Bir portre denemesi: Nietzsche

Friedrich Nietzsche, felsefesi ve yaşamı arasındaki sıkı ilişkisiyle, felsefe tarihinde eşine az rastlanır bir düşünürdür. Hayata ve insana ilişkin geliştirdiği düşünceleri kadar yaşamı da oldukça çarpıcıdır. Felsefesinin temelinde bulunan “kaotik düzen”, yaşamında da kendisini gösterir. Hristiyan bir papazın oğlu olarak dünyaya gelen Nietzsche, en ateşli Hristiyanlık karşıtı düşünceleri geliştirir. Hiçbir şehirle, hiçbir insanla kökten bağlar kurmaz. “Tek bir insan bile yaklaşmaya ve bu yazgının iç bölgelerine girmeye cesaret edemez, her zaman tek başına konuşur, tek başına savaşır, tek başına acı çeker Nietzsche. Hiç kimseye seslenmez, hiç kimse de cevap vermez. Ve daha korkuncu: Kimse onu duymaz.” (Zweig(2018), Kendileriyle Savaşanlar, Hölderlin, Kleist, Nietzsche, S. 253) Gezgin bir düşünürdür o. Bir göçebe gibi Avrupa şehirlerinde gezinir durmadan. Bedeninde de taşır bu kaosu, “acı çeken bedenin çığlıkları sayılamayacak kadar çoktur. Bedensel sıkıntıların sayısı yüzleri bulur ve bütün bunların altında şu korkunç çizgi vardır: “Hayatımın her döneminde muazzam bir acı hep benimleydi.”

Düşüncenin bu yalnız ve ateşli sesi, öylesine kuvvetlidir ki, yankısı hala duyulmaktadır. Bıraktığı felsefi miras, kendi patikalarını oluşturmuş ve pek çok düşünürü etkilemiştir. Düşüncelerini sabit bir çizgiye yerleştirmeden ve dilsel tutarlılığı gözetmeden ifade etmesi, anlaşılmasının önünde bir engel gibi dursa da, onun kaotik ve dinamik düşünceleriyle örtüşmektedir. Sistemliliğin tam karşısında yer alır. Öyle ki Nietzsche Putların Alacakaranlığı adlı eserinde sistem istemini, “dürüstlük yokluğu” olarak tanımlar (Putların Alacakaranlığında, s. 7). Stefan Zweig’ın, Immanuel Kant için, “bilgiyle nikâhlı karısıyla yaşar gibi yaşamıştır” şeklindeki ifadeleri, geleneksel felsefenin bir özeti gibidir. Nietzsche ise düşüncesiyle böylesi bağlar kurmaktan uzaktır. Nietzsche, “hiçbir zaman bilgiyi sürekli üzerinde taşımaz ve ant içerek onunla evlenmez, onu kendi “öğretisinin” “sistemi” haline getirmez.” Çünkü Nietzsche’ye göre, sonuna kadar bilme yoktur ve gerçek kimsenin mülkü olamaz.

Nietzsche, sürekli devinimi ve değişimi vurgular. Durağanlığı, ölüm ile eş tutar. Böylesi bir yaşam kavrayışıyla neşenin ve sevincin, Dionysosçu bir şenliğin önemini vurgular.

“İnsanın kendine gülebilmesi, hakikatin bütününden dolayı gülmek için, gülmesi gereken biri olarak, şimdiye değin, en iyiler gerçek anlamından yoksun kaldı bunun, en yetenekliler ise bu konuda bir deha göstermediler! Bir kahkahanın bile, kim bilir, hala bir geleceği vardır! (…) Belki de kahkaha bilgelikle birleşecek, geriye yalnızca ‘şen bilim’ kalacaktır.” (Şen Bilim, §1.)

Nietzsche, sistem karşıtı bir düşünür olsa da, bu onun düşüncelerinin birbirinden kopuk veya rastlantısal olduğu anlamına gelmez. Ahlâkın Soykütüğü Üstüne adlı eseri en düzenli eseri olarak görülebilir. Bu kitap bir ‘soykütük’ araştırması yaptığından, başlangıca yönelme ve süreç izleme görülür. Bu nedenle daha kolay takip edilebilir bir nitelik taşır. Soykütük yönteminde ahlâkın ve değerlerin ortaya çıkışını inceler. Ahlâkın ve değerlerin nasıl üretildiğine yönelik; değerlerin neden ve hangi duygulanımlar içerisinde; daha da önemlisi hangi fizyolojik koşullarda yorumlandığına yönelik sorusunu sorar. Nietzsche’ye göre her ahlâki değer üretiminin kaçınılmaz sonucu nihilizmdir .(Güç İstenci, s. 19)

Nietzsche, dünyayı varlık (being) dünyası olarak değil, oluş (becoming) dünyası olarak tasavvur eder. Dünya yalnızca güç mücadelesinin olduğu sürekli değişimi ifade eden bir yapıdadır. İnsanın dünyaya yönelik kavrayışı ise yalnızca bir yorumdur.

Friedrich Nietzsche
SON DAKİKA HABERLERİ

Melih Can Şenol Diğer Yazıları