Nevzat Doğan anlattı: Turna kuşu bir umudun sembolü olarak işlendi...
İzmit Belediyesi Eski Başkanı Nevzat Doğan, kendi hayatından bir kesit aktardığı Bir Turna Kuşu Yapmak filmiyle Boğaziçi Film Festivali’nde finale kaldı. Doğan, filmi ve çalışmaları hakkında gazetemize açıklamalarda bulundu.
İzmit Belediyesi Eski Başkanı Nevzat Doğan, hekimlik hayatında yaşadığı bir olaydan yola çıkarak senaryosunu kaleme alıp yönetmenliği üstlendiği Bir Turna Kuşu Yapmak filmiyle 13. Boğaziçi Film Festivali Ulusal Kısa Film kategorisinde finale kaldı. Aynı zamanda çocuk doktoru olan ve Gerede’de hekimlik yaptığı dönemde yaşadığı bir olaydan yola çıkarak çektiği film hakkında gazetemize açıklamalarda bulunan Doğan, filminde bir bebeğin kurtarılma öyküsünü işledi.
BİR BEBEĞİN KURTARILMA ÖYKÜSÜ
Filmde 1993 yılında mecburi hizmette bulunduğu Gerede’de yaşadığı bir olaydan yola çıkan Doğan, “Maltepe Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümünü bu yıl bitirdim. Üniversite okurken 3. Sınıftayen bu filmi çekmeye karar verdim. Filmi profesyonel bir ekiple çektik. Profesyonel oyuncularla çalıştık. İçlerinde amatör oyuncular da var. Yerinde, Gerede’de çektik. Gerçek olayı yansıtması açısında yaşandığı zamanda karlı bir dönemde çektik. O dönemin hastanesi yıkıldığı için mekan olarak bir sağlık ocağında filmi çektik. O zamanlar yetersiz koşullar vardı. Ankara, İstanbul, İzmit dışında bebek yoğun bakımları yoktu. Ölmek üzere olan 9 günlük ve solunum sıkıntısı olan bir bebeğin kurtarılma öyküsünü içeriyor. Bebeğin Ankara’ya sevkini yapmıştım. Aile, bebek kız olduğu için beni atlatıp bebeği evlerine götürdüler. Benim de aynı yaşlarda kızım vardı” dedi.
“HASTANEDE YATTIM”
Bundan dolayı eve gelip kızına baktığında o bebeğin gitmezse öleceğini düşünerek bebeği bulmaya karar verdiğini aktaran Doğan, “Adresinin bulup gittiğim zaman bebeğe Yasin okuyorlardı. Bebeği kaptığım gibi hastaneye götürdüm. Onlarda peşimden geldiler. Hastanede müdahale yapıldıktan sonra bebek biraz toparladı ama yine sevk gerekiyordu. Çünkü yoğun bakım ihtiyacı vardı. Daha sonra aile ile kapıda tartıştık. Aile “Hayır biz götürmeyeceğiz, zaten bebek ölecek” dedi. Bende bebeği eve göndermedim ve bebek elimde kaldı. Bende bebekle birlikte hastanede yattım. Herkes karşı çıkıyordu. Hemşireleri ikna ettim” ifadelerini kullandı.
“ŞARTLAR ORTADAYDI”
Yaşananlar sonrasında bebeğin kurtulduğunu ve aile ile arasının düzeldiğini belirten Doğan, “Hastaneye gelmeye başladılar. Bunu yapmamın temelinde şu vardı... Yenidoğan Çetesi’nin çıktığı zamanlara denk geldi. Bu filmin benim hedeflediğim bir kaç mesajı var. Bir tanesi Anadolu’da kız bebeğin ikinci planda bırakılması olgusu. O yıllar için söylüyorum doktorlar hastaları sevk ediyorlar “Şunları yap” diyorlar ama ailenin bunu yapıp yapamayacağını çok iyi düşünmüyorlar. Bu ailenin ekonomisi sıkıntılıydı. O dönemler hastanelerde şartlar da ortadaydı” sözlerini kullandı.
“İDEALİZMİ BİRAZ KAYBEDİYORLAR”
Filmin vermek istediği diğer mesajlar hakkında da konuşan Doğan, “Filmin ikinci mesajı o dönemin sağlık sistemine. Şartların bu dönemle mukayese edilmesi var. Üçüncüsü hekimlerin idealist olduğu sürece şartlara bakmadan neler yapabileceğini göstermek. Günümüzde de hekimlerin sorunları var ama idealizmi de biraz kaybediyorlar. Fimde hekimlere de bir mesaj var. İmkansızlılara ve olumsuz şartlara rağmen bir hatayı kendi çocuğunu düşünüp mücadele etme meslek etiğini de vurguluyor” dedi.
