Ahmet Davutoğlu ile özel röportaj; Bu bilgileri ilk kez Nokta Gazetesi’ne açıkladı
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Nokta TV’de canlı yayınlanan “Ahmet Akçaalan ile Özel Yayın” programına konuk oldu. Davutoğlu çok özel açıklamalar yaptı
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Nokta TV’de yayınlanan "Ahmet Akçaalan ile Özel Yayın" programına konuk oldu. Nokta TV Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Akçaalan’ın sorularını yanıtlayan Davutoğlu, ülke gündemine dair önemli açıklamalarda bulundu. Siyasi ve ekonomik gelişmelerin ele alındığı yayında, Davutoğlu’nun değerlendirmeleri dikkat çekti.
Dünyada neler oluyor? Eski bir Dışişleri bakanı olarak dünyanın fotoğrafını nasıl görüyorsunuz?
Dış politikayı değerlendirerek konuşmasına başlayan Ahmet Davutoğlu Rusya-Ukrayna cephesi, Pakistan-Hindistan Cephesi, İsrail Filistin Cephesi ve Suriye’de yaşanan gelişmeler hakkında değerlendirmelerde bulundu. İkinci dünya savaşı sonrası kurulan uluslararası hukuk sistemi ve Birleşmiş milletler temelli yapının çatırdamaya başladığını ifade eden Davutoğlu, “Trump’un yönetime gelmesi ile hızlı akış kaos haline geldi. Trump geldiği andan itibaren Gazze ile ilgili söylemleri ile uluslararası hukuku tanımadığını gösterdi. Filistin halkını, Filistin Devletini yok saydı. Bundan sonra ülkeleri bağlayan hiçbir şey yok. Böyle bir ortamda her ülke kendi önceliklerine göre yol haritası belirliyor. Gücü gücüne yetene. Orman kanunu doğuyor. İsrail karşısında durduracak güç bulmayınca Gazze’yi yok etmeye, Suriye içinde etki alanı kurmaya ve İstediği zaman Lübnan’ı bombalama hakkında sahip bir ülke konumuna geliyor.
“TÜRKİYE KENDİNE CİDDİ ALAN AÇABİLİR”
Ukrayna’nın toprak bütünlüğü gözardı edildiği gibi şimdi doğu Ukrayna’nın Rusya işgali altında defacto bir alan oluşturulması kabul görüşmüş durumda. Son olarak da Pakistan ile Hindistan arasında yaşanan durum. Bu reel güçlerin, uluslararası düzeni sarma konusunda potansiyel bir tehlikenin ortaya çıkabileceği bir durum. 2’inci dünya savaşı hattı üzerinde bugün yine ciddi bir çatışma potansiyeli var. Türkiye için önemli olan biz tam bu hattın merkezindeyiz. Türkiye bu güçler çatışması içinde kendine ciddi alan açabilir. Bu dengeleri iyi yönetirse herkesin Türkiye’ye ihtiyaç duyabileceği bir dönem geliyor. Rusya ile ilişkileri iyi tutum Avrupa Birliği ile ilişkileri de dengelemek durumundayız. Akıllı bir politika ile Türkiye’nin önü açılabilir.

“TÜRKİYE’NİN TUTARLI BİR POLİTİKASI YOK”
Avrupa Birliği ile ilgili hedef sizce hala geçerli mi?
Şuan Hükümetin Avrupa Birliğine yönelik tutarlı bir politikası yok. Avrupa Konseyinin dayandığı temel demokratik hukuk devletidir. Demokratik hukuk devleti sıralamasında Türkiye 150’inci sıralara kadar geriledi. Güçler dengesinin olmadığı, Belediye başkanlarının tutuklandığı bir süreç. Herkes tutuklanabilir. Ama aynı mahiyetteki belediyeler gözardı edilirse Avrupa’da imajınız zedelenir. Bir taraftan çözüm süreci gibi barışçıl bir görüntü, bir taraftan da gazetecilerin tutuklandığı, siyasi baskıların arttığı bir görüntü.
“AVRUPA BİRLİĞİ’NİN TÜRKİYE’YE İHTİYACI VAR”
Avrupa Birliğinin Türkiye’ye çok ihtiyacı var. NATO’yu önemsizleştiren Trump karşısında Avrupa Savunması için Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı var. Türkiye’nin neye ihtiyacı var. Türkiye’nin ihtiyacı olduğu şey vize serbestiyesi. 2016 yılında biz bunu alacaktık. Meclise sunduğumuz siyasi ahlak yasasının geçmemesi için, Türkiye’nin yolsuzluklara boğan düzenin devam etmesi için bana karşı parti içi darbe yapıldı. Siyasi ahlak yasası geçseydi Avrupa Vize Serbestisini 30 Haziran 2016 yılında alacaktık. Bütün balkan ülkeleri aldı bir tek Türkiye alamadı. Türkiye’nin Avrupa ile net olarak yaklaşması lazım ve gümrük birliğini netleştirmesi lazım” dedi.
