Kazanan Hep İyiler Olacak
Yirmi yıla yakın süredir sivil toplumun içinde, kimi zaman yönetici kimi zaman gönüllü olarak görev aldım. İzmit’te kapısını çaldığım, derdini dinlediğim hane sayısını inanın ben bile hatırlamıyorum. “Biz halkın içindeyiz” diyen nice siyasetçiden çok daha fazla evin kapısını araladım. Bunu böbürlenmek için değil, anlatacaklarımın sahici olduğuna işaret etmek için söylüyorum. Çünkü gördüm ki insanların ihtiyaçları farklıdır: Kimi kapıda aş ister, kimi iş, kimi ise sadece birinin kendisini dinlemesine ihtiyaç duyar. Ama hepsinde ortak bir şey vardır: Gözlerindeki o umut pırıltısı. İşte o pırıltıyı görmek, karşılığı kat kat fazlası olan bir mutluluktur.
Bir çocuğun gözünde masal kahramanı olmak, bir annenin duasına nail olmak, gönüllere dokunmak… Aslında Allah’ın rızasını kazanmanın yolları bu kadar yakınımızdayken, bunları göremeyenlere şaşırmamak elde değil. Çünkü iyilik için önce niyet gerekir. İmkân cebinde olsa bile, Allah nasip etmediyse veremezsin; o yardımı ulaştıracak vesileleri bile bulamazsın.
Ama şükür ki bu şehirde iyiliği kendine yol edinmiş kahramanlar var. Mesela İzmit’in öz evladı Metehan Küpçü… Dördüncü yılını dolduran Umuttepe’deki Alperen Aşevi’nde her gün çeşit çeşit yemek ikram ediyor. Orası yalnızca bir aşevi değil; gönüllerin buluşma noktası. Metehan kardeşimiz, sadece yemek dağıtmıyor; çaresizlere moral, gariplere güven, gönüllere umut dağıtıyor. “Gariban babası” diyorum çünkü gerçekten öyle; onu tanıyan herkes bu ifadeyi hak ettiğini bilir.
Bir diğer örnek Abdulkadir Yılmaz. Onun kapısına giden bir kişinin boş döndüğünü hiç duymadım. Kiminin mutfağına erzak girdi, kiminin elinden tuttu, kiminin yüreğine dokundu. Yıllar içinde dokunduğu ailelerin sayısı emin olun bir orduyu bulmuştur. Bu iyilik yolculuğunda babası Recep Yılmaz’dan aldığı örneği sürdürüyor. Ve biliyorum ki Abdulkadir olduğu sürece bu iyilik hareketi kesintisiz devam edecek.
Ve tabii iş dünyasında da gönül zenginliğini ön planda tutanlar var. Safir Kuyumculuk’un Muharrem Boztürk ve Tuğra Kuyumculuk’un Salih Sarıkaya… Sıfırdan başlayıp tırnaklarıyla kurdukları işlerini bugün ayakta tutarken, aynı zamanda kazançlarını paylaşmayı, gönül insanı olmayı da ihmal etmediler. Onların hikâyesi şunu gösteriyor: Zenginlik sadece altın ve gümüşte değil; esas olan, gönül zenginliğidir.
Farkındaysanız bu isimlerin hepsi gencecik, hepsi bu kentin öz evlatları ve hepsi gönül insanı. Elbette burada anamadığım daha nice dostum var. Yazıyı okuduklarında bana “beni unuttun” diyeceklerini şimdiden biliyorum. Hayır, unutmadım; unutamam. Allah hepsinden razı olsun, sayılarını artırsın.
Uzun lafın kısası… Bayramda kendi çocuklarına kıyafet alamadan, ihtiyaç sahibi ailelerin evlatlarına arefe günü yardım etmek için didinen bir kardeşiniz olarak söylüyorum: Her ne olursa olsun, kazanan hep iyiler olacak. Çünkü iyilik, dünyada belki karşılıksız gibi görünür ama aslında en büyük karşılığı vardır: gönüllerde huzur, vicdanlarda rahatlık ve Allah katında yazılan sevap. İşte bu yüzden iyilik kazandırır, iyiler de sonunda mutlaka kazanır.