Herkese selamlar! Ben Ece. Uzmanlık alanım İç mimarlık ama bazen öğretmen, bazen sporcu bazen tiyatro oyuncusu bazen de sunucu oluyorum. Aslında her biriniz gibi kalıplara sığmayacak bir dünyam var. Yaptığım tanımlamalar sadece ilgi alanlarımdan bahsetmeme yardımcı oluyor. Uzun zamandır mekânları bana fısıldadıkları ipuçlarıyla şekillendirip, onlara ruh kazandırmaya çalışıyorum. Artık sadece mekânlarla sohbet etmeyeceğim. Biraz bilimsel biraz da öznel görüşlerimi sizlerle sohbet havası eşliğinde Nokta Gazetesi’nde paylaşacağım!
Uzun yıllar tiyatroya gönül vermiş biri olarak söyleyebilirim ki içerisinde yaşadığımız bütün mekânlar birer tiyatro sahnesi gibi. Onlarca insana ve hikâyeye ev sahipliği yapıyorlar. Size ait olmasını sağlayan hikâyeler. Biz iç mimarlar, bir mekâna girdiğimizde önce ışığın izlediği yola, mekânın nerden nefes aldığına bakarız. Yani nasıl yaşayan bir yere dönüşebilir diye analiz ederiz. Sonra sahiplerinin yerine geçip onlar için en konforlu en ergonomik alanları oluşturmaya çalışırız. Ve bütün bunlara sadece bir çizgiyle başlarız.
Yaradılışımız gereği beyaz bir sayfa gibi bir zihinle dünyaya geliriz. Sonra doğduğumuz ev, büyüdüğümüz çevre, aldığımız eğitim, yönlendirilmeler, maddi kaynaklar, manevi yüklemeler vb. birçok unsurla bir hamur gibi yoğuruluruz. Aslında mekânlar da tam olarak böyledir. İçine girdiğimizde bizim için taştan, ahşaptan, camdan ibaret bir alandır her yer ilk başta. Sonra onlara ruh kazandırırız. Size ait olmalarını, huzur sağlamalarını ve ruhunuzu, işinizi, zihninizi iyileştirmelerini sağlarız.