“TÜRKİYE İÇİN BÜYÜK AVANTAJLAR İÇEREN BİR FOTOĞRAF”
Suriye’de yıllar sonra bir rejim değişikliği oldu. Türkiye’nin bu süreçte önemli bir yeri olduğu söyleniyor. Siz süreci nasıl görüyorsunuz?
Türkiye için büyük avantajlar içeren bir fotoğraftır. Suriye Politikasında bana yönelik ağır eleştiriler yaptı. Bugün Suriye zaferinden bahseden iktidar cenahının da bana ne kadar haksız yere bu saldırıların yapılmasına göz yumduğunu da bilirsiniz. Suriye ile Türkiye ilişkilerinin şüpheci bir ilişki olmasını doğru görmedim. Beşar Esad halkı ile savaşmadığı dönemlerde Türkiye Suriye ilişkilerini entegrasyon sürecine çıkardık. Sınırları kaldırdık, serbest ticaret anlaşması yaptık. Muazzam bir potansiyel vardı. Beşar Esad bu potansiyeli kendi eli ile yıktı.

“KUDRETLİ ÜLKENİN KUDRETLİ CUMHURBAŞKANI, ESAD’DAN RANDEVU TALEP ETMEZ”
Bizim muhalefet bizim Esad’ı ikna etme çabamıza da karşı çıktılar. Esad Zulmüne karşı çıktığımızda da bizi eleştirdiler. Halkı ile savaşan zalim iktidarda kalamaz. Er ya da geç düşer. Yatırımınızı o zalime yapamazsınız. Geçen sene bu dönemde Sayın Erdoğan Putin’i araya koyarak, bazen de İran’ı araya koyarak görüşmek için aylarca el uzattı. Esad da önce geri çekil, özür dile şeklinde küstahça cevaplar verdi. Ben o aylarda ısrarla şunu söyledim. Gazze konuşacaksınız Suriye ile konuşun ama Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, kudretli bir ülkenin kudretli cumhurbaşkanı Esad’dan randevu talep etmez. Bu adam gidecek dedim. Yine eleştirildik. Ne oldu sonra? Esad devrildi. Şimdi yeni bir Suriye var. Türkiye’nin Suriye politikasını eleştirip Suriye’deki etkinliğini yok sayan çevreler başka gündemde gibi davranıyorlar. Türkiye Suriye’de etkilidir ve etkili olmak zorundadır. Bunlar bazen biz böyle dediğimiz için ilk defa zikredeceğim bizi Yeni Osmanlıcı diye eleştiriyorlar. Ben Osmanlı mirasıyla gurur duyarım. Türkiye Cumhuriyetinde Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı yapmış bir Cumhuriyet çocuğuyum.
“ATATÜRK’ÜN MECLİS KONUŞMASINI ÖRNEK VERDİ”
Şimdi Suriye’de bizim ne işimiz var? Suriye'de bulunmak Yeni Osmanlıcılık mıdır? Bunlar maceracı diyenler sesleniyorum: 24 Nisan 1920’de TBMM yeni açılmış. Osmanlı’ya karşı çıkan Emir Faysal Gazi Mustafa Kemal’den yardım talep eder. Gazi Mustafa Kemal, mecliste gizli oturumda yaptığı konuşmada Arap Kardeşlerimiz sonunda gerçeği gördüler, kendi hudut dahilimizde istikbalimiz için mücadele ediyoruz. Onlar da mücadele etmeye devam etsinler. Savaş sonrası biz kendileri ile Fedaratif ve Konfedaratif bir yapıda bir araya geliriz diyor. Bu Kemalizim adına bizi eleştirip Suriye’de ne işiniz var diyenlere sesleniyorum. Atatürk 1920’de Osmanlı Devleti’nin yıkıntıları üzerinde Cumhuriyeti’yi kurarken Suriye ile konfederasyon kuralım diyor. Şimdi siz nasıl Suriye sınırını duvar kabul edersiniz.
“BEDEL ÖDEDİK AMA ŞİMDİ KARŞILIĞINI ALMA VAKTİ”
Bugün Suriye’de yöneticilerin büyük bir kısmı Türkiye’nin dostu. Yöneticilerin büyük bir kısmı Türkçe biliyor. Bakın biz Beşar Esad ile görüşmeye gittiğimizde Türkçe bilen bir kişi vardı o da yanımızda Türkçe konuşmaya korkardı. Türkçe konuşmanın ihanet sayıldığı bir Suriye’den bugün Dışişleri Bakanının akıcı Türkçe konuştuğu, Cumhurbaşkanının Türkçe anladığı bir Suriye. Deyrizor Valisi Mardin Üniversitesi Mezunu. Bir çok vali Türkçe konuşuyor. Bedel ödedik ama şimdi karşılığını alma vakti. Nasıl yapacağız? Suriye'yi barışa götürecek her türlü çalışmayı Türkiye yapacak.
