Ahmet Ekrem Şahin

Ahmet Ekrem Şahin

Ercan Yılmaz, Senin Yolculuğun’a konuk oldu: “Sanat, insanı tanımanın en özel yolu”

Kanalımızın yeni kültür-sanat programı Senin Yolculuğun, ilk bölümünde yazar ve lise öğretmeni Ercan Yılmaz’ı konuk etti. Programın amacı, yerel sanatçılarla sanat üzerine sohbet ederek bu coğrafyanın insanlarını tanıtmak ve izleyicilerle buluşturmak.

Yeni yayın döneminde başlayan Senin Yolculuğun, her hafta farklı bir yerel sanatçıyı ağırlayarak sanatın toplumla buluşmasına katkı sağlayacak. İlk konuk olarak programa katılan yazar ve öğretmen Ercan Yılmaz, hem edebiyat dünyasındaki yolculuğunu hem de sanatın toplumsal yönünü değerlendirdi.

Yazının Devamı

Umudun Müziği Stefan Dymiter'ın Hikayesi

Bir önceki yazımızda Paganini'den bahsetmiştik… Onun teknik ustalığı, eğitimli kulağı ve aristokrat salonlara hitap eden gösterişli virtüözlüğü üzerinde durmuştuk. Paganini, “şeytanın kemancısı” diye anılıyordu; parmaklarının çevikliği, kemanına kattığı büyüleyici sesler, bir anlamda kendi döneminin sahne efsanesiydi. Fakat işin ilginç tarafı aynı enstrüman, bambaşka bir coğrafyada, bambaşka bir yaşamın içinde, çok farklı bir insanın ellerinde yepyeni bir anlam kazanabiliyordu.

İşte o insan Stefan Dymiter’di. Paganini’nin aksine onun hayatı sarayların ışığında değil, sokakların gölgesinde geçti. Kör doğmuştu. Dünyayı göremedi ama kemanı görmenin de ötesinde, dokunarak, hissederek tanıdı. Onun için notalar, sayfalardaki işaretlerden değil; kalbin ritminden, parmak uçlarının titreşiminden doğuyordu. Paganini’nin notalarını kimse çalamasın diye kağıtlarını topladığı rivayet edilirken, Dymiter’in gözleri sadece hiçbir nota kağıdını okuyamamakla kalmayıp gördüğü fiziksel dünya çocukluğuyla sınırlıydı. Buna rağmen kendi yöntemlerini geliştirdi, kendi tekniğini buldu. İşte fark da burada gizliydi. Biri bilgeliğini korumaya çalışırken, diğeri bilgeliğini paylaşarak büyüttü.

Yazının Devamı

Şeytanın Kemanıyla Gelen Çılgınlık: Paganini

Kimi isimler vardır, sahneye çıktığında sadece müzik değil; söylentiler, efsaneler ve korkular da onlarla birlikte gelir. İnsanlar onları dinlerken bir yandan büyülenir, bir yandan da “acaba bu dünyadan mı?” diye düşünür. Niccolò Paganini de işte böyle biriydi: Bir keman virtüözü mü, yoksa gerçekten şeytanla anlaşma yapmış bir sanatçı mı? Belki ikisi de, belki de hiçbiri. Ama kesin olan bir şey var ki, Paganini sahneye çıktığında dünya artık eskisi gibi kalmazdı.

Müziğin tarihinde bazı isimler vardır ki yalnızca notalara değil, insan ruhunun en derin kuytularına da dokunurlar. Niccolò Paganini, işte tam da bu isimlerden biri. “Şeytanın kemancısı” olarak anılması boşuna değildi. O, sahneye çıktığında sanki insan değil, doğrudan başka bir âlemden gelen bir varlık kemanı eline almış gibi görünürdü. Oysa bu lakap, sadece onun şeytani bir virtüöz olmasından kaynaklanmıyordu. Paganini, yaşamıyla da insanları şaşkına çeviren bir figürdü. Kimi zaman kemanı sanki bir insan sesi gibi inleten, kimi zaman yayını kırıp tek tel üzerinde konseri sürdüren, kimi zaman da seyircinin aklında “bu adamın ellerinde gerçekten doğaüstü bir güç var” duygusunu bırakan bir müzisyendi. Başka enstrümanlarda büyük isimler vardı elbette, ama kemanda Paganini kadar sınırları zorlayankimse olmamıştı. Onu eşsiz kılan da buydu.

Paganini’nin bu olağanüstü yeteneğinin ardında, aslında zayıflıkları da vardı. Marfan sendromu, ellerini ve parmaklarını olağan dışı esnek yapıyordu. Birçok kişi için bu bir hastalık yada bir engel sayılabilirdi ama Paganini bunu kaderin ona sunduğu bir lütfa çevirdi. O uzun ve ince parmaklarıyla kemanın sınırlarını zorladı, başkalarının imkânsız gördüğü pasajları kolaylıkla çalabildi. Böylece hastalık, onun için bir lanet değil sanatında bir nimet haline geldi.

Yazının Devamı