Protokolün arkası halk
Hep aynı kalan şu hayatta belki bir değişiklik olur, farklı bir şeyler duyarım ümidi ve gazetemin bana verdiği görevle AK Parti Kocaeli’nin danışma meclisine gittim. Fakat bu yazıyı bana yazdıran sebep ilk söylediğimdir. Yani farklı bir söz duyma ümidi... Ancak nafile, hükümet cephesinde yeni bir şey yok. Yaşamımızı büyük ölçüde organize edip belirleyen insanlardan özgün, kendi kimliklerini taşıyan gerçekçi yorumlar beklemek çok mu fazla bir istek?
KRALIN İKİ BEDENİ
Salon yine bilindik AK Parti salonuydu; coşkulu, diri, dinamik... Tahir Büyükakın da her zamanki gibi özgüvenli ve kendinden emin başladı sözlerine. CHP’yi eleştiriyor, ulaşım altyapısına yapılan yatırımları ve AK Parti davasının yüceliğini anlatıyordu salona. Fakat yükselen tezahüratlarla sözleri bölündükçe daha fazla dayanamadı konuşmaya çünkü kralın ikinci bedeni hastaydı. Yani Büyükakın’ı ‘herkes’ yapan yanı soğuk algınlığına yenik düşmüştü. Bu sebeple sözlerini yarıda kesip indi kürsüden. İşin doğrusunu söylemem gerekirse bu kadarı bana yetti de arttı bile. Bir kere beni oraya getiren beklentinin dışındaydı söyledikleri.
SAMİ ÇAKIR, KÜRSÜDE TEK BAŞINA
Bana soracak olursanız programın en dikkat çeken kısmı AK Parti Milletvekili Sami Çakır ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Sevilay Tuncer’in konuşmalarıydı. Çünkü tam anlamıyla bütün salon uyudu. Çakır, bir konuşma değil bir okuma yaptı. Önündeki metne güvenmiş olacak ki çok fazla sadık kaldı ona. Kendisi ses tonu ve mimikleriyle oldukça coşkulu ve inançlı bir portre çiziyordu kürsüde ancak yalnızca o öyle görünüyordu. Okudukları salonda hiç kimsenin ilgisini çekmedi. Çünkü kürsüye çıktıysanız eğer metne değil insanlara bakmalısınız. Tam bir söz söyleyecekken araya sıkıştırdığı dörtlükler salonda onun hayalindeki etkiyi yaratmadı. Hatta salondakiler saatlerine bakıyor ve birbirlerine “Ne zaman bitecek?” diye soruyordu. Çünkü protokolün arkası halk.
SEVİLAY TUNCER KİME ANLATTI?
Sevilay Tuncer sözlerine başlar başlamaz bir hatip olmadığı göründü. Hiç şüphesiz bunun kendisi bir eleştiri konusu değil benim için. Zira kimse alanında yetkin birisi olmak için iyi de bir hatip olmak zorunda değil. Çevre ve Şehircilik Politikaları Başkanı olan Tucer, tartışmaları beraberinde getiren İklim Kanunu, çevre sorunları ve küresel iklim krizi konularıyla ilgili önemli bir sunum gerçekleştirdi. Fakat yukarıda tekrarladığım cümleyi yineleyeceğim: Protokolün arkası halk. Emisyon Ticaret Sistemi, Paris İklim Anlaşması, sıcaklık artışının 1,5 santigrat derece ile sınırlandırılma hedefi gibi konular fazla teknik kalıyor. Hele bir de iyi bir hatip değilseniz hiçbir şansınız yok. Tuncer’in sunumu bittiğinde -hiç mübalağa etmiyorum- derin bir ‘oh!’ sesi salonu gezdi resmen. Tuncer’in yaptığı sunum benim için önemliydi. Hatta İklim Kanunu’na ilişkin soru işaretlerini gidermeye yönelik çaba daha da önemliydi. Fakat hem konunun fazla teknik oluşu hem sunuma ayrılan sürenin uzunluğu hem de vatandaşın böyle bir gündeminin olmayışı salonu derin bir sessizliğe gömdü.
AK PARTİ’NİN GÜNDEMİNDE NE VAR?
Yapılan konuşmalar, katıldığım tüm AK Parti programlarının bir tekrarından daha fazlası değildi. Bir muhabir bir yıl önceki AK Parti programından bir konuşmayı gönderse gazetesine hiç kimse bir tuhaflık sezmez; konuşmayı yapan dahil. Burada kendime “AK Parti’nin gündeminde ne var?” diye bir soru sorduğumda; “Türkiye yok” cevabı çınlıyor zihnimde. Halkın geçim derdiyle boğuştuğu gerçeğinin karşısındaki bu aynılık, bir duyarsızlık tezahürü gibi. Halkın gerçek talepleri sürekli yaratılan olağanüstü şartlar ve kutsallık aracıyla baskılanıyor. İnsanın sıradan bir hayat yaşama isteğini görmezden gelerek büyük ideallere adanmasını istiyorlar. Oysa adanmak psikolojik bir yönelimdir sosyolojik değil. Toplumsal ölçekte ekmek fikirden önce gelir. Bu aynılık politikasıyla AK Parti, evine duyarsızlaşmış, hırs trenine binmiş bir baba gibi görünüyor.
Programlardaki, televizyon ve gazetelerdeki bu aynılık, halka da sirayet etmiş durumda. Mahallemdeki AK Partili olduğunu bildiğim bakkal ağabey ile yaptığımız sohbette “Konuşacak bir şeyimiz kalmadı. Ülkede siyaset bitti. Zamları konuşuyorduk onlara da alıştık. Kahvehanede, şadırvanda herkes birbirinin yüzüne bakıyor. Kimse konuşmuyor.” dedi. Sahici ve müthiş bir özet. Sürekli tekrar eden büyük söylemler organize edilmiş suni salonlarda fotoğraf verme işini çözse de gerçeğin çölünde küçücük bir vaha olmaktan öte bir şey değil.
ARMAĞAN
EVDE
Bütün gün evdeydim, düşündüm
Hiç olmadık şeyler geldi aklıma
Yeni cevaplar aradım bütün gün
Cesedi nereye gömelim sorusuna
Bir avcının gözlerine dedim
Tüfek değil fişek olmuş zamanla
....
Kıştan kalma eldivenlere dedim
Üşümüşse ısınır soğuklarda
Ve derin dondurucuya dedim
Çıkarında
Yeşeren bir şey görmek için
Hep aynı kalan bu hayatta
*Cevdet Karal, Cesedi Nereye Gömelim, Evde