ERDOĞAN’DAN VE BAHÇELİ’DEN MEKTUPLARA CEVAP
Bunu Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a, Sayın Bahçeli’ye, Sayın Hakan Fidan’a mektuplar yazarak 8 Aralık devrimi sonrası neler yapılması gerektiğini söyledim. Suriye Cumhurbaşkanı Şara’ya da açık mektuplar yazdım. Yapılması gerekenlere Türkiye öncülük etmesi lazım. Neler yapılacak. Bir Suriye’de milli ordu kurulacak. İçinde Türklerin, Arapların, Kürtlerin olduğu bir ordu.
İKİ MEKTUP GÖNDERDİM
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Devlet Bahçeli’ye İki mektup gönderdim. Bir Suriye olayları olmadan önce olaylar olabilir diye gönderdim. Suriye ve Irak’ta hareketlilik olacak diye. Devrimden sonra da ne yapılmalı diye mektup gönderdim. Sayın Bahçeli geri arayıp bir Suriye komisyonu kurduk. Dedikleriniz çok önemli biz sizin gönderdiğiniz mektubu da çalışmamızın ana metinlerinden biri halinde görüyoruz dedi. Sayın Erdoğan da bir mektup ile cevap verdi. Aralık’tan bu yana çok kıymetli altın değerinde 6 ay geçti.
“MİLLİ ORDUNUN KURULMASI LAZIM”
Suriye’de ne işimiz var diyenlere cevap verdiğini ifade eden Davutoğlu, Suriye’de zafer kazandık diyenlere de cevap verdi. Davutoğlu konuşmasında, “Gerçek zafer askeri başarı kazanmak değildir. Gerçek zafer kalıcı bir düzen kurmakla olur. İstiklal Savaşını kazandık ancak bir düzen kuramasaydık Cumhuriyet kurulamazdı. Şimdi Suriye’de bir devrim yaşandı. Zalim diktatör gönderildi. Şimdi düzen kurma vakti. Şimdiye kadar Şara’nın performansı kötü değil. Verdiği mesajlar doğru mesajlar. Yazdığım mektupta da söyledim. Suriye’nin süratle milli orduya kavuşması gerekiyor. Milli Ordu herkesin ordusudur. Sünni Arap ağırlıklı ordunun içine Nusayrileri, Kürtleri, Dürzüleri, Türkmenleri alarak Suriye ordusu kimliğine oluşturması yapılması lazım. Bu bizim yukarıda PYD ile olan sorunlarımızın tek ilacıdır. Ulusal bir uzlaşı olması lazım.
Rus uçağının düşürülmesi olayında ‘emri ben verdim’ dediniz. Hala aynı noktada mısınız? O kararınızın arkasında mısınız?
Rusya ile ilişkilerin düzelmesine en çok katkı yapan benim. Devlet yönetiyoruz. Sanal bir oyun içinde değiliz. 2010 yılında Rusya ile vizelerin kaldırılmasına, ticaret anlaşmasının geliştirilmesine benim Dışişleri Bakanlığı dönemimde karar verdik. Bütün Rus yetkililer 1 Mart tezkeresinde Amerika’ya bağımlı tutum almaktan çıkan Türkiye’nin Rusya’ya açılmasında beni önemli bir aktör olarak görürler ve çok da saygı duyarlar. Ne Putin ne de herhangi bir Rus yetkilinin bana karşı bir tutumu olmamıştır. Hiçbir Rus yetkilinin de Davutoğlu emir verdi uçağımız düştü dememiştir. Hepsi o dönem Sayın Cumhurbaşkanını eleştirdi.

“YARDIM UÇAĞININ İÇİNDE FÜZE PARÇALARI ÇIKTI”
Türkiye Cumhuriyeti kendi sınırlarını korumakla muktedirdir. 2012 yılında Suriye bizim bir MİT uçağımızı düşürdü. İstihbarar uçağımızı. 2015 yılında diğer uçak olayı yaşandı 2012 yılında bizim uçağımız düşünce biz Suriye’ye ambargo koyduk ve hava sahasını kapattık. Rusya bir kaç ay sonra başvuru yaptı. Suriye’ye insanı yardım göndereceğiz dediler. Rus tarafında söyleyin insani yardım indirdiklerini söylüyorlarsa geçsinler ama Ankara’ya indirip kontrol eder öyle geçiririz cevabını vermiştim. İnsani yardım değil de füze varsa bizim uçağımızı düşüren bir ülkeye yardım götürülmesine izin vermeyiz dedim. Ruslara bu bildirildi. Ruslar yok, indirip bakabilirsiniz şeklinde yanıt verdi. Bizim Merzifondan ve Balıkesir’den kalkan uçaklarımız eskortluk yaptı ve Ankara’ya indirdik. Millet bunu çok bilmez. Ruslar bizim indireceğimizi düşünmediler herhalde. Uçağın içinden füze parçaları çıktı. Gece yarısı arkadaşlar kaldırdı ve uçağın içinden füze parçaları çıktığını söyledi. Ben de füze parçalarına el koyun mürettebatı iyi ağırlayın yemek yedirin daha sonra geldikleri gibi Rusya’ya geri gönderin dedi.
