Mahalleler köyler kimin umurunda?

Gazetecilik mesleğinde en önemsediğim şey, sahada olabilmek. O tramvaya binmek, Seka Park’ta yürümek, otobüs durağında beklemek, bir mahallenin kahvehanesinde oturabilmek…

Elbette, saydığım her şeyi her zaman yapamıyoruz. Yoğun gündem ya da farklı nedenlerle zaman zaman sahadan uzak kaldığımız oluyor. Ama benim için öncelik hep aynı: Sokakta olabilmek.

İnsanlarla birebir iletişim kurmak, göz temasıyla konuşmak, bir olayı anlatırken yaşadıkları öfkeyi, umudu ya da çaresizliği hissedebilmek çok önemli. Protokol toplantılarının yoğun gündeminden çıkıp, Kocaeli’yi gerçekten Kocaeli yapan insanların yaşadığı mahallelerde, köylerde olmak oldukça değerli.

Çünkü asıl mesele orada. Hayat bir mahallenin tozlu yolunda, bir köy kahvesinde akıyor. Bunlar masa başında oturularak öğrenilmiyor. O yüzden ekip olarak fırsat buldukça mahallelere, köylere gidiyoruz.

Şehrimizde onlarca muhtar var. Çağırıyorlar, anlatıyorlar... Onlarla birlikte köyleri adım adım geziyoruz. Ekibimizle birlikte yolların bozukluğunu araçta hissediyor, sulama problemlerini köylünün tarlasında görüyoruz. Köylerin ya da mahallelerin güzelliğini gölgeleyen metruk yapıları birlikte geziyoruz.

Aylar önce Başiskele’ye bağlı Doğantepe Mahallesi’ne gitmiştik. O gün mahallenin her sokağını dolaştık, birçok haber yaptık. Mahallenin sorunları arasında en çarpıcı olanı ise kimyasal atık meselesiydi.

Deprem sonrası yapılan konutlara stabilize sağlanması için kazılan bölgede zamanla bir çukur oluşmuş. Mahalle muhtarı Mithat Öztürk, bu çukura bir fabrikanın dolgu malzemesi bıraktığını, süreç içinde kimyasal atıkların toprağa karıştığının tespit edildiğini aktardı. Öztürk, bu bölgenin patlama riski taşıdığını ve bu yüzden mahallelinin ciddi bir tedirginlik içinde olduğunu söylemişti.

Termometrenin 40 dereceye ulaştığı bu günlerde, korku daha da büyümüş olmalı. Bu alanda bir patlama olursa ne olur? Çocuklar yakındaysa, biri hayatını kaybederse kim sorumluluk alacak?

Alan ile ilgili halen somut bir adım atılmadı. Sadece soruyorum Doğantepe gibi güzel bir mahallede, insanların her gün bu psikolojik tehditle yaşamasına razı olmak günah değil mi?

İzmit’e en yakın, şehrimizin en güzel köylerinden Durhasan Solaklar’dan da bahsetmek istiyorum. Leyleklerin göç yolundaki bu tarihi köy altyapı ve üstyapı sorunlarıyla boğuşuyor.

Hemen yanı başındaki Eseler’in yolları düzgünken, Durhasan adeta unutulmuş. Yol kenarları bakımsız, yollar delik deşik.

Bir başka örnek vermek istiyorum. Kartepe Uzunbey Mahallesi’nde yapılmak istenen Çelikhane ve Haddehane’ye vatandaşlar büyük tepki gösteriyor. “Biz Kartepe’yiz, Dilovası gibi olmak istemiyoruz” diye haykırıyorlar.

Kartepe, turizm ve tarım ilçesi olmak isterken sanayiye mahkum ediliyor. Oysa Kartepe şehrimizin hala nefes alan alanlarından.

İşin özeti şu: Çok güzel mahallelerimiz, köylerimiz var. Bu güzelliklerin, sorunların ve taleplerin muhatabı olmak zorundayız. Başta Kocaeli Valiliği olmak üzere, Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyeleri bu bölgelere gereken önemi vermeli. Kurumlar tarihi değerlerimiz de olan köyleri mahalleleri öncelemeli.

Çünkü şehir sadece merkezden ibaret değil. Şehri şehir yapan, halkın yaşadığı mahalleler, köylerdir. Biz gazeteciler bu yaşam alanlarında olmalıyız.

Çünkü gazetecilik yerinde görüldüğünde ve sahada hissedildiğinde anlamlı.

Çünkü şehirler; köyleri ve mahalleleri sadece seçimden seçime hatırlayan bir anlayışla büyüyemez.

SON DAKİKA HABERLERİ

Cansu Kızılkaya Diğer Yazıları