Yapısalcılığın temel prensibi, insan kültürlerini ve toplumları oluşturan yapıları ve sistemleri incelerken, bu yapıların ve sistemlerin bireysel unsurlarından ziyade, aralarındaki ilişkilere odaklanmanın önemlidir.
Yapısalcılığın temel özellikleri şunlardır:
Dilin Önceliği: Yapısalcılığın en belirgin şekilde ortaya çıktığı alan dilbilimdir. Ferdinand de Saussure’nin dil teorisi, yapısalcılığın temellerini atmıştır. Saussure’a göre dil, anlamını kelime ya da işaretlerin izole bir şekilde değil, bunların birbirleriyle olan ilişkileri içerisinde kazanır.
İkili Karşıtlıklar: Yapısalcı analiz, genellikle ikili karşıtlıklar üzerinden yapılır. Bu karşıtlıklar, bir sistemin anlamını belirleyen temel unsurlardır (örn. sıcak/soğuk, erkek/kadın).
Sistemlerin Özerkliği: Yapısalcılar, bir sistem içerisindeki unsurların değerinin ve anlamının, bu unsurların dışındaki şeylerden değil, sistem içindeki diğer unsurlarla olan ilişkilerinden kaynaklandığına inanırlar.
Söylemsel Analiz: Yapısalcılık, metinleri ya da fenomenleri sadece içeriklerine göre değil, aynı zamanda bu içeriklerin nasıl sunulduğu ve hangi yapılar içerisinde sunulduğuna bakarak analiz eder.
Yapısalcılık, 20. yüzyılın ortalarına doğru, özellikle dilbilimde Noam Chomsky’nin dönüşümleştirici-generatif dilbilimi ve daha sonra post-yapısalcılık, postmodernizm ve dekonstrüksiyon gibi akımlarla eleştirilerek evrildi. Ancak, bu eleştirilere rağmen yapısalcılığın bilimsel analizdeki etkisi devam etmektedir.