“FÜZELERİ İADE ETMEDİK”
Putin o dönem Türkiye’ye gelecekti. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov bu tavır karşısında Putin gelmeyebilir şeklinde bir açıklama yaptı. Onun üzerine Sergey Lavrov’u aradım. Aramızda hukuk var. Bak dedim Sergey. Biz büyük devletleriz. Biz size bizim uçağımızı düşüren bir devlete malzeme gönderilmesine izin vermeyiz dedik. Bizim tarafımızdan Rusya tarafına yapılan bir saygısızlık değil. Yaptığınız yanlış askeri yardım gönderemezsiniz dedim. Ertesi gün Lavrov tekrar açıklama yaptı Türkiye ile aramızda sorun yok, Sayın Putin Türkiye’yi ziyaret edecek dedi. O füzeleri de hiçbir zaman iade etmedik.
“DAHA ÖNCE UYARDIK”
Türk Hava sahası yol geçen hanı değildir. Kara sahası gibidir. Edirne’den Yunan’lar tanklar ile girse izin verir miyiz? Veya Ermenistan veya başka bir ülkeden. Uçak düşürülmesi olayında da biz bir ay iki ay boyunca Sayın Putin’e Birleşmiş Milletler toplantısında söyledim, Sayın Erdoğan Sayın Putin’e G-20 dolayısıyla söyledi. Bakın dedik uçaklarınız hava sahamızı ihlal ediyor, etmesin dedik. Angajman kuralı 2012 yılında koyuluyor. Benim emir vermem mümkün olabilir mi? Rus uçağı 10 saniye ihlal ediyor. O uçağın pilotu Ankara’yı arayıp bana mı soruyor. Sormuyor. Ben en başından Başbakan olarak Genel Kurmay Başkanına talimat veriyorum. Genel Kuruma Başkanı Hava Kuvvetleri Komutanına, Hava Kuvvetleri Komutanı üs komutanına, Üs komutanı Filo Komutanına, filo komutanı da pilota emir veriyor. BU şartlar oluşursa sormana gerek yok vururuz diyor.
“BENİM AÇIKLAMAMA RAĞMEN CUMHURBAŞKANLIĞINDAN AÇILKAMA YAPILDI”
O gün o uçak Türk hava sahasını ihlal etti. Aynı gün hükümeti kuruyordum. Sabah genel kurmay başkanı aradı. Bir Rus uçağını düşürdük dedi. Sakın Rus uçağı düşürdük demeyeceksiniz. Kimliği belirsiz bir uçak sınırımıza yakın bir yere düştüğü görülmüştür diyeceksiniz dedim. Bunu Rusya ile askeri olarak Gerekirse Putin ile görüşerek hallederiz dedim. Ben bu talimatı vermeme rağmen Cumhurbaşkanlığı Makamı Rus uçağını düşürdük diye açıkladı. Cumhurbaşkanı bunu açıklayınca Ruslar gurur meselesi yaptılar. Halbuki biz perde arkasında Ruslar ile görüşmeye başlamıştık. BU uçak bizim hava sahamızı ihlal edip Bayırbucak Türkmenlerini vuruyordu.
“KÜLLİYE İLE BAŞBAKANLIĞIN FARKLI HAREKET ETMESİ YANLIŞ”
Genel Kurmay Başkanımızı arayıp derhal Cumhurbaşkanımıza derhal anlatın dedim. Cumhurbaşkanlığından bir işgüzar bu işi yaptı herhalde dedim. Açıklamayı çeksinler dedim. Cumhurbaşkanlığı açıklamayı çekti. Orada bir işgüzarın yaptığı işgüzarlık ile Türkiye Rusya ilişkileri krize girdi. Kim tarafından yapıldığı da araştırılmalı. Sonra niye sahip çıktım. Silahlı kuvvetlere sahip çıkmazsanız ordunun eli tetiğe gitmez. O pilota sahip çıkmazsanız, suçu orduya atarsanız ordu huzurlu olmaz. Şimdi görevde olsam bırakın Rusya'yı kim olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti hava sahasını ihlal edemez. Kriz çıktığında yönetmeyi bileceksin. Biz o süreci yönetecektik eğer o açıklama olmasaydı. Ruslarla daha sonra gayet düzenli ilişkilerimiz oldu. Görevden ayrılan başbakanı suçlamak kolay. Sonra herkes Davutoğlu dedi. Türkiye Rusya ilişkilerinin en iyi ilişki olması lazım. Ama o uçak Rusya Değil Suriye uçağı olsaydı ve İskenderun’u vursaydı. Kim hesap verirdi? Kim Divan’ı harbe giderdi? Ben giderdim. Hesabı kim verecekse onun söylediği geçerli olur. En tutarlı kararı alır daha sonra izah ederdim daha önce yaptığım gibi.

