştirdiğin firmayı her an kaybetmek anlamına gelmektedir. Kapasitesine hitap eden ve sürekliliği olan işlere çok çabuk kayma olanağı hep vardı. İşte burada devereye iş geliştirmenin en önemli kuruluşu olan ve iyiki kurulmuş diyeceğimiz Savunma Havacılık İstanbul Kümelenmesi SAHA İstanbul ortaya çıkıyor… SAHA çalışma metodolojisi ve savunma sanayine etkilerini anlatmaya devam edeceğiz.
Saygılarımla
Celalettin KIRBOZ