Ruh ve beden bütünlüğü
Beden tek başına kan, ter, dışkı ve türlü salgılardan oluşan bir kütledir. Ruhla birleştiğinde, yani gözdeki nurla, ruhun ışığıyla birleşen beden güzeldir ancak. Öldükten sonra birine baktınız mı uzun uzun? Belki Gassal’a sormak lazım. Asla can vermeden önceki haliyle aynı değildir ne yüz, ne de vücut.
Ama bedenle birleşen ruh, rahmet ve lütfuyla onu güzelleştiren ve dirilten Allah'la ve onun merhametle ilgili, sevgiyle ilgili kurallarıyla birleşmeyince ve yaratılanı yaratandan ötürü sevmeyince, çok daha fazla korkunçlaşır. Böyle olduğunda hem beden, hem ruh çirkindir. Tahammülü zor bir karışım.
Bolu’da kaybettiğimiz canlar üzerine yapılan konuşmalarda böyle çirkin suretler -ki ne doğru bir tarif bu, insan olanları değil ancak insan sureti takınanları işaret ediyor- görmemeliyiz. Delilleri aydınlık ve Allah’a olan gerçek inançla donanmış, yalandan korkan, onu ihanet sayan insanların değerlendirmesi gerekiyor. Tüm evrenin yaratıcısı olan Allah aşkına doğruyu ve sadece doğruyu söyleyecek insanlar gerekiyor bize.
Ve sonra sessizlik ve yas. Yiten insanları düşünmemiz gerekiyor. Yüzlerini, hayallerini, uğradıkları haksızlıkla hayatlarının bir anda sona ermesi üzerine düşünmemiz gerekiyor. Bunun cezasını düşünmemiz gerekiyor. Post-Modern bir çağdayız ve bu çağda insan ölümün kendisinin veya sevdiklerinin başına geleceğini düşünmüyor. Bunu düşünerek yaşamı sürdürmek zor ve bu kaçış bir dereceye kadar anlamlı belki ama ölümü unutmak hayatın anlamını kavramamızı zorlaştırıyor. Bu kadar can -ve ruh- kaybı üzerine düşünmemizi de zorlaştıran bu kaçış muhtemelen. Oysa can ve ruh kaybından daha önemli ve üzerine düşünülmeye değer ne olabilir ki?
Hayatın bir anda durduğunu düşünün sizin için de. Sevdikleriniz orada kaldı ve siz hiç planlamadığınız ve hiç istemediğiniz bir şekilde hayattan koparıldınız. Hiçbir şey yapmadan, düşünün bunu bir. Bu vehameti* idrakimiz ne kadar güçlü olursa, hayatın kutsallığı bilincimiz o derece yüksek olur. “Bir karıncaya bile tekrar can veremeyiz! Aman sakın ha o bile incinmesin!” arayışında olan, gerçek ruh ve beden bütünlüğü olan insanlara dönüşebiliriz belki böylelikle.
Post-Modern zamanın kısacık ve “sözüm ona yas” süreci, bizi tedirgin etmesi gereken bir soğukluk ve çabuklukla geçiyor. Sanki insanlar değil de sadece suretler -kısa bir moladan sonra- hayata makineler gibi güle oynaya, hemen unutarak devam ediyor. Hayvanlar bile daha uzun yas tutuyordur felaket bölgesinde eminim… Evrenin tek sahibi ile olan bağlarını koparmadıkları için onlardan öğrenecek çok şeyimiz var bence. Hatırlayalım:
Hâbil-Kâbil hadisesinde, kardeşini öldüren Kabil (ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette bocalarken) Allah ona, yeri eşeleyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. Kardeş katili Kâbil: "Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim ben?" (Maide 5/31) dedi.
Evet acizdi.
Vehamet: Ağır, zor durum.