“Terörsüz Türkiye” başlıklı bir süreç yaşanıyor. Ne düşünüyorsunuz? Fotoğrafı nasıl görüyorsunuz?
Çözüm süreci o zaman Sayın Bahçeli’nin karşı olduğu aynı hedefe taahhük eden ve terör örgütünün silahlanmasını amaçlayan süreci destekledik. Sayın Cumhurbaşkanı Genel Başkanlığı bana devrederken Sayın Davutoğlu’na güveniyorum. Ona iki emanetim var biri çözüm süreci diğeri de FETÖ ile mücadele demişti. Çözüm süreci terör örgütü tarafından istismar edildiğinde Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı terörle mücadele talimatını verdim. Görevden ayrılana kadar da hafta sonlarımı hem doğuda, askerimiz ile halkımız ile birlikte geçirdim. Kürtler o süreçten sonra bana Serok Ahmet ünvanını verdiler. Çünkü biliyorlar ki benim mücadelem asla Kürtçe’ye karşı değil, onların demokratik haklarına karşı değil. Benim mücadelem bu süreci istismar eden terör örgütüne karşıydı. Çözüm sürecinde de samimiydim. Terörle mücadelede de samimiydim.
“BAHÇELİ’DEN DAVUTOĞLU’NA DESTEK TALEBİ”
6’lı masada bizi terör ile işbirliği yapmakla suçlayanlar sonra tutum değiştirdiler. Her zaman Türkiye’de barışı savunduk. Son dönemlerde Sayın Bahçeli’nin verdiği demeçler doğru demeçlerdir. Yumuşak karnınız varsa bir takım güçler o karnı kaşır. Emperyalist güçler Kürt sorununu hep yumuşak karın olarak kullandılar. Sayın Bahçeli bu açıklamayı yapmadan kısa bir açıklama önce 1 Ekim resepsiyonda karşılaştık. Basının önünde Sayın Başbakan devletimizin tecrübelerinize ihtiyacı var. Çok kritik bir süreçten geçiyoruz diye iltifatta bulundu. Ben de teşekkür ettim. Geçmişte karşılıklı çok argümanlarımız oldu. Beni Serok Ahmet diye eleştirdi. Onlar geride kaldı. Ben ona bakmam. Türkiye için menfaat neyse o. Sayın Bahçeli 22 Ekim’de açıklamasını yaptığında ilk destek veren ben oldum. Dünya karışırken Türkiye’nin kendi iç sorunlarını çözmesi gerekiyor. Milliyetçilik devleti güçlü ve bir tutmaktır. Kürt vatandaşlarımızı devlete entegre edecek bir yola kim karşı çıkar. Sayın Bahçeli’nin açıklamasını destekledim.
“DEVLETİ KARŞINIZA ALMAYIN”
Bizi kim ayırabilir. DEM Heyeti geldiğinde onlara da söyledim. Rahmetli Sırrı Süreyya Önder geldiğinde de ifade ettim. Devleti karşınıza alarak konuşmayın. Devlet sizin de devletiniz. Devletin yanlışı varsa bize de yanlışı var. Hükümet ile devleti ayırın dedim. Başlarda süreç ile ilgili kaygılarım var. Bahçeli konuşuyor, Sayın Erdoğan açık bir destek beyanında bulunmadı. Ben ısrarla bunu söyledim. Bilek güreşi yapıyorsanız sakın ha yapmayın, devletin kaldıracak hali yok dedim. Cumhurbaşkanı son dönemlerdeki konuşmasında sürece sahip çıktığını görünce sürecin doğru yere oturduğunun kanaatindeyim.
