ŞARKIN SEVGİLİ SULTANLARI
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini
Şarkın en sevgili sultanı Salahaddin’i
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
(Mehmet Akif Ersoy, Çanakkale Şehitlerine Şiiri)
İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy, canlarını feda ederek Çanakkale’yi geçilmez kılan aziz şehitlerimize armağan ettiği Çanakkale Şehitlerine adlı şiirini bu mısralar ile taçlandırmıştı. Zira tarih boyunca Çanakkale’deki destan ile teşbih yapılabilecek çok az hadise vuku bulmuştu ve bu destanın kahramanları ancak kendileri gibi büyük cesaretler gösterenlere benzetilebilirdi. Akif de bunu gayet iyi bildiğinden örneklemlerini oldukça dikkatli seçerek önemli bir noktaya değiniyordu. Akif’in bu mısralarda değindiği esas nokta son ehl-i salib olarak tanımladığı İtilaf Devletleri’nin şiddetli saldırılarının Çanakkale önlerinde durdurulmuş olmasıydı. Türk ordusunun Çanakkale’de birçok imkansızlık içerisinde çetin bir mücadele verdiği, sayısı yüz binlerle ifade edilen kayıplara rağmen savaşmaktan vazgeçilmediği ve düşmanın durdurulduğu gerçeği yakın dönem hafızasında büyük bir yer tutmaktadır. Akif dikkati bu noktaya çekerken unutulmaya yüz tutmuş başka bir hususa daha değinmektedir. Onun hafızalarda canlandırmak istediği bir diğer hakikat, ilk ehl-i salibe karşı verilen mücadele ve Kılıç Arslan ile Salahaddin Eyyubi gibi iki büyük komutanın isimleridir. Son ehl-i salib ile kast edilen İtilaf orduları iken ilk ehl-i salibin kim olduğu sorusu ve onlara karşı mücadele verenlerin şahsiyetleri bu serinin esas dayanağı olacaktır.
Ehl-i salib ifadesini modern literatürde daha ziyade Haçlılar olarak adlandırmakta ve bu kimselerin giriştikleri hareketleri de Haçlı Seferleri olarak tanımlamaktayız. Haçlılar ve onlar tarafından düzenlenen seferlere dair duyumlarımız son yıllarda daha da artar hâle geldi ve bu ifadeler modern dünyada kendilerine yeni bir yer edindiler. Bu ifadeler, Akif’in şiirlerinde görüldüğü gibi günümüzün medya unsurlarında da sıklıkla geçmektedir. Batı dünyasında yankılanan bu kavramlar İslâm dünyasının liderleri tarafından da kullanır hâle gelmiş ve Batı ile yaşanan çatışmaların birer Haçlı Seferi’ne dönmemesi yönünde telkinler dile getirilmiştir. O halde hem Akif’in şiirlerinde hem de günümüzün gerçekliğinde bir yer edinen bu kavramlara değinebilmek çok yönlü bir kazanım sağlayacaktır.
Bundan yaklaşık 930 yıl önce Fransa’da bulunan Clermont adlı bir yerde Katolik Kilisesi’nin ruhani lideri Papa II. Urbanus bir konsil toplamıştı ve topluluğun karşısına çıkarken ne tepki alacağını kestiremediği bir çağrı yapmaya hazırlanıyordu. Papa etkili bir hatip olarak din kardeşliğinden bahsetmiş ve kendisinden yaklaşık on asır sonra konuşacak Amerikan başkanına ilham veren sözlerini dillendirmeye başlamıştı. Doğu’da yaşayan din kardeşlerinin büyük sıkıntılar çektiğini, Kudüs’teki Hristiyan hacıların ıstırap içinde olduğunu söylüyordu. Türklerden şikâyet eden Papa, onların doğudaki din kardeşlerini mağlup ettiklerini ve yardıma gitmelerinin kendileri için bir vazife olduğunu söylemişti. Papa, Avrupa’daki sıkıntıları iyi biliyordu. Anarşi, toplumun ve kurumların her kademesine sinmiş; kan davaları, toprak problemleri, artan nüfus, kaynakların yetersizliği gibi problemler kıtayı önlenemez sorunlarla karşı karşıya bırakmıştı. Papa’nın sözlerine tanıklık eden bir keşiş onun ifadelerini “Uzun yıllardır haydut olanların şimdi İsa için askerlik yapmasına, birbiriyle savaşan kardeşlerin şimdi bu sefere katılmasına ve paraya tamah eden insanların bu sonsuz kurtuluşa ulaşmalarına izin verin” şeklinde kaydetmişti. Papa, Doğu’ya gidip Türklerle savaşılmasını ve din kardeşlerinin kurtarılmasını istiyordu. Avrupa toplumu önemli bir dönüm noktasının eşiğindeydi ve Papa bu çağrısına kulak verenlere günahlarının affını vaat ediyordu. Buna ulaşmanın yani başarının nihaî hedefini de söylemişti: Kutsal kent Kudüs!
Ehl-i Sâlib’in ilk büyük istila hareketi karşısında İslâm dünyasının tutummu şaşkınlık olmuş Anadolu topraklarında gösterilen büyük direnişin dışında Haçlı ordularının mukavemet edilmemiştir. İslâm dünyası zaman geçtikçe daha ciddi bir karşılık vermeye ve Haçlılara meydan okumaya başlamışlardır. Etkisi asırlardır sürmeye devam eden Haçlı söylemi karşısında İslâm dünyasının parlayan iki yıldızı yani Şarkın Sevgili Sultanları Kılıç Arslan ve Selâhâddîn Eyyûbî olmuştur. Bu iki hükümdarın hikayesi Akif’in sözlerinde derin bir karşılık bularak modern insanın kulaklarında kalıcı bir tını bırakmayı başarmıştır.
Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale şehitleriyle aralarında bağ kurduğu iki büyük komutan Kılıç Arslan ve Salahaddin’in ortak özellikleri Haçlılara karşı amansızca savaşmaları ve onlara karşı büyük başarılar elde etmeleriydi. Çanakkale Savaşı da Akif için bir haçlı seferiydi ve savunmacılar Kılıç Arslan ya da Salahaddin ile aynı ruhu taşıyorlardı. Bu mücadelenin sonucu da öncekilerle aynı olmuş ve Türk ordusu Çanakkale Geçilmez sözünün arkasında durmuştu. Düşman orduları Çanakkaleyi geçememiş ve savunmacılar Kılıç Arslan gibi bıkmadan yorulmadan savaşmışlar ve Anadolu’nun savunmasını yapmışlardı. Akif’in mısraları bir kez daha tarihi süreci gözler önüne sermektedir. Haçlı Seferleri gibi büyük bir istilaya karşı savunulan Anadolu toprakları sekiz asır sonra bir kez daha müdafaa edilmişti. 1101 yılındaki müdafaa yahut Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Harbi her biri benzer düşünceler ile yapılmış netice olarak Anadolu müdafaa edilmiş ve Akif’in de dediği gibi Türkler, O demir çemberi göğsünde kırıp parçalamıştır. Bu serinin diğer yazılarında Ehl-i Sâlib meselesinin “bizle” ilgisi ve iki büyük Türk hükümdarı üzerinde durulacağını belirtmek ister, selâm ederim…
