Öğretmen’den öğretme(n)e, eğitim sisteminin dönüşümü
Son yıllarda eğitim alanında yaşanan en büyük kırılmalardan biri, öğretmenin toplumsal konumunun bir uzmanlık mesleği olmaktan çıkarılıp adeta “herkesin denetimine açık” bir hizmet alanına dönüştürülmesidir. “Alo 147 öğretmen şikâyet hattı” uygulaması, bu dönüşümün simgesel ve en problemli örneklerinden biridir. Öğretmeni bir “hata potansiyeli” olarak adresleyen bu mekanizma, veli ve öğrenciyi bir tür müşteri konumuna, öğretmeni ise sürekli savunma durumunda bırakılan kırılgan bir memur figürüne indirger.
Veli ve öğrenci, öğretmeni anlamaya değil, onu kontrol etmeye yönlendirilir.
Öğretmenin her sözü, her davranışı, hatta sınıf yönetimine dair en doğal müdahaleleri bile şikâyet tehdidi altında olduğundan, sınıf içi disiplin bir pedagojik süreç olmaktan çıkar, bir risk yönetimi problemine dönüşmüştür. Böylesi bir psikolojik iklimde yaratıcı, yenilikçi öğretim teknikleri uygulamak imkânsızdır.
“Öğrenci merkezlilik”, öğrenciyi merkeze alan bir pedagojik tasarımdır; öğretmenin otoritesini yok etmek asla değildir. Fakat Türkiye’de bu kavram çoğu zaman şu şekilde popülist bir karikatüre dönüşmüştür:
Öğretmen otorite değildir, öğrenci her zaman haklıdır, veli müşteridir, disiplin “baskıcılıktır”, öğretmen sınıfın lideri değil, öğrencinin ve velinin hizmetkârıdır.
Bu tutum, sınıfta öğretmeni susturmaktır.
Oysa dünyadaki tüm nitelikli eğitim sistemleri şunu bilir: Öğrenci merkezli eğitim, öğretmenin otoritesine dayanır; öğretmenin zayıflatılmasına değil.
Popülist eğitim politikaları, veli memnuniyetini “eğitimin niteliğinin üzerinde” konumlandırır. Öğretmenin uzmanlık bilgisi, mesleki kararı ve pedagojik deneyimi, velinin anlık duygusal tepkisinden daha az değerli hâle gelir. Bu, toplumsal bir otorite krizi doğurur.
Velinin öğretmen üzerindeki hegemonyası, öğretmeni bir uzman değil, “herkesi hoşnut etmek zorunda olan” bir nevi danışma memuruna dönüştürür. Uzmanlığın itibarsızlaştığı yerde nitelikli eğitim de mümkün değildir.
Öğretmen, geleceği inşa etmekle görevlidir; fakat bu görevi yerine getirebilmesi için; saygınlık, pedagojik otorite, koruyucu mesleki zemin,
düşünce özgürlüğü, sınıf içi karar alma gücü, toplumsal destek
zaruridir.
Eğer bir toplum geleceğini inşa etmek istiyorsa, öğretmeni müşteri memnuniyeti anketiyle değil, mesleki saygınlık ve güvenle desteklemelidir.
Şikâyet mekanizmaları değil, pedagojik arabuluculuk mekanizmaları kurulmalıdır.
Öğretmenin uzmanlığı, velinin günlük öfkesine karşı korunmalıdır.
Disiplin, baskı değil öğrenme koşulu olarak yeniden tanımlanmalıdır.
Öğretmen, toplumun bilgelik taşıyıcısı olarak yeniden konumlandırılmalıdır.
Geleceği öğretmenler inşa eder. Fakat öğretmenin elinden otoriteyi, sözünden güveni, sınıfından disiplini alırsanız, geriye yalnızca başarı beklentisiyle kuşatılmış ama etkisizleştirilmiş bir karikatür kalır.
Toplum, geleceğin niteliğini artırmak istiyorsa önce öğretmenin saygınlığını geri kazandırmalıdır.
Çünkü güçlü öğretmen olmadan güçlü gelecek kurulamaz.