“KÜRT SORUNU ÇÖZERKEN TÜRK SORUNU ÇIKARILMAMASI LAZIM”
Bu süreçler sadece müzakere meselesi değil psikoloji meselesidir. Şehit ailelerini rencide edecek bir tutum olmamalı. Dışarı çıkma, mecliste konuşma yapma Sayın Bahçeli’nin düşüncesi. Sayın Bahçeli bir şok terapi uyguladı gibi geldi bana. Kendisinin çok net karşı olduğu bir şeyi sahiplendi. Türkiye’de bu süreçlerde uç noktalar birbirini anlamaya başladıysa umut vardır. Geçtiğimiz çözüm sürecinde Türkiye’de milliyetçi kesim tarafından çok eleştirildik. Şimdi Bahçeli tarafından sürecin sahiplenilmesi, DEM ve MHP’nin aynı noktada görüş beyan etmesi çok önemli. AK Parti ya da biz demiyorum. Biz geçmişimizle bu sürecin içinde yer aldık. Sayın Bahçeli’nin Sırrı Süreyya’nın taziyesine gitmesi, resmini okşaması önemli bir şey. Ama en önemli husus Kürt sorununu çözerken Türk sorunu çıkarılmaması lazım. Türklere de dönüp şunların söylenmesi lazım. Kürt vatandaşlarının sizlerden farkını görmüyoruz. Eşit vatandaşlarız. Emin olun Türkiye Cumhuriyeti çok daha güçlü olacaktır.
“ZAFER ŞEHİTLERİMİZİN ZAFERİDİR”
PKK silahları bırakırsa. Önümüzdeki günlerde fesih kararı alacaklar. Bu kararı alırsa bu kimin başarısı? Fesih kararının karşısında Federasyon mu istiyorlar? Yok. Özerklik mi istiyorlar? Yok. Türkiye’yi bölmek mi istiyorlar? Yok. Bu başarı kime ait sizce? Sayın Bahçeli’ye mi ait. Hayır. Bana mı ait? Hayır. Sayın Erdoğan’a mı ait? Yo. Bu mücadele 40 yıla aşkındır mücadele verip şehit düşenlerin başarısıdır. Terör örgütü kendini tasfiye ederse şehitlerimizin siyasi ideallerinin gerçekleştiği anlamına gelir. Terör örgütünün mağlubiyeti şehitlerimizin zaferidir.
“DEVLET ADAMININ ZİKRETMESİ ŞIK OLMAZ”
DEM Parti İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder’in aracına konulan düzenekle suikast girişiminde bulunulması ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın cıva ile zehirlenmesi olayları yaşandı. Siz benzer bir durumlar yaşadınız mı?
Çok kez girişimde bulunuldu. Biz bunları zikretmeyiz. Devlet adamlarının zikretmesi şık olmaz. Siz devlet görevi aldığınız zaman ateşten bir gömleğe hazırsınız demek. Türkiye’de idam sehpasına da gitmiştir Başbakanlar. Osmanlı devletinde kelleleri de alınmıştır. Bu vatan bedelsiz korunmaz. Sırrı Süreyya meselesi ile ilgili süreci bilmiyorum. İstihbaratına bakmak lazım. Mesela tarih 2012. Kerkük’e gitme kararı aldım. Önce Erbil’e gittim. 1957’den beri ilk defa bir Dışişleri Bakanı Kerkük’e gidecek. Önümüze PKK’nın Kerkük’te suikast yapacağına dair istihbarat bilgileri geldi. Bu bilgi son anda geldi. Bu riskleri alamazsak politika yapamayız. Ben Kerkük’e gideceğim, siz de tedbirlerinizi alacaksınız dedim.
“BEN TÜRKİYE’NİN HER YERİNE GİDERİM”
2015 yılında terörle mücadeleyi başlatmışız. Van’da iftar yemeğindeyiz. Gevaş Belediye Başkanı o zaman AK Parti’deydi. Vali Orada, Komutan Orada, Emniyet görevlileri orada. Söz aldılar her an suikast ile karşılaşabiliriz. Hala yol emin değil dediler. Etrafta da insanlar var. Vali’ye ve komutanı arka odaya davet ettim. Bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına vatan topraklarından herhangi bir yer emniyetli değil derseniz ve bunu herkesin içinde söylerseniz ölür ama oraya gider. Bir daha benim yanımda suikast demeyeceksiniz. Tedbirinizi alacaksınız. Ben Türkiye’nin her yerine giderim.
“BİNLERCE TEDBİRDEN DAHA ÖNEMLİ”
Tarih 25 Temmuz 2015. Ceylanpınar’da 2 polisimiz şehit edilmiş. Ceylanpınar’a gittim. Emniyet Müdürlüğümüzü ziyaret ettim. O sırada Belediye Başkanı geldi. Belediye binası önünde binlerce insan sizi bekliyor dediler. Hemen bizim yetkililer orası sıkıntılı dediler. Yürüyeceğiz dedim. Suriye sınırının hemen dibi. Yürüyemeyiz dediler. Ben bu yolu yürüyeceğim, ben bu yolu yürümezsem Ceylanpınar devleti hissetmez dedi. Yürümeye başladık. Bir gazeteci sayın başbakanım çok rahat yürüyorsunuz sizin ve eşinizi üzerinde çelik yelek mi var dediler. Üzerimde çelik yelek falan yoktu. Orada bir Ceylanpınarlı Kürt onun çelik yeleği biziz dedi. O benim için alınacak binlerce tedbirden daha önemli.

