Kamuda memurlara karşı öfke artıyor mu?

Son günlerde sosyal medyada en çok tartışılan konulardan biri bu konu olabilir.
Kamu çalışanlarına yönelik giderek artan öfke.

Değerli dostlar son günlerde kamu çalışanı memur ve emeklilerin 2026 ve 2027 yılları için alacakları ücretlerle ilgili görüşmeler 4 buçuk milyon çalışanı ilgilendiriyor ve bu konu ile ilgili düzenlemeler yapılmaya çalışılıyor.

Fakat sokakta, kahvede, sosyal medyada haberlerde ve İnternet medyasında yapılan haber yorumlarında olan bir durum var ki bu durumu iyi ve doğru okumak gerekiyor.…

Bu saydığım tüm platformlarda memurlara yönelik sert eleştiriler, hatta hakarete varan söylemlerle karşılaşıyoruz.

Peki, toplumda bu öfke neden bu kadar derinleşti?

Öncelikle, kamuda çalışan memurlara yönelik en yaygın eleştiriler; çalışma koşulları, ücret politikaları, hizmet standartları, liyakat sorunları ve inisiyatif kullanmama üzerine yoğunlaşıyor.

Kamu çalışanlarının “hiç iş yapmadan maaş aldığı” algısı ise toplumsal gerilimi besleyen en önemli önyargılardan biri.

Ancak bu öfkenin oluşumunu sadece toplumsal algıyla açıklamak da eksik olur.

Kamu yönetiminde yıllardır süregelen liyakat sorunları, bugün karşılaştığımız bu tepkinin ana nedenlerinden biri.

İşe alımlarda ve terfilerde yetenek ve başarı yerine, sendikal aidiyet, cemaat ilişkileri ya da güçlü kişilere yakınlık ile halk tabiriyle torpil gibi faktörlerin belirleyici olduğu kanaati yaygınlaşmış durumda.

Bu durum, hem çalışanların motivasyonunu hem de toplumun kamuya olan güvenini ciddi şekilde zedeliyor.

Bir diğer önemli etken, sendikaların asli görevlerinden sapması. Sendikalar, üyelerinin haklarını korumak ve geliştirmek yerine siyaset alanı açmak için gerçeklerden uzaklaştığı ve devleti doğru yönlendirmeği düşüncesi.

Ancak son yıllarda, sendikaların üye sayısı üzerinden güç gösterisi yapma yarışına girdiği, makam ve mevki paylaşımında etkin rol oynadığı yönünde ciddi bir algı oluşmuş durumda. Bu algı sadece memur olmayanlarda değil sendika üyesi olan memurlarda bile yaygın kanaat haline dönüştüğü.

Bu algı, kamu çalışanları arasında haksız rekabeti körüklerken, kamu hizmetini siyasallaştırıyor ve toplum nezdinde güven kaybına yol açıyor.

GELİR ADALETSİZLİĞİ

Örnek vermek gerekirse kamuda çalışan öğretmen günde 8 saat çalışarak aylık 60 bin TL alırken, özel kurumlarda ve dershanede çalışan öğretmen günde 12 saat çalışıp 25 bin TL gibi bir ücretle çalışması. Bu konuyu açmak gerekirse hemşire kamuda 60 bin alırken özelde asgarî ücret alması gibi çoğaltabiliriz. Hatta güvenlik, banka elemanı gibi çoğaltabiliriz.

Kamu kurumlarında özellikle üst yönetici, idareci, akademisyen hatta öğretmenlere karşı toplumsal bir saygısızlık ve itibarsızlık yaklaşımının hakim olduğunu görüyoruz.

Kontrolsüz bir özgüven olan toplumda sen benim kim olduğumu biliyor musun yaklaşımı ile öğretmenler başta olmak üzere tüm kamu çalışanları şiddet unsurları ile karşı karşıya kaldığı gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor.

Diğer bir konuda; toplumun bir kısmında oluşan “memur çalışmaz” önyargısı, kamu çalışanları arasında da “akşam olsun da eve gidelim” algısı ve anlayışını pekiştiriyor olması.

Bu kısır döngü kırılmadıkça, ne kamu çalışanları hak ettiği saygınlığa kavuşabilir ne de vatandaş hak ettiği hizmeti alabilir.

Çözüm, elbette ki kolay değil. Ancak net: Devlet, kamu hizmetini sadece devlet adına, liyakat esaslı bir anlayışla yürütmek zorunda.

Kamu çalışanlarının üzerinde oluşan sendika, cemaat ve grup baskısını kaldıracak, adaletli ve şeffaf bir yönetim anlayışı inşa edilmelidir.

Çalışanlar arasındaki gelir adaletsizliği bir an önce çözüme kavuşturulması gerektiğini gözlemliyoruz.

Kamu çalışanının emeği korunmalı, ancak hesap verilebilirlikten de taviz verilmemelidir.

Unutulmamalıdır ki, kamu hizmeti toplumun ortak değeridir. Bu değer, öfke ve güvensizlik üzerine değil, adalet, liyakat ve güven üzerine inşa edilirse geleceğe umutla bakabiliriz.

Bir an önce şapkayı önümüze koyup toplumsal barış için çaba göstermeli kutuplaşmaya engel olacak projeler geliştirmeliyiz.

Aksi halde, bugün sosyal medyada gördüğümüz bu öfke, yarının kamu hizmetlerinde derin yaralar açabilir.

Toplum olarak bizlerin de sorumluluğu büyük.

Eleştirirken adil, sorgularken yapıcı olmalı; devlet ise bu yapıcı eleştirileri dikkate alıp çözüm üretmelidir.

Hep birlikte çalıştığımız zaman hem kamu çalışanlarının hem de vatandaşların hak ettiği güven ortamı yeniden tesis edilebiliriz.

Aksi takdirde hep birlikte kaybeden bir millet haline dönüşebiliriz.

Adem Yaman kamu
SON DAKİKA HABERLERİ

Adem Yaman Diğer Yazıları