Sıradan Doğasında Sanat

Sanat dediğimizde çoğu insanın aklına ya bir resim, ya bir şiir ya da bir müzik parçası gelir. Oysa sanatın derinliğini düşündüğümüzde, onun yalnızca bir “eser”den ibaret olmadığını fark ederiz. Sanat, zihnimizin üç farklı yüzünü aynı anda ortaya koyduğu bir etkinliktir: kuramsal, uygulamaya yönelik ve duygusal.

Kuramsal çünkü sanatın bir düşünce nesnesi vardır. Ancak bu nesne ne Tanrı’dır, ne katı bir doğa yasası, ne de tarih kitaplarında geçen bir olgudur. Sanatın nesnesi, kendine özgü ve özel bir alana aittir; hayal gücünden ve insanın içsel dünyasından beslenir.

Uygulamaya yöneliktir çünkü sanat, zihnin kendi dünyasını da dönüştürme çabasıdır. Bir ressam tuvalin başına geçtiğinde yalnızca renkleri değil, kendi ruhunu da şekillendirir. Ancak bu çaba ne bir çıkar arayışıdır ne de ahlaki bir görev. Sanat, faydacılıktan ve kuru görev bilincinden bağımsızdır.

Ve elbette sanat duygusaldır. Hazla, acıyla, tutkuyla, nefretle… Yani insan olmanın tüm renkleriyle yoğrulmuştur. Bir şarkıda hüzünle buluşuruz, bir heykelde yüceliğe tanık oluruz, bir romanda umuda sarılırız.

Sanatı eşsiz kılan da bu üçlünün birlikteliğidir. Düşünceyle beslenir, eylemle vücut bulur, duyguyla canlanır. Belki de bu yüzden sanat, hem bizi düşündürür, hem dönüştürür, hem de derinden etkiler.

SON DAKİKA HABERLERİ

Melih Can Şenol Diğer Yazıları