“GAZZE’DE BULUNDUĞUM HASTAHANE BOMBALANDI”
Böyle onlarca olay oldu. İçeride ve dışarıda. Yunanistan’da benzer olay oldu. Libya’da, Suriye’de, Gazze’de oldu. Yukarıda İsrail Bombardımanı devam ediyor ve ben Gazze’deyim. Gazze’de olduğum esnada eşimle beraber Şifa Hastanesindeyken şifa hastanesi bombalandı. Bunların bir kısmı basına yansıdığı için bilinir, bir kısmı bilinmez. Devlet yönetmeye talip olanlar bu riskleri görerek talip olurlar. Bu riskleri halka yansıtmaz. Ülkenin Başbakanı her şeyi bilecek ama göğsünde onu tutacak” dedi.
“BRAVO DER ALKIŞLARDIM”
Ekrem İmamoğlu’na yönelik gerçekleşen yolsuzluk operasyonu ile ilgili değerlendirmeleriniz nedir?
Yolsuzluk varsa hiç kimse muaf değildir. Herkes hesaba çekilir. Bunun yasasını verdiğim için bana operasyon yapıldı. Hala aynı yerdeyim. Kim yaparsa yapsın. Tavizim olmaz yolsuzluğa. Kimin yolsuzluk yaptığını yargı belirler. Türk siyaseti iktidarın Sayın İmamoğlu’na dönük operasyonları ile bir yolsuzluk operasyonu mu yapıyor? Yolsuzluk operasyonu olsaydı iktidar benzer suçlamalara muhattab olan AK Partili belediyeleri, kendi bakanlığına dezenfektan satan bakanı, ege sahillerini talan eden Kültür ve Turizm Bakanını, Yurt dışında Hollanda gazetelerinde 28 milyar dolar serveti olduğu iddia edilen eski düşük profilli başbakanı, TMSF Fonlarında aynı binada onlarca şirket kuran eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Canikli’yi başlatırdı. Bunlarla beraber sayın İmamoğlu’nu başlatsaydı bravo der alkışlardım.
“SİYASİ YASAKLI KAVRAMINA KARŞIYIM”
Geçen gün meclis grubunda bir çağrıda bulundum. Mehmet Şimşek OSB’lerin kapılarına vergi memurlarını sabitleyeceğim dedi. Esnaf müthiş tepkili. Mehmet Şimşek ile birlikte de çalıştık. Eğer bunu koyacaksan sanayinin önüne koyma, gel meclisin kapısının önüne koy dedim. Tek tek banka cüzdanlarını iste, git bakanlıkların önüne koy, git belediyelerin önüne koy anlından öpeyim. Sanayiciler ölmüş. Onların ekibini topluyorsunuz. Kendi bakanlığına dezenfektan satan bakanı teşekkür ederek uğurluyorsun. Bu samimiyetsizliği halk görüyor. Siyasi operasyon yapılması durumunda siyasi yasaklı kavramına karşıyım. Türkiye’de siyasi yasaklı kavramının tümüyle kalkması gerekiyor. Bu iktidarın elinde bir kılıç olarak tutuluyor. Siyaset hiçbir vatandaşa yasaklanamaz.
“HAKKI İLE YAPARIM”
Ahmet Davutoğlu’nun önümüzdeki süreçte Cumhurbaşkanı adayı olarak görebilir miyiz?
Bir siyasetçi parti kurmuşsa hele benim gibi ülkesi ile ilgili idealleri varsa boş bir işe niyetlenmiş değildir. O sistem neyi gerektiriyorsa; Başbakansa başbakan. Cumhurbaşkanıysa cumhurbaşkanı olmak iddiasındadır. Cumhurbaşkanlığı makamını hakkı ile yerine getireceğinize inanıyor musunuz? Diye soruyorsanız. Milletim de şahittir. Başbakanlığı nasıl hakkı ile yaptıysam Cumhurbaşkanlığını da hakkı ile yaparım. Hiçbir tereddütüm yok. Bu konuda da mütevazi olmayı doğru bulmam. Ama birinci gündemini bu mu diye sorarsanız cevabım asla. Başdanışman olduğumda bakan olmayı hesap etmedim. Sadece görevimi yaptım. Dışişleri Bakanıyken Başbakan olma planı yapmadım. Şimdi de Cumhurbaşkanlığı hırsı ile yaşamam. Gereğini yaparım.
“TÜM MİLLETVEKİLLERİNE AÇIK OLMASI GEREKİYOR”
Yeni Yol İttifakının genişleyip ilerleyen zamanlar Yeniden Refah Partisi’nin ittifaka katılma durumu olabilir mi?