“KIZ ÇOCUĞUNA YAKLAŞIM...”
Doğan’ın film, yeni projeleri ve festivaller hakkında söylediklerinin satır başları ise şu şekilde: “Filmin içerisinde verilen haberler o tarihlerdeki gerçek haberler. 93 yılında Bosna’da savaş var. O savaşta kadınların ve bebeklerin nasıl mağdur olduklarını haberler anlatıyor. Aynı zamanda da oradan bir grup bebeğin Türkiye’ye getirilip İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki yuvalara yerleştirilmesi de anlatılıyor. Bir tarafta dünyadaki çocuk ve bebeklere olan yaklaşım bir yandan Türkiye’deki dar gelirlilerin ve ataerkil ailedeki kız çocuğuna olan yaklaşım bir yandan da başroldeki hekimin kendi çocuğuyla hasta arasındaki kurduğu ilişki şeklinde mesajlar var.
“UMUDUN SEMBOLÜ OLARAK...”
Filmin ismi Bir Turna Kuşu Yapmak... Turna kuşu bir umudun sembolü olarak işlendi bu filmde. Turna kuşu umut, temiz kalma anlamlarına gelir. Turna kuşu üzerine türkülerimiz vardır. Özellikle Alevi-Bektaşi kültüründe de Turna kuşunun özel bir yeri vardır. Burada umudun simgesi. Fimin müziği Nazım Hikmet’in Kız Çocuğu şiiri. Hiroşima’da ki kız çocukları üzerine. Filmin sonundaki dörtlük Hiroşima’ya atıfta bulunuyor. Orada da çocuklar mağdur olmuştu.
“BİR YIL BOYUNCA ÇALIŞTIM”
Sinema sektörüne tamamen sanata olan tutkumdan dolayı girdim. Bunları yaparken amacım toplumsal gerçekçi filmler yapmak ve topluma mesajlar vermek. Bir kitap yazma düşüncesinde olduğu gibi bunları yazıp geriye bırakmak istedim. Tabiiki bunların sanatsal açıdan da değer bulması çok motive edici. Benim ilk filmim, ilk yönetmenliğim, ilk senaryo yazma ve ilk yapımcılık yaptığım film. Çok titizlenerek bir yıl boyunca çalıştım. Bir çok sanatsal okuma var. Mesela bebeğin muayeneye geldiği tarih 8 Mart Dünya Kadınlar Günü.. Festivallerde ödül almak finale kalmak güzel bir duygu. Jüriye teşekkür ediyorum. Geçen yıl Dicle Film Festivali’nde jüri ödülü aldı. Orada da ilgi gördü. Şimdi de Boğaziçi Film Festivali gibi değerli bir festivalde karşılık bulması beni motive ediyor. Bu filmin uzun metraj senaryosunu da çalışmaya başladım. Bu filmin öyküsünün devamı var. Bu öykünün devamında başka dramlar da var. Onda da ciddi sosyal konular işleniyor. Onu yazıyorum.
“KEŞKE DİYECEĞİM BİR ŞEY YOK”
Her şeyin bir zamanı var. Geçmişte de bir insan olarak başta yaşadığım coğrafyayı ve tabiiki dünya insanlarını düşünerek bazı işler yaptım. O dönemlerde de saygın işler yapıyordum. Güzel işler yapmaya çalışıyordum. Faydalı olmaya ve katkı sağlamaya çalışıyordum. Dolayısıyla keşke diyeceğim bir şey yok. Çünkü ancak zaman şimdi buna geldi. Hem hekim hem milletvekili hem de belediye başkanı olarak hizmetlerde bulundum. Dolayısıyla buradaki hizmetler de çok önemliydi. O hizmetlerde de çok iz bıraktığımı düşünüyorum.
“EN İYİ ŞEKİLDE YAPMAYA ÇALIŞIYORUM”
Şimdi de sinema ile ilerliyorum. Bu arada Maltepe Üniversitesi’ni sınava girerek kazandım. Bölümümü ve fakülteyi birincilikle bitirdim. Yaptığım işi en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum. Sanata da öyle çalışıyorum. Filmlerimde de titizlik gösteriyorum. Festivalleri düzenleyenlere müteşekkirim. İnsanların yaptığı güzel şeylerin görülmesi de en az yapılması kadar önemli. Bu festivaller sayesinde motivasyonumuz da artıyor. Bu tür değerlendirmelerden geçmek en azından kabul görmek bize yeni bir heyecan veriyor. Bu heyecanla da devam edeceğiz.”