Bu ittifak kurulurken bu ittifakın genişlemesi ve içine gelmek isteyen tüm milletvekillerine açık olması gerektiğini ifade ettim. Eğer biz Yeni Yol’un için boşaltıp kendi bireysel partilerimizi öne çıkarmaya çalışırsak bu potansiyel öne çıkmaz. Her iki sayın Genel Başkana da Yeniden Refah Partisi’nin eğer arzu ederlerse İYİ Parti’nin ve diğer partilerin de buraya katılması konusunda girişimde bulunma teklifinde bulundum. Sayın Fatih Erbakan'la da bu konu ile ilgili görüştüm. Şartlar olgunlaştığında bunun gerçekleşmesi lazım. Şartlar ne zaman olgunlaşır? Siyasetin hızlı akışında Yeni Yol ittifakının genişletilip bir seçim ittifakı içinde olması lazım. Sadece grup olmanın avantajını kullanmanın bir alternatif oluşturacağını kanatinde değilim” dedi.
“TEK HEDEFİM VARDI CUMHURBAŞKANIMIZI BAŞARILI KILMAK”
Ahmet Davutoğlu AK Parti içinden mücadele etti mi? O dönemlerde neler yaşandı?
Hem de nasıl verdi. Bana en çok yapılan haksızlık içeride mücadele etmedi diyenlerin haksızlığı. Herkes bilir. Benim Sayın Erdoğan ile ilişkim Başbakanlıkta kurulan bir ilişki değil. Daha Pınarhisar Hapishanesindeyken özel görüşmelerimiz olurdu. Parti kurulma sürecinde de görüşmelerimiz oldu. Tek hedefim vardı Cumhurbaşkanımızı başarılı kılmak. Onun başarısını Türkiye’nin başarısı olarak gördüm. Ne zaman Sayın Erdoğan’a bir ok gelmişse göğsümü siper ettim.
“ETRAFININ TAHRİĞİ VAR”
Sayın Erdoğan da bana son derece saygılı davrandı. Dışişleri Bakanıyken de ben peşinde koşmadım o teklif etti. İlişkimiz gayet sağlıklıydı. Dışişleri Bakanıyken Sayın Erdoğan’ı dünya gündemine getirecek hamleler yapmaya çalıştım. Başbakan olunca bütün resmi görünce yaptığım bütün itirazlarımı başbaşayken de yaptım. Türkiye’de ve partide ciddi bir siyasi ahlak sorunu var dedim. Gördüğüm gerçeği saklamam. Baktım ki dinlemiyor. Etrafının tahriği var. Başbakanlığı bıraken dahi ben ayrılıyorum ama şunlara dikkat edin dedim. 15 Temmuz’da bana ne demedim. Bütün kanallarda konuşan iki kişi vardı. Biri ben biri de rahmetli Mesut Yılmaz. Başka kimse uluslararası kanallara konuşmadı. 4 kez Cumhurbaşkanı ile görüşmemiz oldu. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin vereceği zararları anlattım ve bu sisteme destek vermeyeceğimi açıkladım. Mecliste parti disiplini içinde davrandım.
3 İSMİ AÇIKLADI
Son görüşmemiz Mart 2018’dir. Kimse Davutoğlu, parti içindeyken bunları söylemedi diyemez. Cumhurbaşkanı ile bizim aramıza girip bedel ödettiren ‘Davutoğlu sizin elinizden liderlik alıyor’ diye tahrik eden 3 isim vardı. Sayın demeyeyim artık Binali Yıldırım, Süleyman Soylu ve Berat Albayrak. Ne oldu sonları. Berat Albayrak kendi kayınpederine istifasını yüzüne bile söylemeden İnstagram’dan istifa etti. Süleymen Soylu, Cumhurbaşkanını zora sokan bir sürü iddialar ile kenara çekilmez zorunda kaldı. Binali Yıldırım son Aksakkallılar sürecinde gösterdiği zafiyet dahil Cumhurbaşkanı ile konuşacak bir şeyleri kalmadı.
“HİÇBİR ZAMAN KAPILARI KAPATMADIM”
Suriye süreci ile ilgili mektup yazdım, Gazze süreci ile ilgili mektup yazdım, şimdi de yazarım. Herkes bilir ki ben Sayın Erdoğan ile görüşürsem devleti düşünerek görüşürüm. Hak bildiğimi söylerim. Hiçbir zaman kapıları kapatmadım. Siyaseti kendi nefsiniz için yapıyorsanız küsebilirsiniz. Millet için yapıyorsanız küsme hakkınız yok. Sayın Erdoğan’la ya da başka biriyle olan ilişkimi kapı önünde kapıkulu yaparak olmam. Benim kulluğum Allah’adır. Kimseye bir borcum da yok, öfkem de yok. Ne zaman devlet görevi düşerse gereğini yaparım.


